NBA basketbolunda takımlardan çok oyuncular tanınabiliyor, konuşulabiliyor ve hatta tartışılabiliyor. İşte onlardan biri: Kobe Bryant* Los Angeles Lakers'ı yıllar sonra NBA Finali'nde taşıdı* Milli Takımı'nı tekrar Olimpiyat altın madalyasına ulaştırdı* Shaquille O'Neal'ın yanında takımın ikinci yıldızıydı * 136 Milyon Dolara kontrat imzaladı* Her maç 30'lu 40'lı sayılara ulaşıyordu* Rakip potaya tam 81 sayı bıraktıBir maça damganı vurmak, takımına sınıf atlattırmak, silik bir takımı playoff potasına sokabilmek, bir maçta 50 ve üstü sayı atmak...Bunlar belki de NBA'de bir çok oyuncunun yapabileceği meziyetler.
Peki ya tarihe yön vermek, gidişi değiştirmek? Bunları başarabilmek için çok farklı özelliklere sahip olmak lazım. NBA tarihi bunun gibi bir kaç oyuncuya tanıklık etti. Geçtiğimiz yaz FIFA Amerika Basketbol Şampiyonası ve bu yaz 2008 Pekin Olimpyatlarının ardından basketbol tarihi bir kişiye daha tanıklık etti..
Kobe Bryant. Los Angeles Lakers'ı yıllar sonra NBA Finali'nde taşımakla kalmayıp son yıllarda hızlı düşüşe geçen ve karizması çizilen Amerika Milli Takımı'nı tekrar Olimpiyat altın madalyasına ulaştırdı. Ve herkes şunu anladı 'Bir adam çok fark eder.' Bunu binlerce yıl önce Truva savaşlarında Yunanlılar ve Truvalılar da anlamıştı. Çünkü savaşlara yön veren, sonuca etki eden en büyük faktörlerin
Yunan savaşçı Aşil ve Truvalı prens Hector’du. Bir zamanlar bir hanedanlığının yıkılışına neden olarak gösterilen, 'egoist' olarak bütün dünyaya nam yapan Kobe Bryant'ın kişisel gelişimini ve bugünlere nasıl geldiğini bir anlatalım istedik.
Adam olacak çocuk: Kobe NBA'ye adımını ilk attığı 1996 yılında 17 yaşında olan Kobe, genç yaşta yıldız olmanın zorluğunu omuzlarında hissediyordu.
Shaquille O'Neal'ın yanında takımın ikinci yıldızı olan Kobe, Shaq ile kapalı kapılar ardında sorunlar yaşıyordu. 1999-2000 sezonu başlarken Lakers'ın başına gelen Phil Jackson duruma el koydu ve Lakers 2000-2001-2002 yıllarında üç sene üst üste şampiyonluğa erişti. Şampiyon takım olmakla kalmadı, ligin ayın zamanda açık ara en dominant takımı haline geldi. Kimilerine göre NBA tarihinin en dominant takımıydı. Ama
kapalı kapılar ardında Shaq ile sorunları devam ediyordu. Basında biribirleri hakkında verdikleri demeçlerle olsun, biribirlerine karşı olan tavırlarında olsun artık çok belliydi herşey. Lakers 2004'te NBA Finali'ni Detroit Pistons'a kaybettikten sonra Jackson, Shaq ve Kobe ellerinde formalarla basına poz vererek takımdan ayrılcaklarını açıkladılar. Hatta o günleri hatırlayanlar
'Leaving California' (Kaliforniya eyaletinden ayrılış) manşetini çok iyi hatırlarlar. Phil Jackson istifasını verdi. Bir gün sonra Lakers Shaq'i Miami Heat'e 4 oyuncu ve bir draft hakkı karşılığı takasla gönderdi.
