Bir ‘dayanışma’ ziyaretinin anatomisi: ABD Dışişleri Bakanı’nın İncirlik’ten Beştepe’ye uzanan ilk Türkiye gezisinden notlar ve gözlemler

Fotoğraf: T24

Ankara

Diplomasi afette de, savaşta da, barışta da durmuyor. Önüne bir sıfat alıp, gerek perde arkasında gerekse kameralar önünde; ajansların son dakikalarında yaşamaya devam ediyor. Yakın tarihimizde bunun en iyi örneklerinden biri 2008’de dönemin Türkiye ve Ermenistan cumhurbaşkanları Abdullah Gül ile Serj Sarkisyan’ın birbirlerini başkentlerinde milli takımların oynayacağı futbol müsabakalarını izlemeleri için davet ettikleri, sonuçsuz kalan ‘futbol diplomasisi’ydi. Bugünlerde ise birçok ülke, Türkiye’nin 6 Şubat’ta yaşadığı Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından Ankara ile deprem diplomasisi yürütüyor.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın 19-20 Şubat günlerinde yaptığı Türkiye ziyareti de bu kapsamda sayılabilir. Blinken önce pazar günü afetten etkilenen illerden olan Adana’daki İncirlik Üssü’ne indi, burada Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile birlikte helikopterle depremin yerle bir ettiği Hatay’ın üzerinde gezerek yıkımı gözledi. Daha sonra İncirlik’e dönerek ABD’nin yardım çalışmalarını teftiş etti, ABD’den askerlerin aileleriyle bir araya geldi. Depremin ilk gününden itibaren verilen ‘dayanışma ve birlik’ mesajını, bu sefer direkt olarak deprem bölgesinden verdi.

Aslında Blinken’ın Türkiye ziyareti, depremden önce, Mevlüt Çavuşoğlu’nun ocak ayındaki Washington ziyaretinden sonra planlanmıştı.Türkiye’deki depremlerin ardından ‘dayanışma’ boyutu öne çıktı. O sebeple bu hiçbir zaman sadece bir taziye ziyareti değildi. Nitekim ziyaretin pazartesi günü Ankara’da yapılan bölümünde heyetler Dışişleri bakanları liderliğinde bir araya geldi, bunun ‘stratejik mekanizma’ toplantısı olduğu belirtildi ve Washington-Ankara hattındaki başlıklar ele alındı. Birçok kişi depremler konusunda açıklamalar beklerken, gündem başlıkları bu kadar geniş ele alınınca şaşırdı; ancak iki taraf da acil olarak çeşitli konularda artık yol kat etmek istiyor.

Neden Külliye?

Öncelikle pazartesi günkü ziyaretin lokasyonu ilginçti. Görüşmeyi Dışişleri Bakanları ve onların heyeti yaptı, ancak buluşma Dr. Sadık Ahmet Caddesi’nde değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılımı olmamasına rağmen Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin sergi salonunda yapıldı. Basın toplantısında da kürsülerde Dışişleri damgası yer aldı.

Görüşme ve basın toplantısı, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ndeki Sergi Salonu'nda yapıldı/ Fotoğraf: T24

Biden yönetiminin, iktidara gelmesinden bu yana Türkiye’deki Erdoğan iktidarına mesafeli durduğunu biliyoruz. Tekrar vurgulamak önemli; bu 2021’in başında göreve başlayan Biden yönetiminin Türkiye’ye bakan seviyesinde gerçekleştirdiği ilk ziyaretti. Biden, Erdoğan’ı hiç Beyaz Saray’a davet etmedi, kendisi de Ankara’ya gelmedi. İki liderin görüşmeleri hep uluslararası zirvelerde oldu.

Çavuşoğlu, Eylül 2022’de ABD’ye gittiğinde Blinken onunla başkent Washington DC’de değil, New York’ta görüştü. Bu, diplomasi gazetecileri arasında Biden yönetiminin Erdoğan iktidarına mesafe koyma yaklaşmının bir uzantısı olarak görüldü. Blinken, 17 Ocak’taki görüşmede ise Çavuşoğlu’nu bu sefer Washington'da konuk etti.

Peki pazartesi günkü görüşme neden ‘Külliye’de yapıldı? AKP yönetiminin ‘itibardan tasarruf olmaz’ duruşunu biliyoruz. Görüşmenin Erdoğan’ın gururla söz konusu ettiği Külliye’de  yapılmasının nedeni de bu olabilir. Erdoğan iktidarı Blinken’a mütevazı Beyaz Saray’dan katbekat büyük Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı göstermek, Türkiye’nin geçtiği kendine özgü ‘başkanlık’ rejimini mekânsal boyutta da vurgulamak istemiş olabilir.

