Birand: PKK kışın şehirleri vuracak

Birand: PKK kışın şehirleri vuracak

Mehmet Ali Birand, "PKK’nın saldırıları eskisi gibi kışın bitmeyecek. PKK karlar eriyinceye dek şehirlere gelecek. Vuracağı çok hedef var. Apartmanlar, çarşı, alışveriş merkezleri var. PKK, yeni stratejisiyle Türkiye’yi kışın da rahatsız edecek" dedi.

Birand bu açıklamaları Taraf gazetesinden Neşe Düzel'e yaptı. İşte o söyleşi:   Siz, “Ordu PKK’yı neden yenemiyor?” diye bir yazı yazdınız ve yedi madde sıraladınız. Maddeleri konuşmadan önce izninizle şu son Bingöl saldırısını konuşalım. Son Bingöl olayında, yol boyunca güvenlik tedbirleri alındığı söyleniyor. Hadi PKK’lıların geldiğini görmediler. Peki, kaçtıklarını nasıl o önlemlere rağmen kimse görmedi sizce?

Eskisi gibi yani Olağanüstü Hâl dönemindeki gibi tedbir alınmıyor. Zaten problem de oradan kaynaklanıyor. PKK’nın yaptığı hareketlerin hepsi OHAL’i geri getirmeye dönük. PKK, OHAL’i geri getirmeye çalışıyor. Dikkat edin, OHAL geri gelsin diye hükümetin üzerinde büyük baskı var.

Bu baskı MHP’den gelmiyor mu?

Bu baskı hem MHP’den hem de askerden geliyor. Asker, “Bak gördün mü? Eskiden benim burada 20 kontrol noktam vardı. Şimdi sadece bir tane var. Güvenlik için bu yeterli değil” diyor.

PKK’nın yapmaya çalıştığı şeyi askerin de istemesi tuhaf değil mi?

Eee tabii... PKK, aynı zamanda BDP’nin de Meclis’ten atılmasını istiyor. Bunun için kışkırtıyor. AKP, bu konuda ayak sürüyor ama.... Başbakan’ın ve etrafındakilerin son konuşmalarına bakarsanız, maalesef BDP’yi Meclis’ten atmaya doğru gidiliyor. BDP’lilerin beş, altısı Meclis’ten atılacak ve işte o zaman...

Ne olacak?

Şu olacak. PKK, geçmişte olduğu gibi dönüp, “bu Türkler, bizim Meclis’teki üç, beş temsilcimize bile tahammül edemiyorlar. KCK’dan sekiz bin insanımızı nasıl hapse attılarsa, milletvekillerini de atıyorlar. Eee o zaman benim silahla mücadeleden başka hiç bir çarem kalmıyor” diyecek.

PKK, OHAL’in geri gelmesini niye istiyor?

Çünkü PKK halkın rahatlamasını istemiyor. OHAL olduğunda ise bütün bölge birbirine giriyor. Halk OHAL’e büyük tepki gösteriyor. OHAL döneminde ben de yaşadım Güneydoğu’da. Baskıdan nefes alamazsınız. İstedikleri gibi evinize girerler. İki adımda bir kontrol vardır. Geçmişte Erdoğan’ın seçimi kazandıktan sonra yaptığı ilk iş, OHAL’i kaldırmak olmuştu ve bölge rahatlamıştı. PKK, hükümete bravo denmesini istemiyor. Bunu da normal karşılamak lazım. Onun savaş stratejisi de böyle. Ayrıca devlet, PKK’nın yeni stratejisine henüz ayak uyduramadı.

PKK’nın yeni stratejisi nedir?

PKK’nın hazırlığı bir yıldır biliniyordu. PKK’nın bir senedir giderek artan bir saldırı stratejisi var. Asker bu yeni stratejiye kendini uyduramadı. PKK’nın yeni stratejisi de şu. PKK artık kaçmıyor. Eyleme az kişiyle, ölümüne gidiyor. Mesela karakol basmaya kaç kişiyle gitmesi gerektiğini önceden öğreniyor. Kimin sinyalleri vereceğini planlıyor.

Daha güçlü bir PKK ile mi karşı karşıyayız şimdi?

