BirGün gazetesi, HDP'ye verdiği destek nedeniyle yazarı Akın Olgun ile yollarını ayırmasının ardından gazete yazarlarından Bülent Şık da istifa etti.
Twitter istifasını açıklamasının ardından gazetede yayımlanan veda yazısıyla okurlarına veda eden Şık, BirGün’de olmasının da gazeteye değer kattığına inandığım bir insanın yazılarına hiçbir makul açıklaması olmayan bir gerekçe ile son vermek bence hoş olmadı. Birgün’ün yenilenme, değişim ve daha iyi bir gazete olma iddialarına yakışmadı. İyi olmadı. Eleştiriye en çok kendi mekânımızda, evimizin içinde ihtiyaç vardır" ifadelerine yer verdi.
Bülent Şık veda yazısında gazete yönetimini Akın Ongun'un ile yollarını ayrılması nedeniyle, "Solculuğun kutsal kitabı yok. Solculuk benim için önce vicdanlı olmak. Yıllardır gazetede yazan, üstelik yazılarına duygularını da katarak yazan bir insanın emeğini nobran bir tavırla ve bu kadar kolayca gözden çıkarmamak gerekirdi. Politika rasyonel kararlarla, stratejilerle olduğu kadar duygularla da ilintili. Birbirimize nasıl davrandığımızla. Bir insana değersiz olduğunu hissettirmek çok yıkıcı bir politik tavır" sözleriyle eleştirdi.
Bülent Şık'ın BirGün gazetesinde 'BirGün’e veda: Eleştiri insana en çok evinin içinde lazım' başlığıyla yayımlanan (17 Nisan 2015) yazısı şöyle:
BirGün önemli bir gazete. Binbir emekle kurulmuş bir mecra. Kuruluşundan bu yana çok insanın emeği geçmiş ve halen içinde çok değerli basın emekçileri, gazeteciler, yazar ve çizerler var. Dostlarım var. Daha iyi olmayı hak eden bir gazete.
Akın Olgun’un gazetedeki yazılarına son verilmesi nedeniyle başlayan, geçen günler içinde sosyal medyada da yankı bulan ve yer yer ölçüyü aşan eleştiri sağanağının sanılanın aksine gazeteyi yıprattığını düşünmüyorum. Eleştiri bizi yüzleştirir ve güçlendirir. Ama durup düşünmek kaydıyla.
Yıllardır yazılarını okuduğum bir insan için alınan karar benim baktığım yerden hiçbir etik temele dayanmıyor. Yani meseleye sosyal medyada da tartışmalara yol açan ve olayı HDP veya BHH karşıtlığı-yandaşlığı mertebesine “indiren” bir çerçeveden bakmıyorum. Temel mesele meslek etiği, emeğe saygı ve insanların politik fikirlerine değer vermekle ilgili. Bir yayın organında gazetecilik meslek ilkelerine aykırı olmayan her yazıya yer verilmesi bir gerekliliktir. Bütün yazılarını okuduğum, yazılarında hiçbir etik problem görmediğim ve BirGün’de olmasının da gazeteye değer kattığına inandığım bir insanın yazılarına hiçbir makul açıklaması olmayan bir gerekçe ile son vermek bence hoş olmadı. Birgün’ün yenilenme, değişim ve daha iyi bir gazete olma iddialarına yakışmadı. İyi olmadı. “Ama burası bir siyasi fikri temsil eden bir yayın organı ve herkes de ona göre davransın” denilebilir ve bu söylendi de. Bu problemli görüşten ne kadar tez vazgeçilirse o kadar iyi. Sadece “iyi gazetecilik” yapmak bile son derece politik bir şey çünkü. Medyanın bu kadar pespaye olduğu bir dönemde üstelik. Bir gazetecilik geçmişim yok ve dolayısıyla bir gazetenin nasıl olması gerektiğini söylemeyi zül sayarım. İyi niyetle dile getirilen görüşler bunlar.
Akın Olgun’un yazıları vicdanlı yazılar. Tartışmalara konu olan son yazısı eleştirilerini fısıldayarak, birliktelik ve dayanışmanın önemini ise gür sesle dile getiren bir yazı. Duygulu, vicdanlı bir Akın Olgun yazısı daha. Ben böyle okudum. Gazetede basılsa kuşkusuz bambaşka anlamlar yüklenmesi de mümkün olacaktı okurlar tarafından. Bu yapılmalıydı da. Kaldı ki BHH ile söylenildiği gibi polemik geliştirmeyi amaçlamış bir yazı olsa ne olur? Ne olurdu? Eleştiriye en çok kendi mekânımızda, evimizin içinde ihtiyaç vardır. Bunca yıllık hayatımda eleştirel bir ton taşıyan bir yazı nedeniyle hiçbir siyasal oluşumun zarar gördüğünü görmedim. Ama dışlayıcı tavırların ne kadar yıkıcı olabildiğini çok gördüm. Görmüş olmam bir ölçü değil elbet. Ama gördüğüm de bu. Ortada mesele olarak görülen bir şey varsa böyle yıpratıcı bir tartışmaya yol açmadan çözüm bulunabilir miydi? Kuşkusuz. Bu yapıldı mı? Hayır. Yıllardır gazeteye yazan bir insana okurları ile vedalaşma olanağı bile tanınmadı. Her şeyden önce usul yanlış. Usul önemsiz değildir; her yapılanda izini sürebileceğimiz tek şeydir hayatta. Git oradan konuş ile kal burada konuş arasındaki fark da önemsiz değil. Neden bu kadar güçsüz olduğumuzun en önemli nedeni.
Solculuğun kutsal kitabı yok. Solculuk benim için önce vicdanlı olmak. Yıllardır gazetede yazan, üstelik yazılarına duygularını da katarak yazan bir insanın emeğini nobran bir tavırla ve bu kadar kolayca gözden çıkarmamak gerekirdi. Politika rasyonel kararlarla, stratejilerle olduğu kadar duygularla da ilintili. Birbirimize nasıl davrandığımızla. Bir insana değersiz olduğunu hissettirmek çok yıkıcı bir politik tavır.
Benim ayrılış gerekçelerim bunlar.
Bir sözüm de bana mail atarak, sosyal medyadan mesaj göndererek ne onurlu bir tavır sergilediğimi söyleyen kişilere, okurlara. Gazetede kalanları suçlamaya kadar vardırdılar işin dozunu. Kimseden tavır beklemek doğru değil. Her insanın hayat örüntüsü farklı. Hayatta mecburiyetler de var. Üstelik içine yerleşebileceğimiz asil pozisyonlar yok artık. Kimse aziz ya da azize değil. Yaşadığımız hayatın içinde ayağımızı basacak temiz bir zemin yok; kalmadı. Ama ellerimizi kirletmemek için çaba sarf etmek mümkün. Giderek olabildiği gibi kalarak da.
Her yazıyı önüme bir mesele olarak koyup yazmaya çalıştığım 2,5 yıl boyunca bana düşüncelerimi ifade etme imkânı sağlayan ve gazeteye emeği geçen bütün arkadaşlara, beni gazetede yazmaya teşvik eden Ertuğrul Mavioğlu’na, yeşil BirGün sayfasını düzenleyen editör arkadaşlarım Filiz Yavuz ve Seçil Türkkan’a teşekkür ediyorum. Mesajlarıyla, mailleriyle yorum ve görüş bildiren tüm okurlara da ayrıca teşekkür ederim. Bu ülkede insanların okumadığı, yazının bir değeri olmadığı söylenir hep ama öyle olmadığını yaşayarak öğrenme şansım oldu sayelerinde. Dostlukla. Sağlıcakla.