Bir haftalığına vegan olmak

Bir haftalığına vegan olmak

Berlin`de mevsim kış ya da başka bir değişle başkentte hava dondurucu soğuklukta. Dışarısı -3 derece. Normalde, çiseleyen yağmurlu havalarda içi yünle kaplanmış deri botlarımı giyerdim ama bugün sadece spor ayakkabılarımı ve tozluklarımı giyeceğim.

İki gün önce bir haftalık vegan yaşamı konu alan #HowGreenamI'ı (#Ne kadar çevreciyim) denemeye karar verdim. O günden bu yana günlük hayatımda kullandığım hayvansal ürünlerin vegan alternatiflerini bulmaya çalışıyorum. Mesela yünlü tekstil ürünleri yerine akrilik ya da pamuklu kumaşları ve et yerine de et dışında ürünleri tercih ediyorum.

Fakat bu iş hiç de kolay değil. Şu an her şeyden önce kendimi sinirli hissediyorum ve bu deneyin en kısa sürede sona ermesini diliyorum. Belki de tüm bunlar sabahları içtiğim bir bardak çayı dahi kesmiş olmamın yan etkisi.

İngilizim ve her sabah hafif köpüklü sütlü siyah çay içiyorum. Ama sabahları uyanmak için içtiğim günlük içeceğimi pirinç ya da soya ile içme düşüncesine şu anda katlanamıyorum. Henüz çok büyük bir çaresizlik yaşamıyorum. En azından şimdilik.

Vegan olmakla alakalı görünürde herhangi bir sorun yaşamayan insanlar da var. Her geçen gün vegan yaşamaya karar verenlerin sayısı artıyor. Yükselen bu trende ilişkin tüm dünyayı kapsayan genel bir istatistiğe ulaşmak zor olsa da, İngiltere`de yarım milyonun üzerinde vegan yaşıyor. 2016 senesinde yapılmış bir ankete göre son 10 senede veganların sayısı neredeyse 4 katına çıktı.

Vegan yaşam tarzının et tüketimine oranla daha çevreci bir yaklaşım olduğu iddia ediliyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'nün (FAO) araştırmasına göre insan kaynaklı sera gazı salınımının neredeyse %15lik kısmından çiftlik hayvanları sorumlu.

Hayvan yemlerinin üretimi, bu yemlerin nakli ayrıca çayırlık ve yem üretimi için kullanılacak tarım arazileri üzerindeki ağaçların kesilmesi sera gazı salınımına ve dolayısıyla da iklim değişikliğine yol açan etkenler arasında yer alıyor.

Ve bu durum dünya nüfusunun artmasıyla daha da kötüleşecek. Örgütün raporuna göre, 2050 yılında et tüketimi %73 oranında yani 2010 yılındaki tüketimin % 58 daha fazlası oranında artış gösterecek.

Berlin vegan başkent mi?

Hem benim hem de çevre için ne mutlu ki, vegan yaşam tarzı yeni evim olan Almanya’da da oldukça popüler. Almanya’da bir milyon vegan yaşadığı tahmin ediliyor.

Bu sayının 80 bini Berlin’de yaşıyor. Burada vegan restoranlardan, vegan giysi dükkanlarına, hatta vegan seks shoplara kadar her şey var. Bu bakımdan bir haftalık deneme için en azından doğru bir kentteyim. Yani en azından öyle olduğunu düşünüyordum.

Yemek yemek için buluştuğum üç arkadaşımdan biri “Hadi ama al şuradan bir ısırık, kimse fark etmez bile” dedi. Yemek için rezervasyon yaptırırken benim sürdürmekte olduğum bir haftalığına vegan olma deneyinden haberleri yoktu. Seçtiğimiz restoran hiç uygun değildi. Restoranda neredeyse sadece peynir fondü ya da ızgara et servis ediliyordu.

Menüyü dikkatlice okuyorum ve kremasız kabak çorbası ve patates kızartmasında karar kılıyorum. Arkadaşlarım peynir fondünün çevresinde toplanmışken ben çorbamı kaşıklıyorum. İtiraf etmem lazım ki, kendimi biraz dışlanmış hissediyorum. Oysa peynirden hoşlanmam bile.

Hiç olmazsa bir şişe şarabı paylaşabiliyoruz. Yani ben en azından öyle düşünüyordum. Şimdi size deney süresince yaptığım küçük hilekârlıklarımdan bahsedeceğim.

Şaşırtıcı bir şekilde hayvansal ürünlere farkında olduğumuzdan daha fazla bağımlıyız. Süt, yumurta ve süt ürünleri çoğunlukla gıda maddelerinin içinde saklanıyor. Mesela en sevdiğim cipsin içinde süt proteinleri bulunduğunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım, ya da mayonezin ve daha birçok sosun içinde yumurta olduğunu öğrendiğimde… Şimdi öğrendim ki bu durumun aynısı şarap için de geçerliymiş.