Çok planlı, hesaplı ve disiplinli bir PKK’yla karşı karşıyayız şimdi. PKK’nın, eskisi gibi “hadi arkadaşlar gidin de şu köyleri bir dolaşın, ne varsa vurun” stratejisi yok artık. Farklı bir strateji var. Daha ciddi istihbaratını yapan, saldırıya daha ciddi hazırlanan, nereyi vuracağını bilen, vurduktan sonra nasıl, nereden kaçacağını iyi hesaplayan daha planlı bir PKK var artık.

Peki, bu yeni PKK karşısında asker ne yapıyor?

Asker, birliği karakolun içine sokuyor. Yani birliği karakolun içinde tutuyor. PKK’nın yeni stratejisine asker daha ayak uyduramadı. Biliyorsunuz askerin eski stratejisi, karakolun içine girip karakolu savunmaktı. Asker şimdi yavaş yavaş dışarıya çıkıyor, proaktif olacağız diyor ama.... Bakalım olacaklar mı? Bir de önümüzdeki bir ayın geçmesi bekleniyor. Kış gelecek, kar yağacak ve PKK’nın saldırıları bitecek diye bekleniyor.

PKK’nın strateji değiştirdiğini söylediniz. Eskiden olduğu gibi kış gelince, kar yağınca PKK’nın saldırıları bitecek mi sizce?

Hayır. PKK bu sefer şehirlere gelecek. Şehirleri vuracak. PKK’nın vuracağı çok hedef var. Apartmanlar var. Çarşı var. Alışveriş merkezleri var. Karlar eriyene kadar PKK’nın şehirlerde eylem yapmasını bekliyorum ben.

Şehirler dediğiniz neresi?

İstanbul Türkiye’nin en büyük Kürt şehri. En fazla Kürt’ün yaşadığı yer.

PKK’nın hazırlığı bir yıldır biliniyordu dediniz. Ne biliniyordu?

PKK’nın içinde ne olup bittiğini MİT kadar iyi bilen başka bir örgüt yok Türkiye’de. MİT’in PKK’nın içinde adamları var. Ama MİT’in istihbaratı şu nokta vurulacak istihbaratına kadar gitmiyor. MİT, PKK’yı genel anlamda iyi okuyor. Ama tam nereyi vuracak konusundaki o küçük bilgiyi okuyamıyor. Benim vaktiyle konuştuğum MİT müsteşarları da hep, “bizim içeride adamlarımız vardır. Biz PKK’nın içinden makro bilgi alırız. Mikro istihbarat, mikro bilgi almakta daima zorlanırız” diyorlar.

Siz yazınızda, gerillanın halktan destek gördüğünü söylüyorsunuz. Bu doğru. Ama binlerce korucuya sahip olan, geniş bir istihbarat teşkilatı bulunan devlet halktan destek görmüyor mu?

Bir bölümünden görüyor. Son dönemde PKK’yı ihbar edenlerin sayısı bölgede artmaya başladı. Araba geçtiği zaman, köye birileri geldiği zaman bildirmeler arttı. PKK tam olarak hâkim olduğu kendi bölgesinin dışında artık o kadar rahat değil.

PKK’nın dağları çok iyi bildiğini söylüyorsunuz. Savaş otuz yıldır sürüyor, ordu kuvvetleri otuz yılda o coğrafyayı öğrenemedi mi? PKK, tecrübelerinden bir bilgi birikimi sağlıyor da ordu sağlayamıyor mu?

PKK, aylarca mağarada yaşıyor ve en küçük patikanın neresinden geçeceğini biliyor. Ordu bunu yapamaz. Erler ya da profesyonel askerler PKK gibi dağda, mağarada oturmuyorlar ki... Hep şu söyleniyor. Sağolsun Pamukoğlu’nun ortaya attığı bir şeydir bu. Kurbağa yiyen komandoları, özel timleri atacaksın dağa, PKK’yı bitirecekler. Yapmayın, Rambo filmlerinin dışında nerede görülmüş bu? Askeri de dağda oturtamazsınız zaten. PKK’lı dağa kefeniyle çıkıyor. Geri döneceğinin hesabını yapmıyor. Asker öyle mi? Vatanını koruyor ama geride bıraktığı ailesini de düşünüyor o.

Gerillalar neden ölümü böyle rahatça göze alabiliyorlar?

