Birgün gazetesi yazarı Doğan Tılıç, İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanlığı için adı geçen isimlerden BDP’li Sırrı Süreyya Önder’in kendisini arayarak, başkanlığa aday olduğunu söylediğini yazdı.
Doğan Tılıç köşesinde, “Geçende Sırrı (Süreyya Önder) aradı. Öyle bir giriş yaptı ki, lafı sündürmeye imkan yok. ‘Kalemin kağıdın var mı, gardaş?’ dedi, selamdan sabahtan bile önce. Sonra, ‘Dikte ediyorum’ dedi, ‘Yaz’. ‘Bir, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına adayım. İki, sakın ola ki CHP oylarımı bölmesin. Üç, …” ifadelerine yer verdi.
Doğan Tılıç’ın Birgün’de, “Sırrı Süreyya: ‘Yaz, İstanbul’a adayım…” başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Geçende Sırrı (Süreyya Önder) aradı. Bilenler bilir, Sırrı’nın sohbetleri bal tadındadır, insan telefonda bile olsa lafı uzatmak için kırk takla atar.
Lakin, bu sefer kapıyı baştan kapadı Sırrı. Öyle bir giriş yaptı ki, lafı sündürmeye imkan yok.
“Kalemin kağıdın var mı, gardaş?” dedi, selamdan sabahtan bile önce. Sonra, “Dikte ediyorum” dedi, “Yaz”.
“Bir, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına adayım. İki, sakın ola ki CHP oylarımı bölmesin. Üç, …”
Memleket seçim sathı mailine girdi ya, her yerde bir aday muhabbetidir gidiyor. İlla da İstanbul ve Ankara’da… Bu iki kentin, hiç değilse bu iki kentten birinin AKP’den alınmasının memleketin siyasal ikliminde bir değişimin, havanın dönmesinin işareti olacağı herkesin dilinde… Kafalar anket şirketleri gibi çalışıyor, gözler o şirketlerin ağzına dikilmiş, kulaklar o ağızlardan çıkacakları kaçırmamak için tetikte.
Siyasetin temel belirleyenin anketler olduğu bir yola girildi epeydir. Siyaset topluma yön verecekken, anketler üzerinden toplum siyasete yön veriyor. Değişim diye bir derdi olmayanların, memleketin ve toplumun durduğu yerden memnun olan “muhafazakarlar”ın bunu “demokratlık” sayması anlaşılır bir şey. Ancak, değişimden yana olanların, anketler üzerinden mevcut durumun kuyruğuna takılmasını anlamak olanaksız. Hele de, Gezi gibi bir değişim dinamiği ortaya çıkmışken!
Sırrı, “Bir” ve “İki” diye dikte ettiklerini bir telefon muhabbeti çerçevesinde “bana” söyledi; “üç”üncü noktayı ise bana ifade ettiğinden farklı biçimlerde de olsa her yerde söylüyor. Geçen gün, Hürriyet’te sevgili Okan Konuralp’le yaptığı bayram sohbetinde de yinelemiş: “Bizim adayımızı belirlememe tutumumuz bütün bu forumları, bütün bu yerel temsiliyetleri, inançları, sivil toplum örgütlerini, sol örgütleri, emek örgütlerini ortaklamak yoluyla olacak. En şahane aday da olsa tepeden inme bir aday belirleme bize göre değildir.”
“Gezi ruhu”, “Gezi’nin mesajı” falan denilip duruluyor ya, biraz da bu işte. Gezi’nin ortaya çıkardığı “tek” bir isim yoktu. Gezi, “yöntemin gücü”nün belli bir ismin gücünden daha önemli olduğunu da gösterdi. Aslında, CHP içinde bunu gören ve ifade eden “akil” sesler var. Geçen yazıda, “CHP olarak parti dışında olsa bile Gezi’den gelen birtakım kişileri benimseyebilirsiniz, onları destekleyebilirsiniz gibime geliyor. ... Önemli olan CHP tarafından …, Gezi’deki zihniyetin benimsenmesi. Bu benimsenirse Gezi süresince açığa çıkan enerjiyle birlikte hareket etmek de mümkün” diyen Rıza Türmen’i anmıştım. Başkaları da sayılabilir.
İstanbul’u ya da Ankara’yı almayı tarihsel bir sorumluluk gereği sayan bir siyasi öznenin, başkalarını “oyları bölmemeye” çağırırken “büyüklenerek” ve “kibirle” davranması tam bir sorumsuzluk örneğidir aslında…
“Bir” ve “İki”den sonra “üç”üncü bir şıkkı olan Sırrı da, bir yandan CHP’ye ağır eleştiriler yöneltirken öte yandan “Biz hiç kimseye kapıları kapatmıyoruz. Sadece CHP için söylemiyorum. Demokratik çözüm ve seçenekler konusunda kimin ne önerisi varsa konuşmaya hazırız” diyen Gülten Kışanak da sorumsuz değil. Asıl sorumsuzluk, bu denli kritik bir seçim sürecinde, aday belirlerken diğer özneleri hiç dikkate almayan bir “yöntem”le isim dayatıp, dayatmaya hayır diyenleri oyları bölmekle suçlamak olsa gerek. Anketler önemli bir araç, kabul. Ancak, siyaseti anketlerin hizmetine değil, anketleri siyasetin hizmetine sunarsanız!
Ankara’nın da İstanbul’un da alınabilir olduğuna dair anketler dışında da işaretler var. Yeter ki, büyüklenip kibirle hareket etmeden, Gezi ruhuna da uygun bir değişimi talep eden her siyasi öznenin birbirine saygıyla yaklaşarak el ele vermesinden doğacak sinerji harekete geçirilebilsin!