'Başkasını Seviyorum' isimli kitabıyla edebiyat dünyasına adım atan NTV Genel Yayın Yönetmeni Ömer Özgüner, kitabı ve Türk medyası ile ilgili soruları yanıtladı.NTV Genel Yayın Yönetmeni Ömer Özgüner, yazdığı 'Başkasını Seviyorum' adlı aşk romanıyla edebiyat dünyasına adım attı. Akşam, Özgüner'le ciddi bir haber kanalının en tepesindeki bir gazetecinin ilişkisini ele alan romanını ve Türk medyasını konuştu.
- Kitabınızla ilgili çıkan yazılarda bambaşka tarifler yapılıyor. En iyisi siz anlatın bize kitabınızı...80'lerde genç olan bir kuşağı; bugün belli pozisyonlara yükselmiş olan bu insanların, içinde bulundukları mutsuzluğu anlatıyorum. Bir aşk kitabı olmakla beraber esas olarak ilişkiler, iş hayatı, ilişkileri belirleyen gündelik hayat ve genel olarak bir insanın psikolojisi var.
- Ne kadarı otobiyografik? Olayların tamamı kurgu ama karakterlerin ruh ve duygu hali olarak benimle benzeyen yanları var. Gerçi hangi arkadaşımla konuşsam 'beni yazmışsın' diyor.
- Madem herkes kendi tanımını yapıyor ben de yapayım; Yavuz, 'Beyaz Türk'lüğe terfi etmiş, bunun için çok çalışmış ama doğuştan olmadığı için sindirememiş...Çok doğru; kavramlarla konuşmayı sevmediğim için 'sosyal pozisyonunu ileriye doğru taşıyan insanların hikayesi' diyelim. Yoksulluktan ziyade yoksunluğu anlatıyor; o yıllarda markalı kıyafet çok az insanda vardı ve mesele almak değil, ulaşmaktı. Kadın-erkek ilişkisi pastanede limonatayla sınırlıydı... Böyle bir yoksunluktan sonra hayatın başka bir yanına geçen insanların hikayesi. Herkes başaramadı elbette; Yavuz başardı ama mutsuz.
- Çünkü madden artarken, manen azalıyor...Kesinlikle ve arayışı da artıyor. Yapmaya çalıştığım şey sorgulama; romanda hep bir iç ses var, sürekli sorguluyor. Mutluluğu mazide arıyor; zaman zaman da o maziden kaçıyor. Aşk doktoru, ilişki uzmanı ya da NLP'ci değilim sadece basit bir dille kadın-erkek ilişkisini yazdım; bir reçetem yok sadece teşhis koyuyorum. Biliyorum ki okuyanlar, bu duyguların çok benzerlerini kendi hayatlarında buluyor.
- İstanbul dışındaki okuyucuya da ulaşabilecek mi romanınız?Duygu ortaklığı olacaktır; sonuçta hala Anadolu'da karıma yan baktı diye 40 kişiyi öldüren insanlar varken Yavuz gibi birinin aldatma ve aldatılma hikayeleri dinlenmeyebilir ama bu eğilimde ciddi artış var. Son 10 yılda etrafımda aldatma, aldatılma, hikayelerinin arttığını gözlemliyorum. Çok insana günlük hayat veya mekanlar olarak değemezse bile duygu olarak değecektir.
- Neden bu kadar arttı aldatma?Bir ilişki zayıfladı diye bitmiyor; zayıflasa da, eskise de, yıpransa da devam ediyor. Sürüklenen ve bir türlü bitirilemeyen ilişki o kadar zayıflıyor ki kaçınılmaz olarak 3. kişiler oluyor ve ancak o zaman bitiyor... Erkekler bu konuda daha ketum. İstatiksel değil ama gözlemlerime dayanarak söyleyebilirim ki; erkekler başka biriyle birlikte olurken sevmeseler de mevcut ilişkilerini sürüklüyor. Kadın için böyle değil; samimi bir kadın aşık olduğu zaman çok rahat bitiriyor; bu konuda daha dürüstler.
