*Gülseren Onanç
248 saat yaşama tutunup enkazdan sağlıklı çıkarılan Aleyna Ölmez, gerçekten soyadına yakışır bir mücadele verdi. Aleyna’nın ölüme karşı direnişi ve yaşam mücadelesini kazanması bize aradığımız umudu aşıladı. Ama insan yine de ölüme yenilen on binlerin acısını en derinde hissediyor.
Yüzyılın iki felaketini biz son üç yıl içinde yaşadık. Önce pandemi, şimdi de büyük deprem felaketi. Ölüm çevremizde kol geziyor. 2020 Mart ayından bugüne kadar devlet rakamlarına göre 101 bin kişi Covid-19 nedeniyle öldü. 6 Şubat’ta on ilimizi vuran yüzyılın en büyük deprem felaketinde ölenlerin sayısı da hızla yükseliyor. AFAD’ın yaptığı son açıklamaya göre ölü sayısı 38.044, enkaz altında ise çıkarılmayı bekleyen sayısını bilmediğimiz on binlerce cansız beden var.
Depremde yakınlarını kaybedenlerin acısı çok. Onlar sevdiklerini, evlerini, şehirlerini kaybettiler. Depremin etkili olduğu on ilde yaşayan on üç milyon kişinin yaşadığı travma çok büyük. Bu yıkımı uzak veya yakından çaresiz bir şekilde izleyen, bir şey yapmaya çaba gösteren hepimiz farklı boyutlarda travma yaşıyoruz. Son on yıldır bireysel hak ve özgürlüklerimiz tehdit eden otoriter iktidarın baskısı, pandemi, sonrasında gelen ekonomik kriz, bölgemizde yaşanan Ukrayna-Rusya savaşı, yangınlar, seller ile kendini hissettiren iklim krizi. Tüm bunlar üst üste gelince, genç yaşlı hepimizin çeşitli boyutlarda travma yaşadığımız ortada. Bir de üstüne İstanbul’u etkileyecek Büyük Marmara depreminin yakın bir gelecekte olacağı beklentisi eklenince memleketin büyük bir coğrafyasında korku, endişe, çaresizlik gibi yoğun duygular yaşıyoruz.
Klinik Psikolog Cafer Çataloluk, “Bu ağır bir toplumsal travma. Bizi travmatize eden şey öncelikle insanların orada yaşadığı şey. Onun üşüdüğünü bildiğim için yorganı çekemiyorum, yemek yiyemiyorum, partnerimle yapmam gereken şeyleri yapamıyorum çünkü buna hakkım olmadığını düşünüyorum. Beni travmatize eden öncelikle bunlar. 24 yıldır İstanbul depremi bekleniyor. Yapılması gereken bir sürü şey var ne yapılmış diye baktığımızda yapılmayan bir sürü şey olduğunu görüyoruz. Bütün bunlar bizim sarılabileceğimiz umutları elimizden alıyor, kendimizi güvende hissetmiyoruz” diyor.
Türkiye Psikoloji Derneği deprem sonrası halka yönelik yaptığı bilgilendirmede notunda, “Yaşadığınız olayı sizi dinleyebilecek bir yakınınızla konuşmaktan kaçınmayın. Arkadaşlar, aile, komşularla olan olumlu ve destekleyici ilişkilerinizi sürdürün. Sosyal destek kişilerin ruhsal travma sonrası etkilenmeleri üzerinde iyileştirici etkiye sahiptir. Duygularınızı, üzüntünüzü bastırmaya çalışmayın. Bu olayla ilgili duygu ve düşüncelerinizi sizi dinleyebilecek olan çevrenizdekiler ile paylaşın” diyor.
Doçent Doktor Halis Ulaş travma altındaki insanlar ile iletişimde yapılmaması gerekenleri şu şekilde sıralıyor:
“Kişileri öykülerini anlatmaya, hele kişisel detaylara girmeye zorlamayın (Sükuneti azaltır), “Her şey iyi olacak” veya “en azından sen hayattasın gibi basit güvenceler vermeyin (Öz yeterliliğini azaltır), Kişilere şunu hissedeceksin, şunu yap gibi ne yapacağını dikte etmeyin (Öz yeterliliğini azaltır), Afetzedelere, onların kişisel davranışları veya inançlarıyla ilgili olarak niye bu olayları yaşadıklarını söylemeyin (Öz yeterliliğini azaltır), Tutamayacağınız sözler vermeyin (Umudu azaltır), Kişiler bu servislere ihtiyaç duyduğu devrede var olan servis ve kurtarma aktivitelerini ulu orta eleştirmeyin (Umudu ve sükuneti azaltır.)”
Büyük bir yıkım yaşayan memleketimizdeki kutuplaşma yaşadığımız travmadan kurtulmamızın önünde engel. Devlete güvenimiz azalırken onun yerine toplumsal güvenimizi tesis edemiyoruz. İktidar muhalefetin ve kendi dışındaki bütün sürece destek olmak isteyen kişi ve kuruluşları düşmanlaştırırken geleceğe ilişkin umudun yeşermesine engel oluyor. Muhalefetin bu yapılanlara verdiği tepki ile siyaset kurumuna ve siyasetçilere güven giderek azalıyor. Bu güven kaybı geleceğe ilişkin umudu azaltıyor, iyileşmemizi engelliyor.
Nitekim Şarkıcı Yıldız Tilbe’nin bugün sosyal medyadan paylaştığı vasiyetinde siyasilere olan güvensizliği dile getiriyor:
“Öldüğüm zaman Cenazeme 1 tane politikacı siyasetçi istemiyorum, gelmesinler. Cenazeme gelirken demir para büyüklüğünde taşlar koyun cebinize, 1 politikacı gelirse taşlayın, gitmezlerse ben kalkarım Allah’ın izniyle, belki birkaçını da götürürüm, hiçbirini istemiyorum.”
Anlaşılan kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz ve içine girdiğimiz bu travmadan yine kendimiz çıkacağız. Siyaset ve onun yönettiği devletten beklentilerimizi azaltıp kendi kendimizi iyileştireceğiz.
Paylaşarak ve kucaklaşarak iyileşeceğiz.
Bu yazı, SES, Eşitlik, Adalet, Kadın Platformu'ndan alınmıştır.