'Bir Bay Pardon hikâyesi'

'Bir Bay Pardon hikâyesi'

Müjgan Halis

http://mujganhalistenhaberler.blogspot.com/

Necdet Öztürk ilkokulun dahi çocuğuydu, liseyi birincilikle bitirdi, İTÜ’ye ilk 3’te girdi. IQ’su 140’ın üstünde çıktı, yabancı diller öğrendi, denizlere açıldı, gemiler satın aldı, yarışmalara katıldı, Survivor’a bile başvurdu, bilgisayar oyunlarıyla dünya çapında isim oldu. Tabiri caizse paraya para demedi, ama hep yardımsever oldu. Karlı kış aylarında jipiyle dışarı çıkıp insanları evine ulaştırdı. Yine bir yardımseverlik duygusuyla evine aldığı eski karısının arkadaşı bir örgütün militanı çıktı. O şirketinin işleri için yurtdışındayken evinde çıkan çatışma, üç kişinin hayatına mal oldu. Masum olduğuna inandığı için Ukrayna’dan konsolosluğu ve Terörle Mücadele Şubesi’ni aradı, ifade vermek istediğini söyledi, teslim oldu. Ancak 3.5 yıldır tutuklu yargılanıyor, hem de bu sürenin büyük kısmını tutuklanmasına neden olan ve onu birlikte kaldıkları hücrede tehdit eden insanlarla beraber geçirerek.

Necdet Öztürk (45), Sivaslı bir ailenin çocuğu. İstanbul’da doğdu. 3.5 yaşında okuma yazma öğrendi. Sarıyer Lisesi’ni birincilikle bitirdi. Daha sonra İTÜ’ye bağlı Denizcilik Fakültesi’ne ilk üçte girdi. IQ’sunun 140’ın üstünde olduğu tespit edildi. İngilizceyi ve İspanyolcayı anadili gibi konuşmayı öğrendi. Evlendi, Janbek adını verdiği bir oğlu oldu. Kurduğu denizcilik şirketlerinde altı geminin sahibi oldu. Hayatı açık denizlerde geçti. İstanbul’daki evinde olduğu saatlerde yaşamı bilgisayar oyunlarıyla, dostlarıyla, oğluyla dolu oldu. Tek bir ilkesi vardı: Eğlen, gez, dolaş. O kadar eğlenmeyi seviyordu ki, 2007’de Flash  TV’de yayınlanan Koz yarışmasına katıldı, haftalarca ekranda kaldı. Sokaktaki insanlar tarafından dahi tanınır hale geldi. Ünlü bir bilgisayar oyunu olan World of the Warcraft’ı bütün dünyada en iyi oynayan 7 kişinin arasında yer aldı. Hatta bununla ilgili İngiltere’de yapılan World Of The Craft kongresine bile çağrıldı. Bunlarla de yetinmedi, Survivor’a dahi başvurdu. Tiyatro sahnesine dahi çıktı. Yetmedi her yıl Mavi Tur’a katılıp, günlerini denizde geçirdi, denizin en derinlerine daldı.

Karlı havalarda yolda kalanları kurtarırdı

En son şirketini devredip gemilerde survay’lik yaparken aylık geliri 6 bin doların üstündeydi. Hayatı boyunca hep jip kullandı.Yani bir eli yağda, bir eli balda bir hayat yaşadı. Ancak bu müreffeh hayatı, onun yardımsever bir insan olmasına hiçbir zaman engel olmadı. Çetin kış koşullarında, yollar kardan kapandığında jipine atlayıp dışarı çıktı ve yolda kalanları kurtarıp evlerine ulaştırdı. Maddi durumu kötü arkadaşlarına her zaman el uzattı, cep telefonlarının parasızlıktan kapandığını öğrendiğinde habersiz faturalarını ödedi. 70 yaşındaki annesi Dilfiraz Öztürk, oğlunun sahip olduğu her şeyi paylaşacak karakterde biri olduğunu anlatırken gülümseyerek “Sadece çoraplarını paylaşmaz, beş çekmece çorabı vardı” diye konuşuyor.

Onun yaşam hikayesini değiştiren şey işte bu paylaşımcılığı ve yardımseverliği yüzünden oldu. Eski karısı Sevim’in üniversiteden arkadaşı olan, soyadını dahi bilmediği Orhan adlı kişiyle yıllar sonra tesadüfen karşılaştığında onun işsiz ve evsiz olduğunu öğrenince, evinde bir süre kalma talebine hayır diyemedi. Orhan, Necdet Öztürk’ün Kartal Dragos’taki villasında bir süre yaşadı. Uzun bir zaman sonra Necdet ve Sevim Öztürk’ün evliliklerinin bitmesiyle, Bostancı’da evine taşındığında Orhan’ı birkaç günlüğüne yine misafir etti. Sessiz, sakin biriydi. Üstelik hayatı eğlenmek üzere kurulu olan Necdet’in evdeki tembelliğine, çalışkanlığıyla ilaç gibi gelmişti. Orhan evine geldikten birkaç gün sonra Ukrayna’ya bir sefere gitti. Ve gittikten hemen sonra, evindeki adamın Devrimci Karargah adlı örgütün üst düzey yöneticisi olduğunu, soyadının Yılmazkaya olduğunu, evinde bir çatışma yaşandığını, iyilik yapayım diye misafir ettiği adamla bir emniyet amirinin ve sokaktan geçen bir insanın yaşamını yitirdiğini öğrendi.