Shaq'in ayrılmasından dolayı üzülen Lakers fanları bir gün sonra diğer yıldızları Kobe'nin 6 yıllığında
136 Milyon Dolara kontrat imzaladığını öğrenince daha büyük bir hayal kırıklığı yaşadı. Çünkü Shaq'in gitmesinin nedeni Kobe'ydi. Kobe'de ayrılacağını söyleyip herşeyden sonra kontrat imzalaması Lakers seyircisini biraz öfkelendirdi ama bir okadar da rahatlattı. Öteki türlü Lakers'ın yıldız kalmayacaktı. Ama
bu Kobe için bir dönüm noktasıydı. Yıllarca Shaq'in gölgesinde kalan Kobe nihayet takımın birinci adamı haline geldi ve kendini kanıtlama fırsatı yakaladı. ama bu o kadar da kolay olmayacaktı. Yaranın kanama süreci 2004-2005 Sezonun başladığında
Kobe için herşey eskisi gibi olmayacaktı. Çünkü takımın yarısından fazlası takımdan ayrılmış, Koç Phil Jackson emekli olmuş, Shaq ise Doğu yakasında yolunu bulmaya gitmişti. Kobe yavaş yavaş 2003 yılında yaşadığı tecavüz skandalının yarattığı çirkin imajdan sıyrılıyorken bu sefer de takımı dağıtan egoist oyuncu imajına büründü. Haftalar ilerliyordu ve
Kobe her maç 30'lu 40'lı sayılara ulaşıyordu. Ama Lakers bir maç kazanıp iki maç kaybediyordu. Yıllarca
Michael Jordan'ın izinden gitmeye çalışan Kobe, bunu yapmanın ne denli zor olduğunu yeni yeni anlıyordu. Çünkü herşey güzel ve iyiyken, maç kazanıyorken Michael Jordan olmanın ne kadar kolay olduğunu farkedememişti. Seyirciler Kobe'yi seviyordu ama Lakers kötü gitmeye devam ediyordu ve
Shaq'in doğuda Miami'yi zirveye taşıdığın gördükçe kendi kendilerine 'acaba' diye sormaya başlıyordu. Sezon sonunda Lakers NBA tarihinde ilk defa Los Angeles'ın diğer takımı Clippers'ın altında bitirmiş olması Lakers fanları için adeta bir kara lekeydi. Lakers'da yara kanamaya devam ediyordu. Bir yolunu bulmak gerek 2005-2006 sezonunda Lakers koç Phil Jackson ile tekrar anlaştı ve bütün Lakerslılar rahat bir nefes aldı. Herşeyin bir anda düzeleceğini düşünen Lakerslılar sezon sonunda yine
hayalkırıklığı yaşayacaklarını bilmiyorlardı. Kobe o sezon inanılmaz performanslara imza attı.
Aralık'ta Dallas Mavericks'e üç çeyrekte 62 sayı atan Kobe herkesi çılgına çevirmişti. Bunun en büyük nedeni Kobe 62 sayıyı bulduğunda Dallas'ın 61 sayıda olmasıydı. Herkes bir ay bunu konuşurken Kobe 22 Ocak 2006'da Staples Center'da basketbolseverlere öyle bir şey yaşattı ki günümüz jenerasyon buna daha önce tanıklık etmemişti. Toronto Raptor maçıydı. Maç zevksiz olur diye Arena ilke defa belki de '
full' değildi.
Tabi bilet almayanlar sonra çok pişman oldu. Çünkü Kobe rakip potaya tam 81 sayı bıraktı. İzleyenler için adeta bir bilgisayar oyunu gibiydi. Hatta bir çok insan izlerken inanamadı. Ama o gün orada yaşanılanlar tamamen gerçekti. Raptors oyuncularının yüz ifadesi de bunun en inandırıcı kanıtıydı. Herkes Kobe'nin MVP (En Değerli Oyuncu) seçileceğinden hemfirikirdi. Ama ödülü Suns'lı Steve Nash'in ellerinde verdiler. Ama bütün gazete ve dergiler Kobe için 'Gönüllerin MVP'si' diye başlık attılar. Playoff'lar başladı ve
Lakers, Pheonix Suns ile eşleşti. Lakers seride 3-1 öne geçmesine rağmen seriyi 4-3 kaybetti ve sezona erken veda etti. Ama Lakers camiası tekrar Kobe'yi yüreğine bastı. Ama Lakers fanları için en büyük acı şok Shaq'in o sene Dwyane Wade ile Miami Heat'i şampiyonluğa ulaştırmasıydı. İki sene önce playoff'a zor giren Miami o sene Shaq'in gelişiyle şampiyon olmuştu.
