Binlerce mülteci mahkeme kararını bekliyor

Binlerce mülteci mahkeme kararını bekliyor

Schleswig'deki kararın ardından yakın zamanda bir çok yüksek mahkeme, benzer davaları karara bağlayacak. Bu davaların perde arkasında ise Federal Göç ve Mülteciler Dairesi (BAMF) var. Kurum, Suriyeli mültecilere "geçici koruma” adı verilen hukukî statü verilmesini uygun görmüş, pek çok mülteci bu uygulamaya karşı yargı yoluyla başarılı bir şekilde itiraz etmişti. BAMF de yerel mahkemelerin bu kararlarını temyize götürerek, konuyu bölge yüksek idare mahkemelerine taşıdı. Kurum, Suriyeli mültecilere sınırlı şekilde korunma hakkı verilmesi gerektiğinde ısrar ediyor.

Oysa Cenevre Mülteciler Sözleşmesi uyarınca, savaş mağduru mültecilere önce üç yıllık geçici bir oturma izni verilmesi, ilgili ülkedeki savaş koşullarında bir iyileşme olmaması durumdaysa bu statünün “sürekli oturma iznine” dönüştürülmesi öngörülüyor. Bununla birlike “aile birleşimi” adı verilen uygulamayla mültecilerin, ülkelerindeki eş ve reşit olmayan çocuklarını da yanlarına alabilmesine imkan tanınıyor.

Federal Göç ve Mülteciler Dairesi’nin verdiği “geçici koruma” statüsü ise oturum iznini bir yılla sınırlıyor. Yapılacak değerlendirmeyle bu süreye iki yıl daha eklenebiliyor. Ancak bu uzatma otomatik otomatik olarak gerçekleşmeyip, mültecilerin ayrıca başvuru yapması gerekiyor. Geçici koruma statüsünün devam ettiği süre zarfında ise aile birleşimine izin verilmiyor.

Yasal statü belirsizliği

Federal Alman Anayasası, sadece ülkelerinde siyasi baskılara maruz kalanlara sığınma hakkı tanıyor. İç savaş veya âfet durumlarda ülkelerini topluca terkedenler içinse bu hak öngörülmüyor. BAMF ise Suriyeli mültecilerin hukukî durumunun, gerek Cenevre Mülteciler Sözleşmesi gerekse Alman Anayasası’nda tanımlanmadığı değerlendirmesini yaparak, “geçici koruma” şeklindeki ara çözümü uyguladığını savunuyor.

Sığınma hukuku konusunda Almanya’daki en önemli uzmanlardan biri olan Osnabrücklü avukat Henning Bahr, halihazırda 50’nin üzerinde mültecinin davasını üstleniyor. Bahr, “geçici koruma” statüsüne karşı açılan davaların, bir önceki yıla oranla yüzde 100’e yakın artış gösterdiğini belirtiyor ve ekliyor: “BAMF’nin verdiği statü belgelerinin çoğunda, geçici koruma gerekçesi olarak, mültecilerin ülkelerinde siyasi baskı ve takibata maruz kaldıklarını kanıtlayamamaları gösteriliyor.” Bahr'a göre, Almanya'daki Suriyeler eğer geçici koruma süresi dolduktan sonra ülkelerine dönmek zorunda bırakılırsa “askerlikten firar ettikleri” gerekçesiyle haklarında cezaî takibat başlatılacak. Ancak Federal Göç ve Mülteciler Dairesi, bu durumu gözardı ediyor.

"Emir büyük yerden!”

Aslında geçici koruma statüsü, uzun süre sadece Eritre, Afganistan ve Irak’tan gelen mültecilere veriliyordu. Suriyeliler iste neredeyse otamatik olarak tam koruma kapsamına alınıyordu. Ancak federal hükümetin bu yılın mart ayında çıkardığı “İkinci Sığınmacı Paketi” ile durum değişti. Bununla resmî işlemlerin hızlandırılmasının amçlandığı açıklansa da, Düsseldorflu avukat Marcel Keinborg’a göre asıl amaç çok daha farklı. Keinborg, son yasal düzenlemeyle, Suriye'den Almanya’ya mülteci akının sınırlandırılması ve gelenlerin hukukî statülerinin daha sert kurallara bağlanmasının hedeflendiğini belirtiyor ve ekliyor: “Muhtemelen Federal İçişleri Bakanlığı da Göç ve Mülteciler Dairesi’ne, daha sert bir tutum sergilenmesi yönünde talimat verdi. Tabi bizimkisi sadece bir tahmin. Ama bu hayli güçlü bir ihtimal.”

Federal Göç ve Mülteciler Dairesi, haklı olduğunda ısrarlı. Bu nedenle de Schleswig, Trier, Regensburg ve Frankfurt/Oder idare mahkamelerinin mültecileri haklı gördüğü kararlarının revize edilmesi için konuyu üst mahkemelere taşıdı. Schleswig Yüksek İdare Mahkemesi’nin 23 Kasım Çarşamba günü açıklayacağı karar, bir ilk olması açısından önem taşıyor. Kararın, yakın zamanda diğer yüksek mahkemelerin vereceği kararlar için de bir sinyal olabileceği değerlendirmesi yapılıyor. Mahkeminin temyiz başvurusunu reddetmesi durumunda, “geçici koruma” statüsüne sahip binlerce mültecinin dava açması kuvvetle muhtemel.

© Deutsche Welle Türkçe

Wolfgang Dick