Gülseren Onanç*
Göteburg’daydım son üç gündür. Sevgili arkadaşım Ayşe Gül Altınay’ın liderliğinde Sabancı Üniversitesi SU Gender’ın katkılarıyla 3 yıldır devam eden şahane projesinin toplantısına ben de davetliyim. Projenin adı Resistire, amacı pandemi sonrası oluşan cinsiyet eşitsizliğini azaltmak. Projeyi dokuz AB ülkesi ve Türkiye’nin katılımı ile oluşan bir konsorsiyum yönetiyor. Ortak akıl ile insanların, kurumların ve ülkelerin daha iyi hikayeler yazmasını hedefliyorlar. Projede Türkiye’den de sonu iyi biten hikayeler yer alıyor. Konsorsiyum üyeleri bir araya gelerek birbirlerinin iyi hikayelerinden, araştırmalarından öğreniyorlar. Araştırmalar, ortak akıl toplantıları sonunda politika öneriler geliştiriliyor, makaleler ve kitaplar yayınlıyorlar.
Resistire’de bir süredir kucaklayıcı feminist fonlar üzerine çalışıyorlar. Feminist prensipler ile çalışan Polonyalı FemFund bu kategoride şahane bir örnek. Fem Fund bir feminist hayırseverlik tanımı yapıyor. Bireyler ve kuruluşlardan topladıkları bağışları ihtiyacı olan feminist kadın projelerini desteklemek üzere kullanıyorlar. Fem Fund kendisine gelen proje başvurularından hangilerinin destekleneceğini yine projeye başvuran kişi ve kuruşlara yaptırıyor. Böylelikle farklı ihtiyacı olan gruplar birbirlerinden haberdar oluyor ve kendi ihtiyaçları ile diğer ihtiyaçları karşılaştırma fırsatı elde ediyor. Fon adına toplantıya katılan Magda Pochec, başvuranların bazılarının başvuruları inceledikten sonra diğerlerinin daha çok ihtiyacı olduğunu söyleyip kendi başvurularını çektiklerini söylüyor.
Ben SES Eşitlik ve Dayanışma derneği olarak kurmak istediğimiz SES Kadın Dayanışma Fonu’nu, deneyimimizi daha iyileştirmek, öğrenmek ve deneyimlerimi paylaşmak üzere davet edildim.
Deprem sonrası bölgedeki kadınların ihtiyaçlarını desteklemek üzere kurduğumuz fonu büyütmekte zorlanıyoruz. Bağış toplamak konusunda biz kadınların ne kadar zorlandığını biliyordum şimdi yaşayarak görüyorum. Oysa memleketin de feminist prensiplerle çalışan bir kadın fonuna çok ihtiyacı var.
Depremin üzerinden 48 gün geçti ama hala bir afet yönetimi yok. Devlet tarafından ölü sayısının hala 50 bin canın biraz üstünde olduğu söylenen Maraş merkezli deprem felaketinde devlet kurumlarının ne kadar yetersiz, kifayetsiz olduğunu yüreğimiz acıyarak yaşadık. Türkiye Cumhuriyeti’nin güçlü devlet olduğuna inanan çoğu depremzede yaşadıkları kayıpların üstüne devlete olan güvenlerini kaybetmenin travmasını da yaşıyor. Kendilerini yapayalnız hissediyorlar. Bu yalnızlık hissini bölgede hizmet eden sivil inisiyatifler gidermeye çalışıyor.
Yıllardır bölgede örgütlü olarak çalışan KAMER, UN Women ile birlikte uyguladığı “Biz de Varız” projesi kapsamında 10 psikolog ve bir süpervizörden oluşan grubuyla, depremden etkilenen kadınlara yönelik psikolojik destek veriyor ve deprem sonrası travmaları iyileştirmek için çalışıyor. KAMER’in kurucu başkanı Nebahat Akkoç “Kadınların ve kız çocukları sevdiklerini ve evlerini kaybetti. Hayatları dramatik bir şekilde ve aniden değişti. Desteğimizin kadınların travmalarından kurtulmalarına yardımcı olmasını umuyoruz. Ancak çok daha fazla desteğe ihtiyaç var” diyor ve hepimizi göreve çağırıyor.
Özellikle kadın gönüllüler kadınların ve kız çocuklarının ihtiyaç duydukları yardımlara ulaşmak ve destek sağlamak açısından çok önemli rol oynuyorlar. Ancak uluslararası yardım kuruluşlarına göre, deprem bölgesinde daha fazla kadın gönüllüye ihtiyaç var.
Deprem yaralarımızı sarmaya çalışırken, 14 Mayıs başkanlık ve parlamento seçimlerine 50 gün kaldı. Aday başvuruları tamamlandı. 28. Dönem parlamentoda bakalım kaç kadın yer alacak. Cumhur İttifakı 6284’ü hedefe koyan yeniden Refah ve Hüdapar ile kol kola girip kadın oylarına ihtiyaçları olmadığını herkese ilan etti. Oysa AK Parti grup başkanvekili Özlem Zengini “6284 kırmızı çizgimizdir“ diyerek parti tabanındaki kadınların SESi olmuştu. Bu açıklamasından sonra kendi mahallesinden tehditler aldığını söyleyen Özlem Zengin, “Bizim mahalle kadınların değiştiğini görmüyor” diyor.
Özlem’in söz ettiği kadınlar, kimliği AK Parti ile özdeşleşen, başörtüsü sorununu AK Parti’nin çözdüğüne inanan, Tayyip Erdoğan hayranı olan anne babaların kızları. Ama onların tercihleri annelerinin baş örtüsü özgürlüğü ile kısıtlı kalmıyor. Onlar ifade özgürlüğünü de, gösteri özgürlüğünü de savunuyor. Kadının her alanda eşitliğini savunuyorlar, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 onların kırmızı çizgileri.
Millet İttifakı masanın bir üyesi kadın olmasına rağmen bir erkek ittifakı. Yüksek sayıda kadın aday başvuru yaptı, ümit ediyoruz ki en az %30 oranında kadın seçilebilecek yerlerden aday olabilirler. CHP’ye geçen hafta üye olarak milletvekili adayı olan Türkan Elçi, Yeşil Sol Parti’den aday olan Ayşe Çelik, TİP’den aday olan trans aktivist Esmeray siyasetin yeni renkleri oldular.
Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPoD), Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri için “Kimseyi Geride Bırakmadan!” başlıklı kampanya başlattıklarını duyurdu. Siyasi partilere, masalara, ittifaklara sesleniyoruz diyen SPoD “size bel bağlamıyoruz, gözümüz üzerinizde” diyor.
50 gün sonraki seçimde herkesi kucaklayan, kimseyi geride bırakmayan bir meclis ile Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına başlamayı talep ediyoruz.
Bu yazı, SES, Eşitlik, Adalet, Kadın Platformu'ndan alınmıştır.