- Yavuz, 'erkekler aldatır; genlerinde var, cinsel haz uğruna ilişki peşinde koşarlar' klişesini yıkıyor; bunu ters köşe bir hikaye anlatmak için mi yaptınız, yoksa erkekler arasındaki bir sırrı mı ifşa ediyorsunuz?Genelde kadın kahraman çok büyük bir tutkuya kapılır ve o yüzden de gözü hiçbir şeyi görmez; evini, ocağını, yuvasının sıcağını bırakır... Ama aslında erkekler de bedel ödemeyi göze alabilir; bunu da büyük çelişkilerle yapar. Bir kadından vazgeçip diğerine giderken hem kendisini hem bütün hayatını sorgulayan bir erkek modeli var; bunu göstermek için yazdım.
- Erkekler güçlü ve akıllı kadın sevmez klişesini de deşiyorsunuz. Dominant kadın, erkeği zorlar çünkü bir erkek o tür bir kadınla aşk yaşarken kendinden çok şey kaybeder ve bunu da bilir. Güçlü kadınlar, erkekler için daha genç yaşlarda iyi. Bir süre sonra başka şeyler aranıyor; bu fiziki olarak da ruhen de daha gence yönelmek olarak tezahür ediyor... Genellikle kadınlar belli bir yaştan sonra tazelenmiş bir ilişki kuramıyor, ondan sonra da çok sık duyduğumuz 'düzgün adam yok' lafını söylüyorlar. Bu laf, genç kızlar için geçerli değil, çünkü onlar deneyerek buluyor.
- Bir erkek için aldatmak değil, itiraf etmek zor diyorsunuz, neden?Ataerkil bir toplumda yaşıyoruz, bu nedenle böyle... Eğer çocuklu bir kadınsa, erkek için çocuğumun yanına nasıl bir baba getirecek sorusu ağırlık kazanıyor. Çocuğu yoksa da 'ayakta kalabilecek mi, bar köşelerinde mi takılacak, dağıtacak mı' diye düşünerek çok daha uzun süre taşır ilişkiyi. Kadının daha zayıf olduğunu düşünür. Ayrıca itirafın bir bedeli var ve erkekler bu bedeli ödemek istemiyor.Medyada tanzim çabası
- Bir haber kanalı yönetiyorsunuz ama ilişki kitabı yazdınız...Yazmaya başladığımda burada program müdürüydüm. NTV'nin iyi yanı Türkiye'nin kanalı olması ve bu da Türkiye'nin meselelerinden biri... Gün gelir daha politik bir şey yazarım.
- Son dönemde gazete ve televizyonlarda taraflılık tartışmaları yaşanırken NTV, herkese eşit mesafede durmakla eleştiriliyor; bunu nasıl buluyorsunuz?İşte bu Türkiye'nin kafa karışıklığından kaynaklanıyor! Kamplaşmalarla yaşayan bir ülke burası, son 40 yıla bakın, hep bir şeyler ve bir şeyciler var. Aslında bu herkese eşit mesafe zor kurulan bir denge... Herkes kendinden yana ve aynı zamanda tarafsız olmanızı istiyor.
- Merkez medya, yandaş medya ayrımını nasıl değerlendiriyorsunuz?'Hemen tarafını belirle' diyorlar. Halbuki belirlediğiniz anda gerçekten dışlayıcı oluyorsunuz. Biraz orada, biraz burada durarak da bir denge sağlanamaz. Herkesin yaşama hakkı var, sadece birbiri üzerinde tahakküm kurmamaları koşuluyla. Türkiye'de neden 'daha muhafazakar medya' olmasın? Olsun, ama o muhafazakar medya diğerlerine tahakküm çabasına girince sorun başlıyor. Burada önemli olan eşitler arası bir ilişki kurabilmek. Gazeteciliğin temel kuralları işlediği sürece sorun yok. Gazeteciliğin temel ilkeleri yok ediliyor, asıl kaygım bu.
- Bahsettiğiniz eşitler arası ilişkide hükümete yakın olmak ya da uzak olmak eşitliği bozuyorsa ne yapılmalı?Medyanın tanzim edilmesi ve bizim de bu şüphelerle yaşamamız tabii ki hiç sağlıklı değil. Ama bu ilk kez olmuyor. Gerçekten bağımsız ve tarafsız olan gazeteler ve gazetecileri vareste tutarak söylüyorum: Herkesin gazetecilik yapmaya hakkı var ama kimsenin manipülasyon yapmaya hakkı yok. Bu basit gazetecilik kuralında buluşulursa öbürleri turnusol kağıdı gibi açığa çıkar. Bir Ergenekon haberinin en somut olanının bile iki ayrı şekilde algılanıp iki çok farklı haber olarak sunulması Türkiye'nin nasıl bir yarılma içinde olduğunu gösteriyor. Bu bir hükümete bağlanamaz, gazetecilerin bu tavırdan uzaklaşması lazım.
