Ahmet Altan'ın Anayasa Mahkemesi 2'nci bölüme yaptığı bireysel başvurusu için 'kabul edilemez' kararı verilmesinin ardından Avukat Figen Çalıkuşu, yüksek mahkemeye dört soru sordu. Çalıkuşu, kararı, “Hukuk skandalı” olarak yorumladı.
Ret kararını veren Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü'ne sorular soran Çalıkuşu, “Hukuk çığlığımız duyulmak istenmiyor. Oysa hukuk herkes için, hepimiz için... Hukuk bir bütündür. Hukuksal haklılığımızı madde madde videoyla anlatma yoluna gitmek bu mecburiyetinden doğdu. Hukuksuzluk o düzeyde ki hukuk arayışımız işin yeni yollar ve çareler icat eder hale geldik” ifadelerini kullandı.
Çalıkuşu'nun AYM 2'nci Bölüme sorduğu 4 soru şöyle:
SORU 1: Ahmet Altan’ın hüküm ile tahliye sonrası tutuklanması ''mahkûmiyete bağlı tutulma'' imiş... Mahkûmiyete bağlı tutulma ya ''hüküm sırasında tutuklama'' ya da ''tutukluluk halinin hüküm ile devamında'' olur. Ahmet Altan mahkûmiyet ile tutuklanmadı. Aksine adli kontrol ile tahliye edildi. Şimdi soruyorum: Hüküm ile tahliyeye savcı itiraz edemez. Hadi bunu yok saydınız ve ''mahkûmiyete bağlı'' diye bir kılıf bulmaya zorlandınız. Hükmü veren 26 Ağı Ceza Mahkemesinin kararına olmaz ama oldu itiraz edildi, itiraza olmaz ama oldu yan mahkeme 27. Ağır Ceza Mahkemesi baktı. 27. Ağır Ceza Mahkemesi kararının kesin olması gerekmez mi?
27. Ağır Ceza Mahkemesi kararı nasıl itiraza açık oldu? 28. Ağır Ceza Mahkemesi nasıl hükmü veren 26. Ağır Ceza Mahkemesinin kararını kaldırıp kesin olan tutuklama kararını verdi? Demek ki bu bir mahkumiyete bağlı tutulma değil. Bu bir ilk merci tarafından verilen yeni bir tutuklama kararıdır. Bu yüzden 27. Ağır Ceza Mahkemesinin kararına CMK 271/ sona göre itiraz yolu açık tutuldu, 28. Ağır Ceza Mahkemesi itiraza baktı. Soruyorum: Ortada bir mahkeme hükmü var, adli kontrol şartı ile tahliye kararı var. O zaman nasıl olur da CMK 271/sona göre ilk defa merci tarafından verilen bir tutuklama kararı var gibi bu süreç yürütülür? Bu süreci başlatan İstanbul Başsavcılığı oldu, tutuklama kararını veren 27 ağır ceza mahkemesi başkanı ise mahkemeye bir gün önce atandı. Bu karar hukukun cenazesidir. Sorular soruldukça bu gerçek daha çok ortaya çıkacak.
SORU 2: Anayasa Mahkemesi 2. Bölüm Ahmet Altan’ı salıvermemek adına neticeleri çok ağır bir karara imza attı. 2. Bölümün, Ahmet Altan’ın tutuklu iken ''adli kontrol şartı ile tahliyesi'' sonrasında yeniden tutuklanmasını hak ihlali kabul etmediği kararı o kadar hukuksal boşluklar ile dolu ki; hukuk adına, hukuk güvenliği adına hepimiz adına çok endişeleniyorum. O boşluklar nedeniyle sorular ardı ardına sıraya giriyor.
İtiraz sadece “hüküm” adı verilen son kararlardan önce alınan ve son karara esas teşkil etmeyen “ara karar” larda olur. İtiraz ile istinaf farkı da buradan kaynaklanmaktadır. İstinaf dava bittikten, ''son karar'' yani ''hüküm'' verildikten sonra gidilebilecek bir yoldur. Buna karşılık itiraz, hükümden önceki safhada, yani dava bitmeden önce başvurulabilecek bir yoldur. Bizlere üniversitede ders veren hocaların kesin ifade ile anlattıkları bilgi budur. Evrensel hukuk da bunu emreder.
