Bir Aktivistin Gözünden: Başka bir ekonomik düzen mümkün

Bir Aktivistin Gözünden: Başka bir ekonomik düzen mümkün

Gülseren Onanç

“Ekonomi, hem refaha hem de yoksulluğa neden olabilen ve onun adına yapılan çeşitli fedakarlıklar da dahil olmak üzere yatıştırılması gereken öfkeli bir tanrıdır” diye inanır piyasayı köktenci bir anlayışla savunan ekonomistler. Bu gerçekten böyle midir? Ekonomi yalnızca kendi yasalarına göre mi çalışır? Başka bir ekonomik düzen mümkün müdür?

University College of London’da Yenilik ve Kamu Değeri Ekonomisi üzerine dersler verenMariana Mazzucato, “Ekonomistler kendi disiplinlerinin ‘bilimsel’ görünmesini (fiziğe daha fazla, sosyolojiye daha az benzemesini) sağlamak istediler. Böylece onu politik ve sosyal ima ve çağrışımlardan arındırdılar, ‘politik’ kelimesini kaldırıp, her şeyi matematiksel işlemlerle halletmeye çalıştılar. Böylece politik iktisat yavaşça tarihe gömüldü. Elimizde, dogmalar, yalnızca tek bir görüş seçip öğrencilerine anlatan hocalar ve boynu bükük ‘iktisat’ kelimesi kaldı” diyor ve iktisadın sırtını politikaya dayaması gerektiğini savunuyor.

Politik ekonomiye geri dönüş

Yirmi yıldır Türkiye’yi yöneten muhafazakar sağ iktidarın ideolojisine uygun olarak, üstüne ayet kılıfı geçirip uyguladığı neoliberal ekonomik sistem, derin yoksullaşma, yüksek enflasyon, uluslararası dünyadan kopma şeklinde bir gerileme ile sonuçlandı. Bu artık sürdürülebilir bir durum değil. Türkiye’nin acilen yeni bir hikaye yazacak bir iktidar inşasına ihtiyacı var. İktidar iddiasını koyan siyasi partilerden bu çöken sistemin temeline ilişkin eleştiri ve yeni bir sistem önerisine ilişkin bir söylem duymuyoruz. Eleştiriler sistemin özünden çok, iktidara (tek başına CB) ve kurumlara (Merkez Bankası, müteahhitler vb.) yönelik oluyor. Elbette ekonomi, farklı kurumsal yapıları ve tercihleri ile insan yapımıdır.

Ama Mariana Mazzucato’nun dediği gibi ekonominin özünde ‘politik tercihler’ yer alır. Ben de bu hafta sırtını feminizme dayayan politik bir ekonomi yaklaşımının peşine düştüm.

Ekonominin amacı yaşamı desteklemektir

“Feminist ekonomistler, bir ekonominin amacının, yaşamın her biçimiyle hayatta kalmasını ve gelişmesini desteklemek olduğunu savunurlar” diyen Jayati Gosh feminist bir ekonomist.

Gosh’un ortaya koyduğu perspektif ile geliştirdiği politika önerileri bize çok değerli bir yol haritası oluşturuyor;