Şarap üretiminde çoğunlukla balık tutkalı, jelatin, bir süt proteini olan kazein lifi ya da yumurta akı kullanıyor. Bu yüzden şarap şişesinin üstünü dikkatlice okumak lazım. Şarabın vegan olup olmadığı çoğunlukla şişenin üstüne yazılıyor. Tabi ben bir hafta boyunca gözümü kapatıp, durumu görmezlikten geldim.

Vegan bir yaşam yokluk içinde geçen bir yaşam mıdır?

Hafta ilerledikçe bu deneyi sürdürme hevesim azaldı. Her ne kadar vegan restoranında oldukça iştah açıcı gözüken bir tatlı sipariş etmiş olsam da bu durum benim canımın erimiş çikolata çekmesini engelleyemedi. Şipariş ettiğim tatlı sürekli olarak tükettiğim sütlü çikolata gibi ayaklarımı yerden kesebilecek lezzette de değildi.

Ayrıca pamuklu ve akrilik kumaştan yapılmış şallarım Berlin’in tatsız soğuğunda çok da yardımcı olmadı.

Böylelikle gerçek bir veganla karşı karşıya gelip onun benim yoksunluk olarak algıladığım bu durumla nasıl başa çıktığını dinlemeye karar verdim. Şansıma o haftasonu sorularımı yönelteceğim kişilerle karşılaşabileceğim bir vegan pazarı vardı.

“Yeşil Berlin Pazarı”nın kurucusu Stefanie Witt vegan olmaya üç sene önce sağlık sebebiyle karar verdiğini söyledi. “Epilepsi hastasıydım ve bana eğer sağlıklı beslenirsem hastalığın iyileşme ihtimali olduğunu söylediler. Ve bu gerçekleşti. Artık ilaç kullanmama gerek yok.”

Bunu anlayabilirim! Ben de böyle bir durumda olsaydım fazla düşünmeden vegan yaşamaya karar verebilirdim. Ama sağlık sorunlarının dışında vegan yaşamaya karar vermenin ne gibi sebepleri olabilir? Pazarda vegan dudak koruyucusu satan Monique kendisinin hayvanları korumak için vegan olduğunu söylüyor.

“Ben bir et tüketicisiydim. Et yiyordum, tadını seviyordum ama sonra kesilen zavallı hayvanları düşünüyordum… Bu yıllarca böyle sürdü. Sonra bir an ya mızmızlanmayı keseceğim ya da artık et tüketmeyeceğim dedim” şeklinde konuşuyor.

Katı mı yoksa biraz daha gevşek mi?

Kafam biraz karışık. Uygun koşullarda hayvancılık yapılması gerektiğini düşünüyorum. Ama hayvan kesimlerini de tamamen itiraz etmiyorum. Daha çok et üretimindeki sanayileşme ve et tüketiminin iklim üzerindeki etkileri beni kaygılandırıyor. Ama vegan ya da vejetaryen beslenme şeklinin çevre için daha iyi bir alternatif olup olmadığından emin değilim.

Eğer bir insan vegan yaşamaya karar verirse, karbondioksit salınımı sağlayan süt ürünlerini ve diğer hayvansal ürünleri kullanmamış oluyor.Ancak bu durum kıyafetlerde pamuk ya da sentetik kumaşların kullanılması anlamına geliyor ki bu ürünler de aslında fosil yakıtlardan elde ediliyor ve okyanus kirliliğine yol açan etkenler arasında bulunuyor.

Bu sebeple vegan olmaya tamamen karar verip veremeyeceğim konusunda emin değilim. Buna tamamen vegan olmayı isteyip istemediğim de dahil. Ama en azından küçük bir katkımın olması bile iyi bir şey olmaz mı?

“Vegan topluluğuna ilişkin hoşuma gitmeyen şey insanların sana nasıl yaşaman gerektiğini söylemesi” diyor Monique. Monique vegan yaşamasına rağmen deri ceketini ve çantasını kullanmaya devam ediyor. “Kuralları kendim koymayı seviyorum. Neden insanın içinden gelen bir şeyin kurallara tabi olması gerekiyor ki? Kendimi zorlamak istiyorum ama aynı zamanda bir katkım olsun istiyorum.”

Yapmış olduğum deney sona erdikten sonra, ben de her halükarda kendi et ve hayvansal ürün tüketimimi yakın bir zamanda kısıtlamak istiyorum. Ne var ki, çayımda kullandığım sütten tamamen vazgeçmem mümkün gözükmüyor.

@ Deutsche Welle Türkçe

Louise Osborne