Şimdi soruyorum: Mahkemenin dava sonunda verdiği ''hükme'' yan mahkemede itiraz mümkün olabilir mi? Hukuk var ise tabii ki olamaz. Vicdanı, meslek onuru olan tüm hukuk insanlarının da adalet duygusunu bu derece örseleyen bu gerçek karşısında incinmeleri, mahcup olmaları gerekir. Mahkeme hükmüne itiraz edilemeyeceği için Ahmet Altan'ın yeniden tutuklanmasında bir önceki sorumda izah ettiğim hukuksal saçmalıklar yaşanmıştır. Amacı ve sistematiği bireyin özgürlüğün korumak olan Ceza mevzuatı inatla yok sayılmıştır.
SORU 3: Cumhuriyet Savcısının hükümle birlikte ''adli kontrol şartı'' uygulanarak tahliye kararına itiraz yetkisinin ''açık ve kesin yasal dayanağı'' olması şart değil midir? TC Anayasasına göre şarttır. Çünkü; Anayasa m.19/3’e göre birey, ancak hakim kararı ile tutuklanabilir. Anayasa m.13’e göre; “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz” der.
2'nci bölümün örtülü bir şekilde işaret ettiği CMK 104.md. “savcının hüküm ile tahliyeye itiraz yetkisi”nin gerekçesi olarak kabul edilemez. Yasa maddesinin başlığı dahi, “Şüpheli veya sanığın salıverilme isteğidir” Tamamen sanık lehine olan düzenlemeden tahliye edilen sanık aleyhine savcı itirazına imkan tanındığını ileri sürmek hele hele hüküm sonrası mahkemesin el çektiği noktada savcı itirazını kabul etmek CMK'nın özüne aykırıdır. Hukuka suikasttir. Üstelik ceza mevzuatında kıyas yasağı vardır. Bireyin özgürlüğüne yönelik hukuksuz bir müdahaleye kıyas yolu izin verilemez. Savcı ancak serbest bir kişinin tutuklanmasını isteyebilir, bu talebi reddedildiği takdirde bu karara itiraz edebilir. Bu da gene elbette hükümden önceki aşamalar için geçerlidir.
SORU 4: Anayasa Mahkemesi 2. Bölümün göz ardı ettiği çok önemli bir husus da Ahmet Altan’ın ''hüküm ile adli kontrol şartı uygulanarak'' tahliye edilmiş olmasıdır. Şimdi 2. Bölüme bir kez daha soruyorum;
Adli kontrol şartları uygulanmasına karar verildikten sonra şart ihlali olmadıkça yeniden tutuklama kararı verilebilir mi? Tutuklama ile adli kontrol tedbirleri aynı şartlara tabidir. Şüpheli, adli kontrol şartlarını ihlal etmedikçe CMK m.112uyarınca hakkında tutuklama kararı verilemez. Adli kontrol tedbiri uygulanan suça ilişkin delillerin değişmesi durumunda dahi, adli kontrol tedbiri tutukluluğa çevrilemez, çünkü Kanunda bunu mümkün kılan açık hüküm bulunmamaktadır. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile ilgili açık kısıtlayıcı yasa bulunmadığı halde, kişinin daha fazla sınırlamaya tabi tutulması doğru olmaz (Anayasa m.13). Hatta hakkında adli kontrol tedbiri uygulanan sanığın ilk derece mahkemesinde mahkumiyetine karar verilse de, adli tedbirin şartlarına aykırı hareket etmedikçe tutukluluğuna karar verilemez, yani sırf mahkumiyet kararının varlığı, karar kesinleşmedikçe kişi hürriyeti ve güvenliğini sınırlamaz. Bunun aksi için CMK m.112’ye özel hüküm olması hüküm olması gerekir böyle bir hüküm yasada yoktur. Anayasayı korumak ve uygulamakla yükümlü bir mahkemenin 2. Bölümünün aldığı Ahmet Altan kararı, mahkemenin varlık nedeniyle temelden çelişmektedir. Üstelik de hukukun temel prensipleri yok sayılarak mahkemeye olan toplumsal güven dinamitlenmiştir. Kimseye ve hiç bir kuruma hukuksal onur getiren bir karar değildir. Hukukla bu derece inatlaşma ve hukuku katletme kimseye fayda sağlamaz, hayır getirmez.