Önce dudakları titredi, ardından gözünden dökülecek yaşları bastırmaya çalıştı ve en sonunda gözyaşlarına hâkim olamadı.Ağlamak istemiyordu, fakat kendisini tutamamıştı.Gram numarası yoktu yani.Süper samimi idi...Müthiş sahici idi... “Samimi” ve “sahici” deyip geçilmesin.Samimiyet ve sahicilik çok mühimdir.Yeryüzünün en doğru politikalarını bile samimiyetten ve sahicilikten uzak bir tutumla savunduğunuzda ilgi görmeyebilirsiniz.Buna karşılık...Çok yanlış bulunabilecek politikaları bile, samimiyet ve sahicilik içinde savunduğunuzda büyük bir etki alanı oluşturabilirsiniz.Tayyip Erdoğan işte bunu başarabiliyor. O sahici bir adam... Samimi bir insan...Miting meydanında çiftçi azarlarken de sahici, köşe yazarlarına had bildirirken de sahici, İsrail’e meydan okurken de sahici, çocukları severken de sahici, yoksul sofralarında bağdaş kurarken de sahici...Artistlik yapmıyor, dikkat çekmeye çalışmıyor, numara çevirmiyor.Söylediği her kelimeye önce kendisi inanıyor. İnanmadığı şeyleri söylemiyor. Pardon “söylemiyor” değil, söyleyemiyor. Eğer vitrindeyseniz.Eğer kamu önündeyseniz.Eğer söz söylüyorsanız...Sahiciliğiniz ve samimiyetiniz de, sahteliğiniz ve samimiyetsizliğiniz de “çarpan etkisi” yaparak halka ulaşır.Erdoğan’ın hep kazanmasının, rakiplerinin hep kaybetmesinin ardında işte bu “çarpan etkisi”nin rolü vardır.
Yıldıramaz bizi laf çakmalar
Diyelim ki...Başbakan Erdoğan’ın uyguladığı politikaları kıyasıya eleştirdin.Ve gün geldi...Erdoğan’ın yaptığı olumlu bir icraatı da övdün.Bizim memlekette böylesi bir durumda iki “akraba tepki”, hemen devreye giriverir:BİR: Birileri “vay, demek sen de jöle işine girdin” diye laf çakarlar.İKİ: Birileri de “Ne kadar översen öv, göze giremeyeceksin” diye laf çakarlar.Bu iki akraba tepkinin kıskacında kalan kişilere düşen görev şudur:Sıfır kompleksle doğru bildiğini haykırmak.