Bir aktivistin gözünden: Hayvanlara kulak verirsek, seslerini duyabiliriz

Bir aktivistin gözünden: Hayvanlara kulak verirsek, seslerini duyabiliriz

*Gülseren Onanç

On günlük bayram tatilinde herkes olanağı ölçüsünde bayram yaptı. Bir buçuk yıldır yaşamımıza hükmeden, özgürlüklerimizi elimizden alan pandeminin sonunun yaklaştığını hissetmek bize çifte bayramı coşkusu yaşattı. Bayramları özlemişiz.

Biz SES Eşitlik Adalet Kadın Platformu’nda bu hafta Kurban Bayramı’na farklı bir yerden bakmak istedik. Zira yüzyıllardır sorgulanmadan devam eden bazı geleneklere yirmi birinci yüzyılda ekolojik, sosyal perspektiften akılcı bir eleştiri ile yaklaşmamız gerektiğini düşünüyorum. Başka bayramların da mümkün olacağını düşünmek geleceğe ilişkin umudumuzu artıracak.

Ataerkil toplumda et yemek ile kadına bakış açısı arasındaki bağlantı

Örneğin hayvansal tüketimin cinsel politikasını düşünmek üstüne, Ezgi Aydın’ın kaleme aldığı yazıda Carol J. Adams Etin Cinsel Politikası kitabından alıntı yaparak “erkekliğin, et yiyerek ve diğer bedenleri denetim altına alarak inşa edildiğini” söylüyor. Ataerkil toplumların, erkeklere kadınları tahakküm altına alma isteği ile başka bir canlı olan hayvanı da tahakküm altına alarak kendi erkekliğini tatmin etme fırsatı sunduğunu söylüyor. Buradan hareketle, et yemekle kadına bakış açısı arasında büyük bir bağlantı olduğunu savunuyor. Ataerkil kültürde hayvanların varoluşunun ete indirgendiği gibi kadınların da cinsel obje olarak bedene indirgendiğini ve kadının kimliği, hayatı, kariyeri birçok şeyin görmezden gelinerek kalçadan ve memeden ibaretmiş gibi görüldüğünü söylüyor. 

Kadınlar ve hayvanlar, erkek şiddetinin mağdurudur

Aralarında Alman Yeşiller Partisi’nin kurucularından olan Petra Kelly’nin de olduğu akademisyen, feminist, çevreci aktivist ve sanatçının 1970 ve 1980’lerde kuramsallaştırdığı ekofeminizm insanlığın çevreyle ilişkisindeki hakim rolünü daha iyi anlamak için teorik bir çerçeve olarak önemli bir akım. Ekofeminizm, ataerkil toplumlarda antroposentrik bakış açısının hakim olduğunu yani insanlığın çevreden ve diğer tüm canlılardan daha değerli olduğuna ilişkin inanışın doğayla hiyerarşik bir ilişkiye yol açtığını söyler. Hiyerarşik düşünce ve davranış biçimini hem kadınlar hem de doğa üzerindeki tahakkümün gerekçesi olarak gösterir. Hiyerarşiyi benimseyen ataerkil yapılar genellikle kadınlara, hayvanlara ve doğal dünyaya yönelik erkekleştirilmiş şiddet ve tahakküm eylemlerini meşrulaştırır. Ekofeminist perspektiften kadınlar ve hayvanlar erkek şiddetinin mağdurlarıdır.

Bu nedenle biz kadınlar Kurban Bayramlarında celladından kaçıp kurtulan masum hayvancıların yanında yer almayı seçeriz.

Kadınlar, hayvanlar ile ilişkide bir etik oluşturabilir

Hayvan haklarına feminist kuram perspektifinden bakan Josephine Donovan “Kültürel feminist bakış açısına göre, Ortaçağ sonrası, Batıcı, erkek psikolojisinin doğaya hükmetme hedefi, hem hayvanlara kötü davranılmasının, hem de kadınların ve çevrenin sömürülmesinin temeldeki nedenidir. Kadınların şefkate ve özenli sevgiye dayalı ilişki kültürü, hayvanlara yönelik feminist bir etiğe zemin sağlamaktadır. Bu nedenle biz kadınlar hayvanlara eziyet etmemeli, onları öldürmemeli, yememeli ve sömürmemeliyiz, çünkü onlar böyle bir muameleyi istemezler, kulak verirsek, seslerini duyabiliriz.”

Tüm canlıların doğa ile barış içinde yaşadığı,

Herkesin eşit olduğu,

Dayanışmanın ve barışın hakim olacağı

Dünyamızda her gün bayram olacaktır.

Bu yazı, SES Eşitlik, Adalet, Kadın Platformu'ndan alınmıştır.