Basın toplantısının yapıldığı salonun yanındaki lobiden Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi görülüyor/ Fotoğraf: T24

Dayanışma var, gündemde değişen bir şey yok

Ankara ve Washington arasında bir süredir ‘İskandinav kışı’ var. Açıklamalarda Washington Türkiye’ye ihtiyatlı yaklaşmaya devam etse de, Ankara’nın İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusunda bir süredir ayak sürümesi hem Biden yönetiminde hem de ABD yasama organı Kongre’de rahatsızlık yaratıyor. ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin son birkaç ayda olumlu yönde seyretmeye başlayabileceğine dair sinyaller olsa da iki başkent arasında kuzey ülkelerinin NATO üyelikleri dışında da sorunlar var. Öncelikle ABD, her kanaldan vurguladığı gibi, Erdoğan iktidarının insan hakları ve demokrasi sicilinden memnun değil. Türkiye, F-16 satış sürecinin hızlandırılmasını istiyor; ayrıca Washington’un Suriye’de YPG’ye devam eden desteğinden rahatsız. F-16’larla karıştırılmaması gereken bir başka başlık da Türkiye’nin Rusya’dan S-400 alımı nedeniyle çıkarıldığı F-35 programı. Ankara, Türkiye’nin tek taraflı olarak programdan çıkarılması nedeniyle ödemesini yaptığı meblağı geri istiyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali konusunda özellikle tahıl anlaşmasının sağlanmasında Türkiye’nin oynadığı rolden memnun olan ABD’nin, Moskova’ya yönelik yaptırımların Türkiye üzerinden delinme olasılığından derin endişe duyduğunu biliyoruz. Washington’dan yetkililer, Ankara’ya ziyaretlerinde bu konuda yaptırım olasılığına varan uyarılarda bulundu.

Çavuşoğlu ve Blinken’ın açıklamalarına baktığımızda bu başlıkların neredeyse hiçbirinde kayda değer bir çözüm sağlanmadığını görüyoruz.

Blinken, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğinin hızlıca onaylanmasını istediklerini bir kez daha vurguladı. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, 11-12 Temmuz'da Litvanya'da yapılması planlanan NATO zirvesine kadar iki ülkenin de üye olmasını istediklerini söylemişti.

Çavuşoğlu ise Türkiye’nin bu konuda duruş değiştirmeyeceğini vurguluyor; Ankara Finlandiya’nın İsveç’ten ayrı olarak üyeliğine destek verebileceğini söylüyor, ancak İsveç’in Türkiye’nin taleplerini karşılamak konusunda yeterli adım atmadığını düşünüyor. Çavuşoğlu’nun bu konuda yaptığı değerlendirme şöyle:

"Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyeliği konusunda kim ne yapacak açıkça belirtilmiştir. Litvanya’daki NATO zirvesi için verdiğiniz takvimde atılacak adımlar, aslında özellikle İsveç’in atacağı adımlara bağlı. İsveç ne kadar hızlı adım atarsa, Meclisimizi ve halkımızı ikna edebilecek adımlar atarsa, öyle adımlar atılır. Finlandiya konusunda ayrı bir yöntem izleyebileceğimizi Sayın Cumhurbaşkanımız NATO Genel Sekreteri’ne de söylediler. İsveç’in somut adım atması konusunda herkesin İsveç’i teşvik etmesi gerekiyor."

Yani anlayacağınız ilişkilerin kuzey cephesinde değişen bir şey yok. Türkiye-ABD ilişkilerinde birçok başlık iç içe girmiş durumunda. Biden yönetimi Türkiye’nin F-16 savaş uçağı almasını destekliyor, Blinken bunu bir kez daha vurguladı; ancak Kongre’den yükselen itirazlar var. Bir grup Kongre üyesi, Türkiye, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğini onaylamadan Ankara’ya F-16 satılmaması taraftarı. Biden yönetiminden de bazı yetkililer F-16’ların Türkiye’ye karşı bir ‘havuç’ olarak kullanılması gerektiği görüşünde. Bu durum Ankara’da rahatsızlık yaratıyor. Çavuşoğlu’nun bugün yaptığı “Şartlı satışa sıcak bakmıyoruz” vurgusu bu yüzden önemli. Ankara, iki başlığın birbirinden bağımsız tutulmasını istiyor.

Çavuşoğlu, F-16 satışı için sürecin artık ilerlemesini istediğini vurgulayarak, "Bu konuda Kongre’ye resmi bildirimin bir an önce yapılmasını arzu ediyoruz. Bu sürecin süratle tamamlanması her iki tarafın da yararınadır. Kongrenin de engelleyici değil destekleyici rol üstlenmesini bekliyoruz. Talebimizin karşılanması NATO'nun savunma kanadı açısından da son derece önemli" dedi.

