*Gülseren Onanç
Mahsa Amini’nin ahlak polisleri tarafından öldürülmesinin ardından başlayan protestolar devam ediyor. İranlı direnişçi kadınlar beş haftadır baskıcı İran rejimine karşı korkusuzca mücadele veriyor. 16 yaşındaki lise öğrencisi Asra Panahi, dini lider Hamaney’i öven rejim yanlısı marşı okumayı reddettiği için güvenlik görevlilerince darp edilmesinin ardından hayatını kaybetti. İran İnsan Hakları Ajansı’na (HRANA) göre protestolarda bugüne kadar 222 kişinin öldürüldüğü tahmin ediliyor.
Stanford Üniversitesi siyaset bilimi profesörü Daniel Edelstein, “İranlı kadınların şu anda protestolarda oynadığı rolün eşi benzeri görülmedi” derken, New Yorker yazarı Robin Wright, “İran’daki protestolar, tarihte ilk kez kadınların bir karşı devrim girişiminin hem kıvılcımı hem de lokomotifi olduğu protestolar olabilir” diyor.
Robin Wright, “İran rejimini ne ambargolar ne de pandemi yenilgiye uğratabildi. İran’da dini lidere haddini bildiren cesur kadınlar ve kız çocukları, modern tarihin en önemli devrimlerinden birine önderlik ediyor. Yaş ortalaması on beş olan protestocular sokaklarda ve okullarda, paylaştıkları tweetler ve korkusuzca çektikleri videolarla, kendini tanrının hükümeti olarak gören bir teokratik düzeni ti’ye alıyorlar. Varoluşsal bir tehditle karşı karşıya olan kadınlar ve kız çocukları kendi seslerini buldular ve bunu sonuna kadar kullanıyorlar. Galip gelemeseler bile İran için #KadınYaşamÖzgürlük bir dönüm noktası oldu” diye yazmış.
Bu hafta başı, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde katıldığım bir etkinlikte karşılaştığım İranlı kız öğrencilerin aklı, kalbi İran’da. Onlar ülkelerindeki direnişe destek olmanın yollarını arıyorlar. Türkiye’deki kadınlardan beklentileri var; İran’daki direnişe daha fazla destek vermemizi talep ediyorlar, bizi İranlı kız kardeşlerimiz ile daha sıkı dayanışmaya davet ediyorlar. İranlı genç kadınların dayanışma talebi çok haklı bir talep. Türkiye’nin farklı illerinde gösteriler ve sosyal medya paylaşımları yapıldı ve yapılmaya devam ediliyor. Ancak İranlı genç kadınlar bizden daha fazlasını yapmamızı talep ediyorlar. Örneğin kendi vatandaşını rejime itaat etmediği için öldüren İran rejimine karşı başta Türkiye gibi komşuları olmak üzere, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler neler yapabilir üzerine konuşmak gerekli.
Ambargoların İran rejimini geriletmeyeceğini yıllardır yapılan uygulamalardan gördük. Avrupa Birliği’nin İran’a karşı uygulayacağını söylediği ekonomik yaptırımlar daha önceki ambargolardan farklı olmayacak gibi duruyor. Bu ambargolar ekonomik olarak zaten çok zayıf olan yoksul halkı vuruyor. Sokak protestolarının alevlenmesinde ekonomik krizin altında ezilenlerin ve geleceğini göremeyen gençlerin isyanının da önemli bir rol oynadığı yazılıyor.
Feminist dış politika 2014 yılında İsveç’te sosyal demokrat hükümet tarafından dönemin dış işleri bakanı Margot Wallström öncülüğünde şekillenen bir dış politika yaklaşımı. Liberal feminist bakış açısına dayanan İsveç feminist dış politikası dört ilkeye odaklanıyor: Kız çocukları ve kadınların hakları, cinsiyet eşitliği çalışmalarına kaynak ayrılması, tüm cinsiyetlerin eşit temsiliyeti ve feminist dış politikanının üzerine kurulduğu araştırma ve olgular. İsveç’in feminist bir dış politika yaklaşımı başka ülkelere de ilham verdi. Kanada, 2017 yılında feminist kalkınma politikasını ilan etti. İsveç bu alanda çeşitli girişimlere ve ittifaklara, Birleşik Krallık’taki Kadınların Eşitliği Partisi dahil kimi siyasi partilere ve Alman Yeşil Parti milletvekillerine de cesaret verdi. Almanya’nın yeni dış işleri bakanı Annalena Baerbock, “feminist bir dış politika” izleyeceğini vurguladı.
Ama tam da en çok ihtiyaç duyduğumuz zamanda İsveç’in yeni sağ hükümeti, kendi ülkesinin imzasını taşıyan ‘feminist dış politika’ yaklaşımını devre dışı bıraktığını açıkladı. Bu Türkiye’nin adı İstanbul olan uluslararası sözleşmeden çekilmesini hatırlatıyor bana. Sağın yükselişine karşı Avrupa Birliği’nin değerlerini savunmak adına yapması gerekenler var.
Türkiye’deki Cumhur ittifakı iktidarı ülkedeki düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlamak üzere “dezenformasyon yasası” olarak adlandırdığı, kamuoyunda ise “sansür yasası” olarak bilinen kanunu Meclis’ten geçirerek uygulamaya koydu. Sansür Yasası’na karşı kamuoyunda büyük bir tepki var. Gazeteci Ezgi Yıldız. “Bu yasayla birlikte basın özgürlüğü endeksinde Türkiye son sırayı görecek. Bizler bu mesleği yaparken korkmuyoruz. Onlar sus dedikçe, biz daha çok konuşup daha çok yazacağız. Bu yasa hiçbir şekilde beni kaygılandırmıyor. Mesleğimi sonuna kadar yapacağım, hiçbir şekilde ülkemi terk etmeyeceğim. Sonuna kadar mesleğimi yapacağım” diyor.
İran’da başörtüsü özgürlüğü için sokaklarda mücadele eden kadın göstericiler, Türkiye’de sansür yasasına direnen gazeteci kadınlar, feminist dış politikadan uzaklaşan İsveç’teki kadınlar farklı coğrafyalarda aynı şeyi dillendiriyor:
Kadın, yaşam, özgürlük!
Bu yazı, SES, Eşitlik, Adalet ve Kadın Platformu'ndan alınmıştır.