Terörle Mücadele Şubesi’ni aradı

Şaşkınlıktan sıyrılır sıyrılmaz, Türkiye’nin Odesa Başkonsolosluğu’nu arayarak çalıştığı firmanın yüklerini taşıyan gemilerin Odesa’nın 30 km yakınında bulunan İliçevsk limanındaki işlemlerini tamamlamak ve tonaj, yük gibi özelliklerini kontrol ve gemilere nezaret etmek emacıyla 26 Nisan 2009’da THY ile Odesa’ya geldiğini, ancak 27 Nisan sabahı Bostancı’da çıkan çatışmanın kendi evinde geçtiğini öğrendiğini söyledi. Konsolosluk yetkililerine ayrıca soyadını bilmediği Orhan adlı kişinin eski eşinin bir arkadaşı olduğunu, mağdur olduğu için geçici olarak 15 gün önce taşındığı yeni evinde ikamet etmesine izin verdiğini anlattı. Orhan adlı kişi, ailesinin yurtdışında olduğunu, işsiz ve evsiz olduğunu ve Latin Amerika’ya gitmeyi planladığını, gidene kadar onda kalmak istediğini söylemişti. Hatta üç gün önce oğlu ve yeğeninin de evde bir gece geçirdiklerini belirterek, çıkan çatışmayla hiçbir ilgisinin olmadığını söyledi. Annesi Dilfiraz “Biz Anadoluluyuz, misafire kapımızı açarız, bunu çocuklarıma ben öğrettim” diye konuşuyor. Ayrıca arandığını öğrendiğini, hemen teslim olmaya hazır olduğunu da vurguladı. Konsolosluk yetkilileri kendilerinin bu konuda yetkili olmadığını, ilgili birimlerle görüştükten sonra kendilerine geri dönüş yapacaklarını söyleyince, hızlıca İstanbul Terörle Mücadele Şubesi’ne ulaştı. Cep telefonundan Tim 2 yetkilileriyle irtibata geçti. Konuyla ilgili ifade vermek istediğini söyledi. Kolluk görevlileri Türkiye’ye geldiğinde kendilerine başvurmalarını istedi. O da Türk Konsolosluğu’nun talebiyle ve işlerini tamamlayarak 14 Mayıs tarihinde THY’nin 11.45 uçağıyla Kiev’den İstanbul’a geldi. Masumiyetine ve adalete o kadar inanıyordu ki, kısa bir süre sonra serbest kalacağını düşünüyordu. İfadesinde Bostancı’da çatışma yaşanan evi kendisinin tuttuğunu, o evde nişanlısı Melek Seven’le evlendikten sonra yaşayacaklarını anlattı. Hatta eve alarm sistemi taktırmak için Pronet’e başvurduğunu, Pronet alarm sisteminin de  doğrudan Emniyet’e bağlı olduğunu belirterek, yasadışı bir örgütle ilişkisi olsa böyle bir şeyi yapmasının imkânsız olduğunu dile getirdi.

Üç hafta Bakırköy’de kaldı

Ancak gelişmeler onun iyimser düşüncesi gibi olmadı. Necdet Öztürk, 3.5 yıldır Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nde. Örgüte yardım-yataklıktan ve silah temin etmekten yargılanıyor. Kendi isteğiyle geldiği ve konsolosluk ile Emniyet yetkilileriyle yaptığı görüşmeler tespit edildiği halde, gazetelerde “Pasaportsuz havaalanında kaçak giriş yaptı” şeklinde haberler yayınlandı. Halbuki annesinin anlatımına göre Necdet Öztürk hayatı boyunca politik bir kimliğe sahip olmamıştı, 40’ından sonra böyle bir maceraya atılması imkansızdı. Üstelik cezaevi hayatının büyük bölümünü evinin yakılıp yıkılmasına neden olan, onu hapse attıran, eski karısının ve nişanlısının aylarca tutuklu kalmasına neden olan Devrimci Karargah örgütü mensuplarıyla aynı hücrede geçirdi. Onlarla birlikte kalmamak için dilekçeler verdi. Çünkü hiçbir politik kimliği yoktu ve onların inandığı davaya inanmıyordu. Bu yüzden hücre arkadaşları tarafından tehdit edildi. Hücresi değiştirildiğinde korkunç suçlar işlemiş adli tutuklularla aynı hücrede kalmak zorunda kaldı. Son birkaç aydır dilekçeleri değerlendirilen Necdet Öztürk, hapishanede ruh sağlığını yitirdi, cinnet geçirdi. Üç hafta Bakırköy Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi’nde tedavi gördü. Necdet Öztürk, her yeni duruşmaya serbest kalırım umuduyla çıkıyor, ancak politik kimliği olan pek çok sanık tahliye olduğu halde o tutuklu yargılanıyor. 5 Ekim’de görülecek duruşmada aynı davadan yargılanan ve bir yanlışlığa kurban gittiği anlaşılan Vatan Gazetesi editörlerinden Aylin Duruoğlu gibi serbest kalmayı umuyor.