Netflix’te yayımlanan “Bir Başkadır” dizisinde bölümlerin kapanışında piyanist Ferdi Özbeğen’in 1983 yılında Şan Tiyatrosu’nda verdiği konserin görüntülerine yer verildi.
“Şöhret Dediğin” isimli kitapta Ferdi Özbeğen Şan Konserleri’nin hikayesini şöyle anlatmıştı:
“O zamanlar İstanbul’da konser verecek güzel ve büyük salonlar vardı. Başta Atatürk Kültür Merkezi ve Şan Tiyatrosu. Bir devlet kurumu değildi, ama Şan Tiyatrosu anormal ilgi görüyordu. Rahmetli Egemen Bostancı’nın girişimiyle müzikaller ve benzer prodüksiyonlar heyecan verici kalabalıklar yaratıyordu. Şan Tiyatrosu böylelikle şanlı bir Kültür Merkezi olmuştu.
Müzikallerin ağır bastığı bu ortamda Şan Tiyatrosu’nda konser vermek için çok istekliydim. Ama yaptığım müzik türü konsere uygunsuzluğunu çıkarıyordu karşıma. Örneğin dönemin entelektüelleri “eğlendirici piyanistleri” küçümsüyordu. Ortada kalan eğlendirici piyanistler adına bu komplekse kapılmalı mıydım bilemiyorum.
Bunları düşünürken Marmaris Martı Otel’deydim. Yazları bir-iki ay gidip kalıyordum orada. Sahibi Halit Narin’de bana ıskonto yapıyordu. İstanbul’un ne kadar kalburüstü kodamanı varsa Martı’ya gelirlerdi.
1980-1983 arası yıllar, İstanbullular daha güneyi keşfetmemişlerdi. Martı Otel'in yıldızı parlıyordu. İlginin bir başka sebebi de Marmaris Festivali'ydi.
Şan Tiyatrosu'nun işletmecisi Egemen Bostancı, yardımcısı Mustafa Oğuz ve ekibin diğer çalışanları, Marmaris Festivali'ni yaparken Martı Otel'de kalıyorlardı. Bir sabah kahvaltı ortamında Egemen Bostancı'ya konser planımı açıkladım. Şan Tiyatrosu'nda seri konserler vermek istiyordum. Amacım sıradan değil senfonik bir orkestrayla sahneye çıkmaktı. Hatta devlet senfoni orkestrası müzisyenlerinden yararlanmaktı. Düşüncelerimi aktardıktan sonra bir sessizlik oldu. Bu sessizlik ve Egemen'in yüzündeki ifade sanki bir an evvel oradan gitmemi emrediyordu. Sorasında kulağıma gelenler ilginçti.
“Ferdi herhalde aklını oynattı” demişler. Yaz bitti, kış sezonu başlayacak. Rana Cabbar ben dayımın oğludur ve çok değerli bir tiyatro sanatçısı Sait Hop Sait adlı bir müzikalin yönetimini vermiş ona Egemen. Fakat sıkıntılar var, kadro kurulamıyor, provalar aksıyor ve koca Şan bir türlü açılamıyor.
Bunları almış bir düşünce. Karalan bağlamışlar. Şimdilerde menajerlik yapan Lisa Tüna bu karamsar tabloyu dağıtmak için benim teklifimi hatırlatmış Egemen Bostancı’ya. Olur mu, olmaz mı tartışmaları yaparken bana telefon açtılar. Benim de bu Sait Hop Sait projesinden haberim yok, bir anda kanımın donduğunu hissettim. Büyük bir şaşkınlık içindeyim.
“Osman’la bir konuşayım sizi arayacağım,” dedim. Kendimi rüyadaymış gibi hissederken Osman’ı aradım ve “merak etme, hallederiz,” dedi. Osman İşmen, hemen kırk kişilik bir orkestra kurmanın hazırlıklarına başladı. Altyapı enstrümanlarının yanında yirmi bir adet keman ekledi. Telefon trafiğiyle ilişkiler kuruldu.
Ve provalar başladı. Tereyağından kıl çeker gibi her şey yolundaydı. Konserlerin başlama tarihini tespit ettik, ilanlar hazırlanmaya başlandı. Ama işe güvenleri yoktu. Bu nedenle önemsemez bir davranış içindeydiler. Ben de hayatımda hiç yapmadığım bir işe kalkışmıştım.
İçim titriyordu. Bir alamete binmiştik, nereye gittiğimizi bilmiyorduk. Masrafları kısarken “dekor mekor yapamayız,” dediler. Ben de “Yapmayın siyah bir perde çekin,” dedim. Siyah perdenin sonra sahnede sabit olduğunu öğrendim. Orkestranın düzenli oturması için setler gerekiyordu. Kuliste oda sıkıntısı yaşandı, müzisyenler üst üste neyse Osman’ın takibiyle taşınmalar ve yeni elemanlar, sahne kurulmuştu. Piyanoyu çalıştığım lokalden getirmiştim, kuyruklu muhteşem bir piyanoydu ve akordu kendim yaptırmıştım.
Provaların sonuna doğru benden kaç para istediğimi sordular. Ben de “Para mara istemiyorum sadece orkestranın parasını verin,” dedim. O günkü parayla müzisyen başına ikişer, üçer bin lira bir ücret düşüyordu.
Mozart, Beethoven çalan müzisyenler Ferdi Özbeğen’e eşlik edeceklerdi, bana güvenmiyorlardı. Ama profesyonel duygular içinde bunu pek kafama takmadım, önümüzdeki provalarda ne yapacağımı biliyordum. Gala cuma gecesi yapılacaktı. Pazartesi aletler kuruldu ve alt yapı enstrümanlar geldi.
Piyano, bas gitar, davul ve perküsyon gibi aletleri duyduk önce. Sonraki üç gün yaylılar başta olmak üzere orkestranın tamamıyla provaları bitirdik. Ben provalar boyunca sıradan bir şarkıcı edasıyla, şarkıları mırıldandım. Şarkılarda esas sesimi onlara duyulmamıştım. Bu bir taktikti...