'Bu Adamı biz nasıl gönderdik?' diye sorup duran Lakers bir adamın ne kadar çok fark edebileceğini bir kez daha farketti. Kobe ise ne kadar belli etmese de içinde yıkılmıştı. 2006-2007 sezonu yine aynı şekilde geçti. Kobe rekorları altı üste ediyordu, Lakers maç kazanıyordu. Yine playoff'ların ilk turunda Suns'a elenen Lakers Kobe ile 'sonu olmayan bir yol'da olduğunun farkındaydı. Çünkü Kobe istediği kadar sayı atıyordu ama takım başarısı olarak bir adım bile ilerleyemiyorlardı.
Değişen Kobe ile değişen Lakers 2007 yazında FIFA Amerika Basketbol Şampiyonası başlamıştı. Yıllarca düşüşte olan Amerika Milli Takımı'na Kobe de dahil oldu. ABD turnuvada 10'da 10 yaptılar ve şampiyon oldular. Herkes Kobe'nin ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu bir kez daha anladı. Çünkü ABD takımı kadrosu önceki yıllara göre üç aşağı beş yukarı aynıydı.
'Bir adam çok farkeder' mantığını tekrar düşündürdü insanlara. Tıpkı Michael Jordan'ın düşündürdüğü gibi. NBA sezonu başladı ve Kobe'nin ABD takımıyla yaşadığı değişimden dolayı bu sefer herşeyin Lakers için daha farklı olacağına inanıyordu. Öyle oldu da. Kobe çok sayılara takılmıyor ve takım arkadaşlarını daha fazla ön plana çıkıyordu.
Lakers ise bu sefer 3 kazanıp bir kaybediyordu. Sezon ortasında İspanyol boğa Pau Gasol'u da kadrosuna katan Lakers'ı kimse durduramıyordu. Boston Celtics Kevin Garnett, Paul Pierce ve Ray Allen'la zaten finale ulaşacağı açıktı ama Lakers'ın bu yükselişi insanlara 'neden Boston-Lakers' finali olmasın diye sorduruyordu. Nitekim oldu da. Playoff'larda fırtına gibi esen Lakers finalde Boston'a boyun eğdi ve şampiyonluğu kaçırdı. Ama Lakers fanları üzülmemişti. Çünkü Lakers'ın oynadığı basketboldan ve ileriye dönük sahip olduğu başarı potansiyelinden gayet memnundu.
Kobe ise sezonun nihayet MVP'Sİ oldu. (oylamada açık ara)
Bir adam çok farkeder ABD Milli Takımı yıllarca düşüşten kurtulamıyordu. Dibe vuruyordu ve düşmeye devam ediyordu. Ama 2008 Olimpiyatları'nda herşey daha farklı olacaktı. Kadro geçen yıllara göre aynı gibiydi. LeBron James, Dwyane Wade, Dwight Howard, vb. yani NBA'in önemli yıldızlar. Ama sadece yıldızlar yeterli miydi. Eğer yetrerli olsaydı neden ABD yıllarca turnuvalardan fiyaskoyla ayrıldı. Bazen bir adam çok farkeder. Kobe ile ABD namağlup altın madalyay ulaştı. Altın madalyayı boyunlarına takmakla yetmedi dünyaya tekrar nasıl domine edebileceğini gösterdi. Burada en büyük pay Kobe'nindi. Lakers'ı 2008 NBA Final'ine taşıdı.
Pekin'de boynuna altın madalyayı geçirdi. Bir daha ki turnuvada Kobe ABD formasını giyer mi bilinmez, Lakers şampiyonluğa ulaşır mı o da bilinmez. Ama bilenen bir şey varsa o da Kobe'nin artık yapmak istediği tek bir şey var. O da kazanmak ve kazandırmak.
O artık takımı için ne kadar önemli olduğunu biliyor. Çünkü bir adam çok farkeder.
Ara Gözbek arşiv:Denver 'CEVAP'ını bulduTeksas şerifinin Fransız yüreğiOrlando'nın sihri HowardArjantin basketbolunun Maradona'sıNBA'in yeni 'Süpermen'iLakers'ın kızgın boğasıÇocuk yaşta tahta çıkmakOklahoma'nın 'süper yıldız' adayı