• Ücretsiz bakım işi ve çevre serbestçe kullanılabilecek ve tüketilebilecek sınırsız kaynaklar değildir.• Ekonomik kuruluşlar ve politikalar bakım işinin ve doğanın sisteme katkısını tanımalı, onları toplumsal olarak değerli kılmalı ve gelişecekleri koşulları sağlamalıdır.• Ekonomi politikalarının önceliği, bakım, agro-ekoloji (ekolojik tarım) ve merkezi olmayan yenilenebilir enerji gibi yeşil sektörlerde insana yaraşır işlerin yaratımı olmalıdır.• Bakım işine, bir ailenin mecbur kıldığı bireysel bir seçimmiş gibi görmeden, yatırım yapılmalıdır.• Ücretsiz bakım hizmeti verenlere, ücretsiz aile izni ve çocuk ödenekleri verilmeli, sosyal ve finansal destek de artırılmalıdır.• Geçim maaşı, iyi çalışma koşulları ve sosyal koruma dahil, işçiler için temel koruma sağlayan kurumlar, düzenlemeler ve politikalar güçlendirilmeli, yapılar ve sistemler cinsiyete daha duyarlı hale getirilmelidir.• Küçük ölçekli çiftçi, ev içi işçi, evden çalışan endüstriyel taşeron işçi, atık toplayıcı, küçük perakendeci ve gıda tedarikçisi olanların sayıları hızla artıyor, bu nedenle gayri resmi ekonomide işçi hakları korunmalıdır.• Sağlığa zararlı, çevresel anlamda yıkıcı ve ekonomik açıdan eşitsizliğe dayalı küresel gıda sistemi çöküyor. Yerel, ulusal ve bölgesel pazarlar için sürdürebilir yollarla çok çeşitli mahsul üretimi desteklenmeli. Herkes için gıda güvenliği sağlanmalı ve biyolojik çeşitliliği teşvik etmek ve özellikle kadınlar dahil olmak üzere, küçük üreticilerin geçim güvenliğini sağlamak için sistem baştan sona yeniden inşa edilmelidir.• Ekonomik toparlanmayı sağlamak ve yapısal dönüşümün temelini atmak için büyük bir kamusal yatırım hamlesi gerekli. İlerici makroekonomik politikalar ve çok taraflı işbirliği yoluyla, özellikle de çok uluslu şirketlerin ve en zengin insanların en fazla katkıyı yapmasını sağlayan, vergi iş birliği yoluyla, ulusların ‘mali alanlarını’ genişletmelerine olanak tanıyan küresel bir mimari planlanmalıdır.• Bakım işi ve çevreyi korumayı destekleyen kamu harcamaları, ‘yardım’ veya tüketimden ziyade, “küresel kamu yatırımı”nın bir parçası olarak görülmelidir.• Devletlerin riskleri üstlendiği ve kurumsal yatırımın maliyetlerini sübvanse ettiği “kamu-özel ortaklığı” nın kâr yerine insanları ve çevreyi önceliklendirmesi gereklidir.• Devletlerin yaşam ve doğayla ilgili tüm alanlarda, muhatabının aileler, sivil toplum kuruluşları ve küçük işletmeler olmalıdır.• Devletler ulusal sınırlar içinde ve ötesinde devlet dışı aktörlere daha çok hesap vermeli ve daha fazla sorumluluk sahibi ve duyarlı olmalıdır.• Feminist hareketler ve sivil toplum örgütleri, hem devlet hem piyasa gücünü dengelemek ve ötekileştirilen ve dışlanan gruplara ses vermek için koordineli olarak çalışmalıdır.

Şili’de patriyarkal mirasa son vereceğini söyleyen Boric

Şili’de Devlet Başkanlığı seçimlerini kazanan solcu aday Gabriel Boric, yönetiminin yerli haklar, tüm cinsel yönelimler ve kadınların haklarını garanti etmeye, ‘patriyarkal mirası’ geride bırakmaya odaklanacağını söyleyerek işe başladı. Boric, daha huzurlu ve güvenli bir hayatı garanti etmek, herkesin, özellikle de kadınların özgürlüklerini derinleştirmek, emeklilik ve sağlık sistemlerinde reform yapmak, çalışma saatlerini haftalık 45 saatten 40 saate indirmek ve yeşil ekonomiye yatırımda bulunmak sözü veriyor.

İhtiyatlı bir iyimserlikle “Şili yaptı, biz de yapabiliriz” diye sonlandırmak istiyorum bu haftaki yazımı.

Bu yazı, Eşitlik, Adalet, Kadın Platformu'nun sitesinden alınmıştır.