*Gülseren Onanç
Faizlerin düşüp doların yükseldiği, liranın tarihinin en düşük değerine gerilediği, ekonomik bir türbülansta savrulduğumuz, samuray kılıcı ile kadınların öldürüldüğü bir hafta geçirdik. Önümüzü pek göremiyoruz. İstanbul Ekonomi Araştırma’nın yaptığı araştırmaya göre, gençlerin yüzde 54’ü hemen her gün gelecek kaygısı yaşıyor. Daha iyi bir yaşam için yurtdışına göç etmeyi tercih edeceklerini söyleyen gençlerin oranı yüzde 61’i buldu.
Bu ülke vatandaşlarının genci yaşlısı, kadını erkeği ile bir umuda ihtiyacımız var.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun evinin mutfağında çektiği videoları, mutfağı kadınlara özgü bir mekan olmaktan çıkarması açısından önemli buluyorum. Parti başkanı da olsanız mutfakta işinizi yapabilir, mesajınızı verebilirsiniz. Kemal Bey, devletin ve partisinin yaşattığı mağduriyetler ile helalleşeceğini söyledi. Bu uzlaşmacı dil eril siyasetin uzun zamandır kullanmadığı barışçıl bir dil. Sadece bu açıklama bile toplumun geniş kesimlerinde umut yarattı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun helalleşecekleri listesi kabarık. Devlet kurumları ve onların yöneticileri geriye çok mağdur bıraktı. Ama listede önemli bir eksik var: Kadınlar. Eşit vatandaşlık haklarını hala elde edemeyen, karar mekanizmalarında temsil edilmeyen, her gün eril şiddete maruz kalan, her gün ölen bu patriyarkal sistemin mağdurları olan kadınlar ile de helalleşmek gerekmez mi? Elbette gerekir.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçen hafta yaptığı kadın politikalarına ilişkin vaatlerini çok değerli buluyorum. Ama çalışma yaşamından sağlığa, kadına yönelik şiddetten İstanbul Sözleşmesi’ne kadar kapsamlı paketin içinde çok önemli bir şey eksik. Kemal Bey’in vaatleri arasında kadının siyasette ve karar mekanizmalarında temsiline ilişkin bir madde yok.
Siz beni seçerseniz ben kadınların mağduriyetlerini gideririm yaklaşımı devam ediyor.
Aynı eril zihniyeti, Millet İttifakı’nın salt erkeklerden oluşan temsilcilerine baktığımızda da görüyoruz. EŞİK ve KADER buna tepki gösteriyor. KADER “yanlışınızı ne zaman fark edeceksiniz?” diye soruyor.
Bu hafta kadınların talep ettiği uzlaşmanın nasıl olması gerektiğinin peşine düştük.
Yıllardır ülkemizde toplumsal cinsiyet eşitliğini yakından takip eden, politikada kadın temsili üzerine çalışmaları olan Profesör Serpil Sancar’dan bir yazı kaleme almasını rica ettik.
Serpil, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” açılımını önemli buluyor ama önce bir yüzleşmeye ihtiyaç olduğunu söylüyor. Serpil, “Türkiye’de kadın haklarının korunması ve cinsiyet eşitliğinin hayata geçirilmesi için çok önemli ve yeni bir başlangıç olur. Ama helalleşme için önce yanlış ve eksik neydi, nerde hata yapıldı diye samimi ve somut olarak konuşmaya başlamak gerekir” diyor.
Serpil, “Kemal Bey helalleşmeye CHP kendi parti yapısından ve politikalarından başlamalı. İktidar olmadan önce CHP örgütünde cinsiyet eşitliğini sağlamakla işe başlayabilir” diyor.