Çok insani bir şey bu. İnsanda bir kendini savunma içgüdüsü vardır. Bir de karşı tarafı yok etme içgüdüsü vardır. PKK karşı tarafı yok etme içgüdüsüyle hareket ediyor. Başka türlü de dağa çıkmaz zaten. “İşsiz kaldım, bir dağa çıkıp bakayım, orada ne var ne yok” diye dağa gitmiyor o.

Niye gidiyor? Onların ölümü bile göze almalarını sağlayan şartları nasıl açıklamak gerekir?

Zamanında ailesi itilip kakılmıştır, kötü muamele görmüştür, ezilmiştir, onuru kırılmıştır, köyü yakılmıştır... Böyle binlerce neden sayabiliriz. Bütün bunları biriktiriyor ve sonunda “aaa tamam” diyor. Birisi de ona, “ben senin onurunu, kimliğini geri vereceğim” dediği zaman...

Evet...

Çok rahatlıkla dağa gidiyor. “PKK dağda bana yiyecek ve biraz da para verecek” diye gidilmiyor dağa. Öyle insan yok orada. PKK macera için gidilen bir yer değil. Kimin macera için geldiğini hemen anlıyorlar ve katiyen kabul etmiyorlar. Ya geri gönderiyorlar ya da vuruyorlar. Çok acımasızdır PKK. PKK’nın demokrasi ve insan haklarıyla hiç alakası yoktur.

Sorunu çözebilmek için önce “devlet Kürtlere ne yapıyor ki, gencecik insanlar ölümü göze alıyor” sorusunun sorulması gerekmiyor mu?

Öcalan’ın 1998’de yakalanmasından 2004’e kadarki süreçte o soruyu sormaya başlamıştık. Bölge rahatlamıştı. İnsanlar hafif hafif zenginleşmeye başlamıştı. Türkiye demokratikleşiyordu, insan hakları geliyordu. Ama PKK bindiği dalın kırılmak üzere olduğunu gördü. Şimdiki manzaraya bakın! Türk demokrasisi PKK’nın elinde. İstediği zaman demokrasinin önünü açıyor, istediği zaman kapatıyor. PKK, Oslo sürecinde de elimine edildiği izlenimi içine girdi.

Oslo sürecinde, PKK’yla da müzakereye oturulmadı mı? Masada PKK’nın da temsilcisi yok muydu?

Masada Kandil’in temsilcisinin olması önemli bir şey değil ki. Oslo süreci daha çok Öcalan’ın işidir. Arka arkaya gelişen Oslo ve İmralı süreçleri Öcalan’ın istediği bir şeydir. Öcalan, silahla bu işin çözülmeyeceği anlaşılsın istedi. PKK, altındaki zeminin kaydığını, silinme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu düşündü.

Sizce PKK tam olarak ne istiyor?

Çok açık... Belirli bir toprak üzerinde kendi yöneteceği bir toplum istiyor. Bunun bağımsız bir devlet olması şart değil. İleride bakılacak bir şey o. PKK, Kürtlerin en yoğun yaşadığı bölgelerde, belediye başkanımla, polisimle, güvenlik güçlerimle ben hâkim olayım diyor bugün. Bunu da çatışarak elde edeceğini düşünüyor. Tabii son saldırılarının bir yanı daha var.

Nedir o?

O da Ortadoğu’da yaşananlar. Çünkü Ortadoğu’da ne zaman bir deprem olsa, PKK güçleniyor. İlk Körfez krizinde de güçlendi, Irak’ın istilasında da güçlendi, şimdi de güçleniyor. Suriye bugün durmadan PKK kampı kuruyor. Bağdat ve İran da PKK’yı destekliyor. PKK son dönemdeki saldırılarıyla hem Türkiye’den rahatsız olan dış güçlere, “bakın ben ne kadar etkiliyim, Türkiye’yi ne kadar rahatsız ediyorum” diyebiliyor, hem de Türk devletine dönüp, “isteklerimi kabul etmek zorundasın” diyor. Ama Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ve güvenlik güçlerini yenemeyeceğini de biliyor. Yenemez.

Peki, TSK yenebilir mi PKK’yı?

Hayır. Savaş devam eder. Oslo sürecini resmen yok etti PKK.

Oslo müzakerelerinde, demokratik özerklik sözü verilmedi mi PKK’ya?

Hayır. Özerkliğe gider falan denmiş de... Hayır, böyle bir şey yok. Oslo müzakerelerinde en fazla gidilebilecek nokta olarak ortaya çıkan şey, yerel yönetimlerin güçlendirilmesiydi, Avrupa Konseyi’nin yerel yönetimler özerklik şartının kabul edilmesiydi. PKK’nın işine hiç gelmedi bu.