- Tasfiye listeleri hakkında ne düşünüyorsunuz?Bir liste olması bana çok ürkütücü geliyor. İstek olabilir ama sonuç olmayacaktır. Türkiye nelerden geçti, bunlar da aşılacaktır.
- İyimserliğinizin sebebi televizyoncu olmanız olabilir mi? Gazetelerde tartışmalar daha hararetli yürüyor...Olabilir; televizyonun herkese ulaşması özelliğini bir kenara bırakırsanız gazetelerin haber vermenin yanı sıra köşe yazarlarının yorumları nedeniyle daha başka türlü bir belirleyiciliği var.Medyatava'yı okumadığım günler oluyor
- Bir internet siteniz var...Medyatava'nın 4 kurucusundan biriyim, ama bugün artık bizim kuruculuğumuzu aştı. 10'a yakın editörü var. Bazen girip okumadığım günler oluyor. Medyatava bir ihtiyacın ürünüydü. Bir dönem günlük ziyaretçi sayımız 100 bini buluyordu.
- 100 bin medya çalışanı olmadığına göre, vatandaş ne buluyor medya dedikodusunda?Bilmiyorum, gelen mail'lerden A+ bir kesim olduğunu söyleyebilirim. Medyaya meraklı insanlar. Artık medya kendisi de haber değeri taşıyor; gazeteciler de haber oluyor. Transferler, işten ayrılma haberleri merak ediliyor; bir tür sosyal kulüp gibi Medyatava.
- Ahmet Hakan'la Ertuğrul Özkök Umreye gittiler ve bunu yazı dizisi yaptılar, nasıl buldunuz? Vakaya bakmak lazım. Ramazan'da gittiler; Yaşar Nuri de, Müjde Ar da gidip yazsaydı ilgi çekerdi. Yaklaşımım daha çok yapılan işle ilgili, ben de bir roman yazdım, konuşuluyor... Bunun için özel tasarlanmış ve ayarı kaçmış şeyler ayrı ama bu tür haberler bana çok normal geliyor.
- Ayşe Arman'ın resimlerinin ayarını nasıl değerlendirdiniz?Ayşe Arman soyunarak bir mucize gerçekleştirmedi; zaten böyle bir insan ve gayet de yakışmış. Ayşe beni hiç şaşırtmadı ama o hareketi Nuray Mert yapsa şaşırırım. Onu da eleştirerek şaşırmam, hoşuma gider de şaşırırım. Şimdi Ayşe'yi eleştiren ve kızanların böyle bir teklif kendilerine gelse hayır diyeceklerinden de emin değilim.
- Can Dündar'ın sevgilisiyle yakalanması sizce haber mi?Ertuğrul Özkök ile Ahmet Hakan'ın umreye gidişini haber olarak görmeyenler bunu görüyor; işte bu çelişki. Bu olay benim açımdan haber değil; bu haberi yapmamak, habercilik etiği açısından bir kayıp olmazdı, bu nedenle de görülmeyebilirdi.
- Serdar Akinan bu olay üzerine eşini aldatmayan gazeteci yok olarak özetleyebileceğimiz bir yazı yazdı. Sizce gazeteciler aldatmaya daha mı müsait?Böyle meseleler mesleklere indirgenmez. Herkesin başına gelebilir. Can Dündar gerekli açıklamayı yaptı ve 'evet aşığım' dedi. Bu Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin de başına geldi...
- O romantik yazıların yazarı olduğu için belki bu kadar şaşırtıcı olmuştur...Can Dündar bir dönem öyle hissediyor ve öyle yazıyordu. Şimdi yaşananlar Can Dündar'ın romantikliğine gölge düşürmez. Bu belki vefa duygusuyla ilgili bir konu olabilir ama onu da karısıyla konuştuğunu söylüyor, benim için kendisinin beyanı geçerlidir.