Serpil, Cumhuriyet dönemi eleştirisi de yaparak, “Cumhuriyet tarihi boyunca karar vericilerin çoğunluğunda, cinsiyet eşitliğine dayalı gerçek bir demokrasi anlayışı yerleşmedi. Kadınlar için gerekli reformların ne olduğuna erkeklerin karar verdiği kibirli ve patriyarkal bakış açısı egemen oldu” diyor. Bugün “Cumhuriyet’in demokratikleştirilmesi”nden bahsedilecekse, bunun önemli bir bileşeni de kadınlara eşit siyasal katılım hakkının eksiksiz olarak tanınması olmalıdır. Kamuda kadın çalışan oranı yüzde 40 olmasına karşın yöneticilerin sadece yüzde 11’i kadın. Parlamentoda kadın temsili hala sadece yüzde 17.
“Kemal Bey, kadınların da geçmişte yaşanan eşitsizliklerin mağdurları olduğunu teslim edip, helalleşilecek gruplardan birinin kadınlar olduğu kabul etmekle işe başlamalı. Kadınların siyasete katılımını öncelikli bir hedef olarak koymalı ve öncelikle siyasal partilerin kendi örgütlerinden başlayarak seçimle oluşan kurullara, her düzey devlet yönetimine ve kamu hizmeti yürütücülerine kadınların eşit katılımını sağlayacak bir planlama yapmalıdır. Bunun için önerebileceğimiz şey önce bir toplumsal cinsiyet eşitliği strateji belgesi hazırlamak sonra da geniş kapsamlı bir eşitlik eylem planı ile bir yol haritası çizmektir” diyor Serpil Sancar.
Eşitlik Çalışmaları Derneği queer-feminist siyaseti bir yöntem olarak somutlaştırarak, iyi hissetme hali ve demokrasi kültürü arasındaki bağı görünür kılmak üzere yaptığı “Politikada İyilik Hali” projesinin sonunda bir rehber yayınladı. Rehber, Türkiye’nin OECD tarafından yapılan standart iyilik hali ölçümleri (well-being) istisnasız bütün göstergelerde durumu en kötü ülkelerden biri olduğu, Dünya Değerler Araşırması’na göre de kişilerin birbirine en az güven duyduğu ülkelerden biri olduğumuzun altını çiziyor. Neoliberal otoriter iktidarın kendi seçmeni için bile hınç, haset, yılgınlık, umutsuzluk ürettiğini söylüyor. İşin kötü tarafı sağ popülist siyaset yapma biçimi sol siyasete de yansıyor ve bu kendini ilişkilerde, örgütlülük anlayışında, sorunların çözülme biçiminde gösteriyor. İyilik halini gözeten perspektif ve aktiviteler, politik yapılarda anti-politik eğilimler olarak algılanıyor ve dışlanıyor. Fiziksel, ruhsal ve düşünsel desteğe en çok ihtiyacı olanlar politikanın iyilik halinden mahrum kalıyor. Proje, queer-feminist siyaset yapma biçimi ile politik alanlarımızın hem bireysel hem kolektif olarak güçlendirici, neşeli alanlara dönüşebileceğini savunuyor.
Türkiye’nin umuda ihtiyacı olan bu dönemde kadınların uluslararası başarıları bizi gururlandırıyor. Geçen hafta Avukat ve kadın hakları savunucusu Nazan Moroğlu, Uluslararası Üniversiteli Kadınlar Federasyonu’nun (GWI) “Dünyanın 100 Öncü Kadını’ listesine seçildi. Prof. Dr. Ayşe Buǧra, dünyanın en etkili bilim insanları listesine girdi.
Bu hafta Profesör Ayşe Betül Çelik ile gururlandık. Betül’e kadınların barış sürecine katılımını güçlendirme ve toplumsal cinsiyet eşitliği konularındaki akademik çalışmalarından dolayı İtalya’nın şövalyelik derecesindeki en yüksek düzey devlet madalyası olan liyakat nişanı verildi.
Kadınlar siyasette ve karar mekanizmalarında yerini aldığında, siyaset daha neşeli olacak, toplumsal barışı ve helalleşmeyi daha sağlıklı yapacağız.
Sayın Kılıçdaroğlu’na kadınlar ile helalleşip, cinsiyet eşitliğini odağına almasını öneririm.