Blinken ise Kongre’yi bu konuda ikna etmenin zor olacağının farkında. ABD Dışişleri Bakanı Kongre ile bu konuda temas halinde olduğunu söylese de, açıkça bir takvim veremeyeceğini söyledi. Bu süreç işlemeye devam ederken, Türkiye’de araya seçimlerin girmesi ve iktidarın  değişmesi de ihtimal dahilinde. Millet İttifakı, seçimi kazanmaları durumunda F-16’dan üstün olan F-35’ler için ortak üretim programına dönmek istediğini söylüyor. Bu üstü kapalı olarak ‘S-400’lerden kurtulma sözü’ olarak nitelendirilebilir; nitekim ABD F-35 programı konusunda başka türlü duruş değiştirmemek konusunda çok kararlı.

Türkiye’nin F-35 programı için verdiği parayı geri istemesi konusunda T24 dış politika analisti Barçın Yinanç’ın yaptığı değerlendirmeyi de iliştiriyorum:

"Çavuşoğlu'nun ‘F-35 ve -F16 ayrı müzakere konusudur, ikisi arasında bağlantı kurulmamalıdır’ demesinden şunu anlıyorum: ABD, F-35 için Türkiye’ye geri yapacağı ödemenin Amerikan askeri malzeme alımı için kullanılması şartını getiriyor, bu parayı başka ülkeden alım için kullanmayın, diyor."

ABD’nin YPG’ye verdiği destekten de vazgeçmeye hazır olmadığını görüyoruz. Blinken, Ankara’da, IŞİD’in tekrar güçlenme ihtimaline karşı Suriye’de Türkiye’nin PKK’nın uzantısı bir terör örgütü olarak nitelendirdiği YPG’ye desteklerini sürdüreceklerini ifade etti. Çavuşoğlu ise "terör örgütüne karşı terör örgütü" destekleme mantığına karşı olduklarını bir kez daha vurguladı.

Çavuşoğlu, basın toplantısında bir kez daha Rusya’ya yönelik yaptırımların Türkiye üzerinden delinmesine izin vermeyeceklerini vurguladı. Ancak bu Washington için ne kadar ikna edici olur, bunu zaman gösterecek. ABD’li yetkililer, bu konuda gözünü Türkiye’nin üzerinde tutmaya devam edecektir.

Öte yandan Çavuşoğlu bir kez daha Ukrayna’nın egemenliğine desteklerini vurguladı ve Rusya’yı NATO’ya yönelik birinci tehdit olarak nitelendirdi. Türkiye, üstlendiği ‘kolaylaştırıcı’ rolü nedeniyle iki ülkeyle da kanalları açık tutsa da, birinci günden beri Rusya’nın işgalini haksız bulduğunu yüksek sesle dile getirmekten çekinmiyor.

Açıklamalardan da gördüğümüz üzere, -ziyaret bir ilk olarak önemli olmakla birlikte- ikili ilişkilerde gerginlik oluşturan başlıklarda olumlu yönde önemli bir adım diyebileceğimiz bir şey yok. Blinken Türkiye’ye gelmek üzere uçağa bindiğinde sorunlar neyse, ayrılmak üzere uçağa bindiğinde de sorunlar aynı.

Öte yandan Çavuşoğlu, Blinken’a yakın davrandı. Açıklamaları sırasında Bakan’a ‘Sayın Blinken’ yerine ABD’de sıkça Antony’nin kısaltması olarak kullanılan ‘Tony’ diye hitap etti. Depremden sonra birçok kabine üyesinin aksine Çavuşoğlu’nun tıraşlı olduğunu da not edelim.

Çavuşoğlu ve Blinken, basın toplantısından önce sohbet ederken/ Fotoğraf: T24

Erdoğan ve Blinken Esenboğa’da görüştü

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, Blinken’la Esenboğa Havalimanı’nda görüştü. Görüşme, sıkışık takvim nedeniyle havalimanında yapıldı; Erdoğan aynı gün MHP lideri Devlet Bahçeli ile afet bölgesine uçtu, görüşmenin lokasyonu ile zaman kazanıldı.

Aynı saatlerde ABD Başkanı Joe Biden, Rus işgali altındaki Ukrayna'ya sürpriz bir ziyaret yaptı.