Peki, Öcalan, yerel yönetimlerin güçlendirilmesine razı mıydı? Özerkliğin bu kadarına razı mıydı?

Evet tabii. Öcalan bunun bütün işaretlerini verdi. Şu anda Öcalan ile PKK aynı şeyi düşünmüyorlar. Öcalan şu anda PKK’nın yaptıklarına son derece ters bakıyor. Öcalan, özerkliğin de altında bir duruma razı. Yeter ki demokratikleşilsin, haklar verilsin, siyasetin önü açılsın, silahlar sussun. PKK ise tam tersi siyasetin önünü kapatmak istiyor. Siyasetin önü açılmaya başladığı anda kapatıyor. Bakın... PKK ve BDP ne diyorlar?

Mesela, “Öcalan’a İmralı’da uygulanan 14 aylık tecrit kaldırılsın” diyorlar.

Evet ama tecridin büyük bir bölümünü şimdi Öcalan’ın kendisi sürdürüyor. Öcalan İmralı’da kendisi görüşmüyor. Kardeşi gitti, onunla da görüşmüyor. Çünkü Öcalan’ın Kandil’le anlaşamadığı birçok nokta var. Öcalan devrimci halk savaşını istemedi, PKK ise istedi... Sanıyorum Öcalan şu noktaya geldi. “Hadi öldürün, saldırın bakalım. Bir şey elde edebilecek misiniz? Benim yolum mu, yoksa senin yolun mu doğru, göreceğiz” noktasında artık iş.

Tabandaki Kürtler Öcalan’la Kandil’in çatıştığını biliyorlar mı? Hangisini destekliyorlar?

Bu çatışmayı bilmesi gerekenler biliyor. Ama milyonlar bu çatışmayı biliyor mu, şüphem var.

Sizce devlet, “biz ne yapıyoruz da insanların ölümü göze almasına sebep oluyoruz” diye soruyor mu bugün?

Hayır sormuyor. Ben ne yaparım da PKK taraftarlarının dağa çıkmalarını engellerim, onları nasıl etkilerim diye özel bir strateji izlemiyor devlet. Devlet, “buraya saldırdılar, buraya karakol yapayım, buraya mobil karakol kurayım, bölgeye şu kadar yatırım yapıldı” gibi meseleye çok taktiksel ve teknik bakıyor. Devletin analizinde insan yok. “Kürtçe televizyonları da var neden böyle davranıyorlar” diye soruyor. Ama sen yapacaklarını o kadar geç yapıyorsun ki, attığın adımlar hep gecikmiş oluyor.

Peki... Uludere’deki katliamdan sonra özür dilemeyen bir devlet ve ölenlere “dolap beygiri” diyen bir İçişleri bakanı varken, Kürtlerin öfkesi ve ölümü göze alma isteği diner mi?

Yok. Uzun yıllardır Kürtleri küçümseyen, yok sayan bu yaklaşım zaten her şeyi mahvediyor. Benim en büyük ümidim Recep Tayyip Erdoğan’dı. Onun bu sorunu hakikaten çözebileceğine inanmış bir insanım ben.

Hâlâ inanıyor musunuz?

Hayır. O çözebilirdi ama artık bundan sonra bu çözülebilecek gibi bir sorun değil. Biz PKK’yı böyle inişli çıkışlı yaşayamaya devam edeceğiz. PKK terörü bir süre devam edecek, bir sure inecek ve bir süre sonra gene parlayacak.

Türkiye’nin en temel sorunu olan Kürt sorununu çözemeyen bir siyasi parti gücünü devam ettirebilir mi, iktidarını sürdürebilir mi bu ülkede?

Bu soruna çözüm bulmak daha riskli olmaya başladı. Kürt sorununu çözmek artık siyaseti iktidardan götürme noktasına gidiyor. Erdoğan boş yere bu kadar sertleşmiyor. 2014’te seçimler var. 2014 seçimlerinden önce Erdoğan’ın, hele böyle bir ortamda çözüm arayışına girmesi siyasi açıdan bir intihardır.

Devlet, Kürt sorununu çözmek için bir strateji belirlemeye uğraşmıyor mu?

