Aslı Tunç*
Biten her yılın ardından yazılı ve görsel basında 365 gün içinde öne çıkan görüntüler önümüze serilir. Dünyanın her köşesinden insan hikâyeleri, politik olaylar, spor ve sanat etkinliklerini kapsayan etkileyici düzinelerce fotoğraf ortak hafızamızı şekillendirir. Bu yıl bu geniş seçkide bolca ölüm, acı ve keder imgeleri var. The New York Times’ın Pazar ekinde derlediği “Fotoğraflarla 2016” bölümünde Türkiye’den de iki tane çarpıcı fotoğraf bulunuyor. Biri tahmin edeceğiniz gibi 15 Temmuz darbe girişimi ardından çekilmiş diğeri ise daha çok taze. 19 Aralık günü suikasta kurban giden Rusya Büyükelçisi Karlov’un vurulduktan hemen sonraki ânı. Bu fotoğraf o dehşet gecesini en iyi özetleyen imge olarak şimdiden zihinlerimize kazınmış durumda. Mâlum bembeyaz duvarlı bir sanat galerisinde siyah takım elbiseli, öfke ve nefretle haykıran bir katil. Ayağının dibinde yatan saniyeler önce yaşamı elinden alınmış Büyükelçi Karlov’un bedeni, kolları iki yana açık, gözlüğü bir köşeye fırlamış. Onca şiddet, terör ve acı görüntüleri hatta videoları arasında bu fotoğrafın neden öne çıktığını düşündüm uzun süre. Bu kare hakkında epeyce görüş bildiren oldu aslında. Sevgili Melis Alphan Hürriyet’te bu fotoğrafın basılmasını medya etiği açısında sorgulayan bir yazı yazdı mesela. Bu gerçekten şiddetin pornografisi miydi? Büyükelçi’nin yakınları ve sevenleri için yerde yatan bedeni göstermek gerekli miydi? Bunca şiddet görüntüsüne bulanmışken, sosyal medya çağının baş döndürücü hızında ne yazık ki bu tartışmayı epeyce naif bulduğumu söylemeliyim. Bu duyarlı soruları kanımca 20. yüzyılın geleneksel medya ortamında bırakmak zorunda kaldık.
Bazı kareler sizi bulur. Bu kare de onlardan biriydi işte. Basılmaması söz konusu bile olamazdı. O lanetli gecede sergi açılışında bulunan Burhan Özbilici bundan böyle bu imgeyi dünyaya sunan AP fotoğrafçısı olarak hatırlanacak. Bu çektiği kare ajanslara düştüğü ilk altı saat içinde dokuz milyon kişi tarafından izlendi. Mashable ölçümlerine göre 45,000 kere paylaşıldı, 5,600 yorum yazıldı, 28,000 kere beğenilme tuşunun farklı varyasyonlarıyla tepki gösterildi. Daha sonra aynı olayın değişik açılardan fotoğraf hatta video çekimleri dolaşıma girdi ancak bu fotoğraf hepsinin içinden sıyrılıp ikonik hale geldi. Buradaki görsel anlatım, içeriğindeki duygusal yoğunluk, katil ve kurbanının aynı kare içindeki kompozisyonu, katilin beden dili, yüzündeki nefret ve öfke, görüntünün netliği adeta bütün trajediyi tek karede topluyor. Bu kareyi gördükten sonra olayı anlamak için başka hiçbir görüntüye ihtiyacınız kalmıyor. Tıpkı Henri Cartier-Bresson, Joel Sternfeld, Lee Friedlander ya da Sally Mann’ın o sanatsal düzeye çıkan tek kare anlatımları gibi. Üzerimizdeki benzer şekildeki şok edici ve sarsıcı etkiyi 11 Eylül 2001’de İkiz Kulelerden atlayan adamın fotoğrafı yapmamış mıydı?
O dehşet anlarını yansıtan bir diğer kare ise aksiyondan uzak ancak görsel anlatımı en az onun kadar yoğun ve sarsıcı. Bir köşeye sığınmış, birbirlerine sokulmuş davetliler. Kendilerine çevrilmiş kameradan habersizler. Bu insanların yüzlerindeki korku, endişe ve acı adeta katılaşıp elle tutulur hale gelmiş. Tek tek her birinin yüz ifadeleri dehşetten kaygıya uzanan bir duygu skalası sunuyor. Şans eseri trajedinin ortasında kalan profesyonel bir gözün bize sunduğu görsel bir anlatı bu. Karanlık, lanetli, tüyler ürpertici bir gecenin ruhumuza kazılan imgeleri. İyi bir fotoğraf karesi, tüm dijital oyunlara, duyulardaki etkiyi arttırmak için yapılan her türlü teknoloji cambazlığına rağmen dev bir anlatıyı tek bir ân’a sığdırmaya muktedir. 2016’da dondurduğumuz an’ları trajediler belirledi; umalım ki 2017 yılı mutlulukların anlatıları ile dolsun.
Bu yazı ilk olarak P24’te yayımlanmıştır.