Erdoğan, ABD ile ilişkilerin ‘denkler arası’ olmasına önem veriyor, ancak her zaman bu isteğinin arkasında duramadı. Türkiye, 9 Ekim 2019’da Suriye’nin kuzeyine Barış Pınarı Harekâtı’nı başlattığında dönemin ABD Başkanı Donald Trump, Erdoğan ile görüşmesi için yardımcısı Mike Pence’i Ankara’ya yollamıştı. Erdoğan 16 Ekim’de "Ben onlarla görüşmeyeceğim. Onlar karşıtlarıyla görülecekler. Ben Trump geldiği zaman konuşurum" yanıtını vermişti. Erdoğan daha sonra 17 Ekim’de Pence’le 1 saat 40 dakika süren bir görüşme yaptı.

Erdoğan, Trump döneminde Beyaz Saray’a çok rahat ulaşıyor, mevkidaşıyla her türlü sorunu telefon üzerinden ele alıyordu. Biden iktidara gelince ise durum değişti, Washington Türkiye ile kurumlar üzerinden temas kurma mesafesine çekildi.

Çavuşoğlu, son birkaç ayda yaptığı iki ziyarette de Başkan Biden’la bir görüşme yapmadı, hatta böyle bir görüşme gündeme bile gelmedi.

Blinken, halk arasında inmedi

Türkiye’de son yıllarda ABD düşmanlığı da kamuoyunda yaygınlaşıyor.

Eski ABD Başkanı Bill Clinton, 17 Ağustos 1999 depreminden sonra Türkiye’ye dayanışma ziyaretine geldiğinde Kocaeli’nde depremzedelerin kaldığı bir çadır kente gitmiş, ‘Erkan Bebek’in burnunu sıktığı fotoğraf ilişkilerin sembol görüntülerinden biri olmuştu.

Blinken’ın deprem bölgesinde yürüyüp, depremzedelerle konuşması belki kamuoyu gözünde de ABD’ye yönelik düşünceleri etkileyebilirdi. 2001’de yaşanan 11 Eylül saldırılarının ABD güvenlik protokolünü tamamen değiştirmesinin bu tercihte etkili olmuş olabileceği belirtiliyor. Sonuç olarak havadan Hatay’ın izlenmesi, programın İncirlik Üssü ve Ankara’yla kısıtlı tutulmamasının kamuoyu nezdinde ciddi bir yankısı olmayabilir.

Bu noktada ziyaretin büyük bir gizlilik içinde tutulduğunu da dile getirmek gerek. Blinken’ın Ankara’ya geçeceği resmi olarak akreditasyon başvuruları açılana kadar doğrulanmadı, basın toplantısı saati ve lokasyonu da ilerleyen saatlerde bildirildi. İncirlik Üssü’ne ziyaret sadece ajanslara açıktı. Ziyareti takip eden birçok gazeteci de programda koordinasyonun yetersiz kalması nedeniyle zorlandıklarını dile getirdi.

Bir ABD Dışişleri Bakanı son olarak Türkiye’ye geldiğinde…

Blinken’dan önce son olarak eski ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo Türkiye’ye gelmiş, hiçbir hükûmet yetkilisiyle görüşmeden eve dönmüş, bu ziyaret kafa karıştırmıştı.

Pompeo, yeni çıkan hatıratında bu konuyla ilgili olarak, ''Kasım 2020'de Ortodoks kilisesinin başı Bartholomeos'u ziyaret ettim. Bu kiliseye dünya çapında 300 milyon kişi bağlı. Türk hükûmeti kiliseyi tehdit ediyor, bu yüzden İstanbul gezimde hiçbir Türk hükûmet yetkilisiyle görüşmemeye özen gösterdim'' görüşünü paylaşmıştı.

Blinken’ın Anıtkabir ziyareti

Blinken, Ankara ziyaretinde yabancı yetkililer için protokoler bir gelenek haline gelmiş Anıtkabir ziyaretini de es geçmedi. ABD Dışişleri Bakanı, Erdoğan ve Çavuşoğlu ile görüştükten sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün anıt mezarı Anıtkabir’i ziyaret etti. Ankara’daki görüşmelerden yansımayan Türkiye ile ABD arasındaki ‘güçlü bağ’ı Atatürk’e hitaben dile getiren Blinken, Anıtkabir Özel Defteri’ne şunları yazdı:

"Türk ulusu ve Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'e saygılarımı sunmaktan büyük bir onur duyuyorum. Elim bir afetin yaşandığı bu dönemde stratejik ortağımız ve NATO müttefikimiz Türkiye'ye destek olurken, bugün burada Amerikan halkını temsil ediyor olmaktan dolayı kendimi ayrıcalıklı addediyorum. Cumhuriyetin doğuşundan bu yana halklarımız arasında var olan bağ, bilhassa son derece büyük bir kederin yaşandığı bu günlerde derin, sağlam ve güçlü olmayı sürdürmektedir."