*Gülseren Onanç
11 Ekim son on yıldır Dünya Kız Çocukları Günü olarak kutlanıyor. 2012’de Birleşmiş Milletler üye ülkeleri kız çocukların desteklenmesi, güçlendirilmesi ve insan haklarından tam ve etkili bir şekilde yararlanmalarını sağlamayı hedefleyerek 11 Ekim’i Dünya Kız Çocukları Günü ilan etti. Ama durum son yıllarda kız çocukları için pek iç açıcı değil. Veriler dünyada ve Türkiye’de kız çocuklarının eğitimden koptuklarını, çocuk işçiliğe itildiklerini ve erken ya evliliğe zorlandıklarını ortaya koyuyor.
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Genel Başkanı Prof. Dr. Ayşe Yüksel, 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü vesilesiyle kız çocuklarının eğitimde yaşadığı ayrımcılığa dikkat çekerek yetkililere, “866 bin kız çocuğu neden okulda değil” diye sordu. Yüksel, “eğitim kademesi yükseldikçe kız çocuklarının eğitime erişimi azalıyor. İlkokulda 195 bin, ortaokulda 298 bin, lisede 373 bin kız çocuğu okula gidemiyor. Okuldan uzakta olan kız çocuğu sayısı toplamda 866 bini buluyor. Açık öğretimde okuyan kız çocuklarımızı bu sayıya eklediğimizdeyse 1,5 milyondan fazla kız çocuğu eğitimden uzak bırakılıyor. Bu tablo, kabul edilemez!” diyor.
4 milyona yakın mülteci ve sığınmacıya ev sahipliği yapan Türkiye’de mültecilerin dörtte biri üreme çağındaki kadınlar ve kız çocuklarından oluşuyor. UNFPA raporuna göre her 2 kadın ve kız çocuğundan biri çok pahalı olduğu için hijyenik regl ürünlerine ulaşamıyor.
Dünyada 130 milyon kız çocuğu okula gitmiyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği pandemiden önce de yaygın bir adaletsiz iken, pandeminin olumsuz etkileriyle birlikte bu adaletsizlik katlanarak büyüdü. Pandeminin ardından, 11 milyon kız çocuğunun daha okula dönemeyebileceği tahmin ediliyor.
UNICEF Türkiye Temsilcisi Regina De Dominicis “Dünyamızda ergen yaşta 600 milyon kız çocuğu yaşıyor ve onlar, tarihte bugüne kadar görülen en büyük kadın liderler neslini oluşturacaklar. Ancak bir şartla: Onları doğru fırsatlarla buluşturur ve doğru becerilerle donatırsak. Kız çocuklarının ilerlemesi ve kendi topluluklarına katkıda bulunabilmesi için, bu Kız Çocukları Günü’nde de hükümetleri, paydaşlarımızı, toplulukları ve aileleri kız çocuklarına inanmaya ve onların önündeki engelleri kaldırmak için birlik olmaya davet ediyoruz” dedi.
Cinsiyet eşitliği, sürdürülebilir kalkınma, üreme hakları ve çocuk işçiliği alanında çalışmalar gerçekleştiren İlayda Eskitaşçıoğlu kız çocuklarının potansiyeline inanmamız, onları geleceğe hazırlamamız gerektiğini ancak onlara annelik rolü, dünyayı kurtarma görevini omuzlarına yüklemeden, kendi kararlarını verebilmelerini, kendi yollarını çizebilmelerini sağlamamız gerektiğini vurguluyor.
Geçen hafta 11 Ekim Kız Çocukları Günü’nde Birleşmiş Milletler hükümetlerden kız çocuklarının önündeki engelleri kaldırmalarını beklerken, Türkiye’de eril siyasetin kadın gündemi “baş örtüsü”ne odaklanmıştı.
Akademisyen Serpil Sancar seçimlere adım adım yaklaşırken Altılı Masa’ya soruyor: “seçimlerde iktidar değişirse, yeni iktidarda insan hakları ve eşitlik politikalarını kamu aklı içinde yeniden ele alacak bir bakanlık ya da bir uzman kurum/kuruluş olacak mı?”
Serpil Sancar’ın dillendirdiği gibi, Türkiye’de kadın hakları, insan hakları savunucusu olan bağımsız sivil toplum örgütlerinin yeni bir yönetim anlayışı vaat eden muhalefetten beklentileri var. Beklentiler henüz karşılanmış değil. Ancak sivil toplumun ne kadar etkin olabildiğine ve sivil toplum ile siyaset arasındaki iletişimi de yakından incelemek gerekli.
Akademisyen Fuat Keyman “Son 10 yıldır dünyada ve Türkiye’de, sivil toplumun zayıflama ve etkisizleşme dönemi yaşanıyor. Eğer tercihimiz daha demokratik, adil, eşit, vicdanlı ve iyi yönetilen bir Türkiye ve dünya ise, siyasi partilerin, liderlerin, siyasi alanın gerekli ama yeterli olmayacağını biliyoruz. Sivil toplumun, aktörleriyle, söylemiyle, etkinlikleriyle ve yol göstermeleriyle oynayacağı önemli roller ve vereceği katkılar var. Ancak kendisinden beklentiler artarken son dönemde hem etki, hem söylem, hem de varlık olarak sivil toplumun zayıfladığını ve etkisizleştiğini görüyoruz” diyor.
YADA vakfının yaptığı araştırmaya göre hem siyaset hem de sivil toplumun alanı daraldı. Siyaset ve sivil toplum birbirinden uzaklaştı. Sivil toplum, siyasetten düşünce ve ifade özgürlüğünün sağlanmasını talep ederken, siyaset sivil toplumu sadece talep eden taraf olarak görüyor.
Eğitime erişimi olmayan, yoksulluk, cinsel istismar, çocuk yaşta evlilik ile karşı karşıya olan kız çocuklarının sessiz çığlıklarını duyuyor musunuz? SES’i duyulamayan kız çocuklarının SES’i olma sorumluluğumuz var. En temel haklarına erişmeleri için daha etkin sivil toplum örgütlenmelerini yapmalı ve siyaset ile sağlıklı iletişim kurmalıyız.
Bu yazı, SES Eşitlik, Adalet, Kadın Platformu'ndan alınmıştır.