Ankara’da bir grubun bütün bu gelişmeleri inceleyip stratejiler ve senaryolar hazırladığını hiç sanmıyorum. Olsaydı haberimiz olurdu. Devletin strateji üreten böyle bir beyni yok. Devlet, bunu tamamen ölüm kalım meselesi olarak görüyor. “Ya ben PKK’yı öldüreceğim, ya da o beni öldürecek. O zaman ben onu öldüreyim” diyor.

TSK, PKK’yı durduramayacak mı?

Durduramayacak. Bu şekilde silahla durdurması imkânsız. PKK ancak siyasetin önü açılarak durdurulabilir. Silahla mücadele ettiğimiz sürece PKK hep devam edecek. Şimdi PKK’nın ekmeğine yağ sürüyoruz. OHAL ilan et, BDP’li milletvekillerini içeri at... PKK’nın istedikleri oluyor. PKK’nın saldırıları sürerse sonunda devlet, yok kardeşim bu iş böyle olmuyor demek zorunda kalacak Bu ülkeye gene OHAL geliyor. 1990’lara geri dönülüyor. PKK bizi 90’lara geri döndürüyor. Dediğim gibi Türkiye’nin demokrasisi PKK’nın elinde. Kilidi isterse açıyor, isterse kapıyor.

Bu, Türkiye’yi yöneten siyasetçilerin suçu değil mi?

Türk siyaseti, Kürt siyasetinin önünü açmıyor. BDP’ye, “PKK’yı lanetle, ondan sonra benim yanıma gel” diyor. Olmayacak bir şey bu. BDP ve PKK iç içe. Artık gerçekleri görmek zorundayız. BDP’lilerin PKK’lılarla kucaklaşmaları niye bu kadar büyütülüyor? Zaten kucaklaşıyorlar.

Kürt sorununun asıl kökünü görebilmek için bu soruları sorup tartışmak gerekmiyor mu?

Tartışmak gerekiyor ama tartışmıyoruz. Çünkü PKK orada vurduğu zaman siz burada tartışamıyorsunuz. On şehit geldiği zaman, “niye bunlara anlayışla yaklaşmıyoruz? Kürt sorununu niye çözmüyoruz?” dediğinizde toplumun muazzam baskısıyla karşılaşıyorsunuz. Çünkü...

Evet, çünkü...

Çünkü PKK’nın taraftarları olduğu gibi, Türk milliyetçiliğinin de müthiş bir müşterisi var. Ben kanalda şehit cenaze haberini vermezsem vatan hainliğiyle suçlanırım. Türk toplumunun baskısı çok fazla ve bu baskı giderek artıyor. O yüzden OHAL’e gitmek zorunda kalacağız.

PKK’ya katılımların sürdüğünü söylüyorsunuz. Hatta, PKK’nın artık başvuranların bir kısmını geri gönderdiği söyleniyor. Niye katılım isteği bu kadar fazla?

PKK kendi taraftarına bir kişilik verdi. Mesela İstanbul’da oturan bir Kürt ilk defa ben Kürt’üm diyebildi. Biz maalesef bazı gerçekleri göremedik. Ermeni sorununu ASALA’nın cinayetleriyle, Kürt sorununu da PKK’yla öğrendik. Daha önce Kürt sorunu konuşulmuyordu, konuşturulmuyordu.

Siz bu şartlarda PKK’nın bitirilemeyeceğini söylüyorsunuz. Bu savaş ne kadar sürecek sizce?

Yaşanabilir, tolere edilebilir bir noktaya iner ama hiçbir zaman bitmez bu. PKK’nın tamamen biteceğine ve Kürt sorununun da tamamen çözüleceğine hiç inanmıyorum. Çünkü bunlar öyle sorunlardır ki, sorunun bir veçhesini çözersin, öbür veçhesi gelir. Özerlik olur, sonra bağımsız devlet gelir. Gene sürer sorun. PKK’nın etkisi, vurma gücü azalır ama tamamen yok olmaz.

PKK’nın saldırılarına şehirlerde devam edeceğini söylediniz. Bunu bir bilgiye dayanarak mı söylüyorsunuz?

