''Bir yerlerde cadı avı başladı mı, gazetecilik cadı olmayı gerektirir''

Hasan Pulur

Aydın Engin*

Cumhuriyet, daha darbe girişiminin birkaç gün sonrasında manşetinden haberleştirdi; gözaltı, tutuklama, ihraç dalgasının bir askeri darbeye kalkışanların ve gözü dönmüşçesine kan akıtan, can alanların cezalandırılmasına yönelik haklı “hukuksal – siyasal” operasyonların hedeften şaşıp bir “cadı avı”na dönüşebileceğine dikkat çekti.

Gelişmeler bu öngörüyü haklı çıkardı, çıkarıyor ve görünen o ki çıkaracak...

Son haftada yaşanan gözaltı, tutuklama, açığa alma, meslekten ihraç dalgası nicelik olarak ürkütücü. Yalnız öğretmen kesiminde açığa alınan, ihraç edilen öğretmenlerin sayısı 50 bin sınırına yaklaştı, belki de geçti. Polisteki, ordudaki ve yargıdaki sayılar da daha aşağı değil.

Kamudaki hiyerarşinin dışında, bir başka merkeze, “Gülen Cemaati”nin hiyerarşisine bağlı olan, bu paralelde davrananların kamu görevlerinden uzaklaştırılmasına itiraz edilmese gerek. Kuşkusuz bu bağlamda da yargı kararı, somut kanıtlara özen gösterilmesi de gerek. Polis fezlekeleri, amir ya da memur konumundaki birilerinin kişisel yargılarına dayanan ihbarlarla yapılacak bir “temizlik” aslında hukuksal bir kirlilik yaratır. Vebali de yüksek olur.

Bu zemberek boşalmasının, bu çapı durmaksızın büyüyen “temizlikoperasyonları”nın yakıcılığı kuşkusuz rakamlarla ölçülemeyecek bir anlam ve önem taşıyor. Yani nicelik kadar, hatta nicelikten de çok nitelik ağır basıyor.

Bugün gelinen aşamada iktidarın tepeleri bile tedirgin. Cumhurbaşkanı’nın “At izi, it izine karıştı” cümlesinin başka bir anlamı olamaz. Başbakan’ın soruşturmalarda özen gösterilmesine ilişkin uyarısı da, Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş’in “Yolda arabasının amortisörü patlayan FETÖ’cüler yaptı diyor. Bu iş cadı avına dönüştü”sözleri, bencileyin müzmin muhaliflerin sözüne gerek bırakmayacak kadar açık.

Yüzlerce (binlerce?) örnekten biri: Kocaeli Üniversitesi’ndeki acımasız, temelsiz, hiçbir inandırıcılık taşımayan, nasılsa ve nedense rektör iskemlesine oturmuş birilerinin “Bizim gibi, uzun boyuna kurban olduğumuz ‘Reisimiz’ gibi düşünmeyenherkes düşmandır, tez elden hesabı görülmelidir” mantığına dayanan kıyım...

Haydi bir örnek daha:

Ahmet Altan ve Mehmet Altan’ın gözaltına alınmaları...

İkisini de tanırım. İkisiyle de uyuştuğumuz ve uyuşmadığımız fikirlere, ideolojik görüşlere sahibiz.

Gözaltı haberini alır almaz sosyal medyanın bataklık kesimlerinde başlayan linç dalgasını umursamam. Polislerin dile getirdiği gözaltı gerekçesine güler geçerim. Bir TV programında konuşmak suç olarak kabul ediliyorsa kurt-kuzu hikâyesi gelir aklıma. Hani yüklediği suçu kabullenmeyen kuzuya, “Olsun ben yine de seni yiyeceğim” diyen kurdun hikâyesi...

***

Evet, bu “operasyonlar” hukukun konusu olmaktan hızla çıkıyor ve siyasal intikam operasyonlarına dönüşüyor. Cadı avı sahiden de cuk oturan bir tanım oluyor.

Üstelik “cadı kim” sorusuna inandırıcı bir cevap vermeye bile gerek duyulmayan birav bu...

Yıllar ve yıllar önce ustalarımdan biri, rahmetli Hasan Pulur ağabeyim söylemişti:

- Oğlum, berbat bir mesleğimiz var. Bir yerlerde cadı avı başladı mı, gazetecilik cadı olmayı gerektirir. Yoksa onu gazeteciden sayma” demişti.

Yine haklı çıktı...

Bu yazı ilk olarak Cumhuriyet'te yayımlanmıştır