"Bir kararname ile Merkez Bankası Başkanı'nı değiştirip, faizleri indirebiliriz!"

"Bir kararname ile Merkez Bankası Başkanı'nı değiştirip, faizleri indirebiliriz!"

Ekonomi gazetesi Dünya yazarı Özcan Kadıoğlu, piyasaların son 2 ayda yaşadığı tedirginliğin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Merkez Bankası'yla ilgili açıklamalarıyla ilgili olduğunu söyledi. Kadıoğlu, "Erdoğan, bir kararname ile Merkez Bankası Başkanı'nı görevden alıp, yerine faizleri indirecek bir başkan atanabilir"  dedi.

Kadıoğlu'nun "Bir kararname ile Merkez Bankası Başkanı'nı değiştirip, faizleri indirebiliriz!" başlığıyla (22 Kasım 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

Piyasalar son ay 2 aydır çok tedirgin durumda. Eylül ayının başlarında dolar kuru ciddi olarak düşüş eğilimine girmişti. Piyasalar sakin seyretmeye kur ise 3.40 TL'nin altını test etmeye başladı. Hükümet ve Cumhurbaşkanlığı ekonomi kurmayları bunun doğru olduğunu kurun daha da aşağıya gideceği ön görüsünde bulunuyorlar, döviz alanların ellerinin yanacağını iddia ediyorlardı. Bende bu gelişmeler ışığında dolar kurunun 3.30’lara kadar ineceğini ve yılı 3.30-3.40 aralığında tamamlayacağını düşünmeye başlamıştım.

Birden hava tersine döndü, son iki ay içersinde nelerin değiştiğine baktığımızda çevremizde jeopolik yeni bir gelişme olmadı, ülke içinde her hangi bir siyasi risk ortaya çıkmadı, dolar endeksinde her hangi bir kayda değer artış olmadı, ihracatımız artıyor, turist sayısı ve turizm döviz gelirlerimiz artıyor, Rusya ile gerginliğimiz bitiyordu. Muhalefet partilerinden biri her konuda hükümete karşılıksız destek veriyor ve vermeye de devam ediyordu. G 20 ülkeleri içinde 2. çeyrekte Çin ve Hindistan’dan sonra en yüksek büyüme oranı bizde olmuştu. İşsizlik düşmeye başlamıştı. Tek olumsuz gösterge enflasyonun yükselişe geçmiş olmasıydı.

O zaman ne oldu da piyasaların tansiyonu artmaya başladı?

Her zamanki gibi kendimizle aynanın karşısına geçip kavga etmeye, dünyaya ayar vermeye başladık. Yeri geldiğinde içeride ve dışarıda gereksiz kavgalar çıkarma hastalığımız yine nüksetti. Faiz enflasyon kavgamız tekrar başladı ve şuan geldiğimiz duruma geldik.

Sayın Erdoğan’ın Merkez Bankası'nın bağımsızlığı ile ilgili eleştiri, 2014 yılının Mayıs ayında halka siyasi kurum olarak kendilerinin hesap verdiğini sorumluk aldıklarını ifade etmesiyle başlayan artarak devam ederek günümüze geldi. Geçen hafta il başkanları toplantısında tekrar bu konuyu gündeme getirdi. Artık siyaset kurumu olarak bu konuda insiyatifi tamamen kendilerinde olması gerektiğine zaten bankanın enflasyon görevinde de başarılı olamayıp hedeflerin iki katının üzerinde seyrettiğini söyledi.

Evet, artık bunu yapmak çok zor değil bir kararname ile Merkez Bankası Başkanı'nı görevden alıp, yerine faizleri indirecek bir başkan atanabilir. Veya faizlerin indirildiğini ve istenilen oranda faiz uygulanacak bir başka kararname çıkarılabilir. Ülke olarak bizde bu tartışmalardan kurtulmuş olacakları görmek için sakin bir kafayla evimizde işyerimizde oturup bekleyebiliriz.

Bir başka açıdan bakacak olursak ülkemizdeki bankacılık sektörü kontrolünün yüzde 33 civarında devlet bankalarının kontrol ettiğini, banka kârlarında ise yüzde 35'ini devlet bankalarının olduğunu’da not etmekte fayda var.

Şimdi bu tartışmaları bir kenara bırakıp tablodan son 1 ayda piyasalardaki gelişmelere bakalım.

1) Dolar kurunda yüzde 8 artış, 2) Euro kurunda yüzde 7,2 3) Döviz sepetinde ise yüzde 7,5 bir artış, 4) Döviz kurlarının değer kazanmasıyla gram altın fiyatında yüzde 7,1 artış  5) Ülke CDS primlerinde yüzde 15,9 artış olmuş bulunmakta. 6) 2 yıllık gösterge faizinde yüzde 12,5 artış olduğu görülüyor. 7) Dünya piyasasında altın fiyatlarında her hangi bir artış söz konusu değil 8) Dolar endeksi çok azda olsa değer kaybetmiş bulunmakta 9) Petrol fiyatlarında ise yüzde 8 artış söz konusu.

Not: Son 1 ay içinde kırılgan ekonomi para birimlerinde, Güney Afrika’da yüzde 2,8, Brezilya’da yüzde 1,9 değer kaybı, Hindistan ve Endonezya para birimlerinde dolara karşı bir değişim olmadı.

Bu veriler ışığında karşılaştığımız veya ortaya çıkardığımız sorunları dış güçlere veya sisteme bağlamanın ne kadar akılcı olduğunu sorgulamamız gerekiyor. Hollanda’da hükümet seçimlerden 225 gün sonra kuruldu, Almanya’da ise koalisyon görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı. Ama ülke ekonomilerinde her hangi tedirginlik oluşmadı. Gelişmiş ülke olmak için ekonomi ve siyasette önce insan yerine önce sistemin gelmesi gerektiğini unutmayalım.