PKK’nın trendine baktığınızda görüyorsunuz bunu... Saldırıların devamını, PKK’nın Türkiye’yi, Türk toplumunu kış aylarında da rahatsız etme stratejisinin bir parçası olarak görüyorum. PKK’nın stratejisi değişti artık. Kışın susup, yazın başlamayacak. PKK, “ben yaz da kış da artık canlıyım, istediğim zaman, istediğim yerde, istediğim kişiyi vururum” demek istiyor ve toplumu, “yapamıyorsun, beceremiyorsun” diye hükümete karşı sürekli kışkırtıyor. Cenazede bakana, “Oslo’ya git” diye bağırılıyor. Yarın yüksek rütbeli askerler, başbakanlar cenazeye gidemeyecek hâle gelirse ne olacak? PKK, bunları yaptırmaya çalışıyor.

Savaşı bitirebilmek için ne yapmak gerekiyor?

PKK şu anda savaşı bitirilmez noktaya itti. Ama şu da var. PKK da istediğini yapamadı. Kendi taraftarlarını ayaklandıramadı, halk savaşı başlatamadı. En önemlisi Kürtler bölündü. Kürtlerin ciddi bir bölümü açıkça “Hayır, PKK’yı istemiyorum” diyor.

Kürt siyasetçi Abdurrahman Kurt, PKK’nın yönetimini isteyen Kürtlerle, istemeyen Kürtler arasında bir iç savaş olma ihtimalini dile getirmişti bir süre önce kendisiyle yaptığım konuşmada. Siz böyle bir ihtimal görüyor musunuz?

Görüyorum. Acaba bu yönde kışkırtmalar olur mu, bir soru işaretidir tabii. Türk-Kürt savaşından ziyade Kürtler arasında bir savaş olma ihtimali çok daha yüksek.

Savaşı bitirebilmek için ne yapmak gerekiyor diye sormuştum. Cevabınız ne?

Bugün Türk hükümetinin yapabileceği pek bir şey yok. Tek başına kalkıp “silahları susturuyorum, askerimi oradan çekiyorum” diyemez. Türk hükümetinin bugün elindeki en büyük alet Anayasa değişikliğidir. Anayasa’da Kürt halkına doğru dürüst bir statü sağlanırsa, Kürtlere kimlikleri, onurları verilirse, sorun bitmez ama Türkiye çok rahatlar. PKK’ya karşı olan Kürtlerin eli güçlenir ve PKK güç duruma düşer. Türkiye devleti ancak Anayasa değişikliğiyle iç siyaseti ele geçirebilir. Yoksa Türkiye’nin iç siyaseti, iç huzuru, demokratikleşmesi PKK’nın elinde kalır...

 

NEDEN MEHMET ALİ BİRAND

Mehmet Ali Birand, bu ülkede bunca yıldır olayları gün be gün, saat be saat takip eden çok usta bir gazeteci. Kürt sorununu hem hükümetler, hem devletin bürokratik kurumları hem de PKK cephesinden yakından takip ediyor. Yılların birikimine, son bilgileri ve gelişmeleri de katarak Kürt sorunu ve PKK’yla ilgili çok çarpıcı değerlendirmelerde bulunuyor, çok kıymetli bilgiler aktarıyor. Neler yaşandığına ve önümüzdeki günlerde neler olabileceğine dair ciddi öngörülerde bulunuyor. Mehmet Ali Birand’a giderek artan PKK saldırılarını ve Uludere katliamından bu yana bu ülkede yaşanan tuhaflıkları sorduk. Türkiye’de niye birden her şeyin tersine döndüğünü, bundan sonra neler yaşanacağını, bu savaşın nasıl seyredeceğini, geniş bir istihbarat teşkilatı bulunan devletin niye güvenlik tedbirlerini alamadığını, PKK gerillalarının neden ölümü böylesine rahatça göze alabildiklerini, gencecik insanların ölümü göze alabilmesi karşısında devletin ben ne yapıyorum da bu insanlar ölüme gidiyorlar diye sorup sormadığını, Uludere’de ölenlere “dolap beygiri” diyen bir İçişleri bakanı varken Kürtlerin öfkesinin dinip dinmeyeceğini, PKK’ya katılımların neden sürdüğünü, bugünkü şartlarda PKK’nın bitirilip bitirilemeyeceğini, PKK’nın ne istediğini, Öcalan-Kandil ilişkisini, bu savaşın daha ne kadar süreceğini ve savaşı bitirebilmek için ne yapmak gerektiğini konuştuk. Çok net, çok samimi, çok yürekli cevaplar aldık.