BirGün'den Mahçupyan'a jet yanıt

BİRGÜN'DEN ZORUNLU BİR AÇIKLAMA Etyen Mahçupyan, 22 Ağustos 2008 tarihli Taraf gazetesindeki sütununda BirGün"ü hedef alan ağır suçlamalarda bulundu. Taraf gazetesinin köşe yazarlarının bir kısmı epey bir zamandır BirGün"e yönelik eleştirilerini dile getirmekteler. Beğenelim ya da beğenmeyelim, bu eleştiriler genellikle ideolojik-politik bir zeminin içinde kaldı. Bu tür eleştirilerin benzer biçimde BirGün yazarları tarafından da Taraf yazarlarına yöneltildiğini belirtmeliyiz. Lakin Etyen Mahçupyan"ın sözünü ettiğimiz dünkü yazısı, ideolojik-politik tartışma bir yana, en basit ahlaki sınırları bile yok sayan bir anlayışın ürünüdür; BirGün"ü ve devrimcileri ırkçılıkla, faşistlikle suçlamaktadır. Mahçupyan suçlamalarını, bir dönem BirGün"de çalışıp problemli bir biçimde ayrılan ve o günden sonra siyasi duruşunu geçmiş çevresine karşı olmak üzerinden kuran, Taraf gazetesinin bir başka köşe yazarının suçlamasına dayandırıyor. İddiaya göre Hrant Dink"i hedef alan; kimin, nerede, ne zaman söylediği belirsiz "artık atın bu Ermeniyi, yazmasın" lafından yola çıkan Mahçupyan, BirGün"ün çalışan ve okur topluluğunun "faşist katiller toplamı" olduğunu söylüyor. Aşağıdaki satırlardan başka bir mana çıkarmak maalesef mümkün değil. "...Cemaatçi solun en azından bir bölümünün gerçekte Ergenekon" a tavır alamama gibi bir sorunu olmadığını, Ergenekon siyasetini bilerek desteklediklerini şimdi dehşetle kavrıyoruz. Onların laiklikten hareketle muhafazakâr alerjisi yaşadıkları için darbeci olduklarını sanırken, şimdi ucu cinayete kadar giden kötülük şebekelerinin içinde doğal olarak yüzen yaratıklar olduklarını keşfediyoruz. (...) Sol içinde nasıl demokratlar varsa, tabii ırkçılar ve faşistler de olacak. Söz konusu faşistlerin kendilerini özgürlük, eşitlik vb. yanlısı saymaları ise zaten epeyce uzun bir zamandır kimseyi kandırmıyor." BirGün, bir zamandır dile getirilen "Ergenekon"a tavır almıyorsunuz" asılsız iddiasına zaten alıştı ve artık çok da önemsemiyor. Ama Mahçupyan şimdi bizleri Ergenekon"un bir parçası olmakla da itham ediyor. Üstelik, bunu yaparken şimdi koltuğunda oturduğu ama her fırsatta devrimci geçmişine küfür ettiği Hrant"ı kullanmaktan da geri durmuyor. Bu ahlaksızca ortaya atılan saçmalığa cevap vermek elbette abesle iştigal olur. Ama kendilerini köpeksiz köyde değneksiz dolaşmanın rehavetine kaptıran Mahçupyan ve benzeri Fethullah sermayesi destekli neoliberallere, Türkiye devrimci hareketinin tarihinin bugünün Ergenekoncularının ağababalarına karşı yürütülen bir ölüm-kalım mücadelesi olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Devrimci hareketin yeminli düşmanları da dahil, bu ülkede bunun aksini iddia edecek bir tek kişi yoktur. Türkiye"de kötü bir alışkanlık gelişiyor: Pislik biriktirmek. Biriktirmek ve bulduğu uygun bir anda hasım bellediğinin başından aşağı boca etmek. Kendi pisliğiyle bu kadar içli dışlı olmak, malum, bir çocukluk hastalığıdır. İlerleyen yaşlarda bu oyun sürdürüldüğünde ortada patolojik bir durum olduğu düşünülebilir. Ama yapılan suçlamalar geçici bir delirme halini değil; sola ve devrimcilere karşı yürütülen neoliberal saldırının ulaştığı ölçüsüzlüğü göstermektedir. **********Mahçupyan ne yazmıştı?Taraf yazarı Etyen Mahçupyan, 'Sahte dostlar' başlıklı dünkü yazısında BirGün'ü özetle şöyle suçlamıştı:"Cemil Ertem’in salı günkü yazısı ilginç bir paragrafla sonlanıyordu... “İşte şimdilerde küresel sermaye birikiminin gereği olarak bir iç temizliği yapan Türkiye’de, sol da bir iç temizliği yapmak zorunda. Yoksa şimdi hayatta olmayan bir Ermeni aydın için ‘artık atın bu Ermeni’yi, yazmasın’ diyen ‘solcuları’ daha çok üretir bu toplum.” Söz konusu yazarın Hrant, yazmakta olduğu mecranın ise BirGün gazetesi olduğu belliydi. Bugünlerde Hrant’ı kendilerini temsil eden bir solcu, o geleneğin parçası olarak sunanların; öldüğünde ardından ağıtlar yakıp sahiplenenlerin; henüz yakın bir geçmişte onu Ermeni olduğu için dışlamaya yeltendiklerini duymaya ne de olsa pek hazır değiliz. Cemaatçi solun ideolojik sıkıntıları ne olursa olsun, ırkçılığı aşmış olduğunu düşünmeye eğilimliyiz. İnsan ilişkilerinin, hele karşınızdaki Hrant gibi biri ise, ideoloji falan tanımayacağını varsaymaktan daha doğal ne olabilir? BirGün gazetesinin bugünlerde Ergenekon’a karşı tavır almamasını, o cenahtaki kalemlerin ‘üçüncü yollar’ aramasını hep bir sıkışma olarak anlamaya çalışmıştık. Solun gerçekte kemalist ve pozitivist bir kaba aydınlanmacılığın kıskacından kurtulamadığını, yenilgilerin ve siyaseten etkisizleşmenin onları bu kıskaca mahkûm ettiğini ve ideolojik gibi gözüken tercihlerinin aslında laik kimliğin tarih dışına düşmesiyle ilintili olduğunu savunmuştuk. Meğer ne kadar safmışız... Cemaatçi solun en azından bir bölümünün gerçekte Ergenekon’a tavır alamama gibi bir sorunu olmadığını, Ergenekon siyasetini bilerek desteklediklerini şimdi dehşetle kavrıyoruz. Onların laiklikten hareketle muhafazakâr alerjisi yaşadıkları için darbeci olduklarını sanırken, şimdi ucu cinayete kadar giden kötülük şebekelerinin içinde doğal olarak yüzen yaratıklar olduklarını keşfediyoruz. Sol içinde nasıl demokratlar varsa, tabii ki ırkçılar ve faşistler de olacak. Söz konusu faşistlerin kendilerini özgürlük, eşitlik vb. yanlısı saymaları ise zaten epeyce uzun bir zamandır kimseyi kandırmıyor. Ama Türkiye’de işte bir de böyle bir ‘sol’ var... İnsanı ve insanlığı kullanan, bir kemirgen misali önce kendi vicdanını yiyen bir sol. Hrant’tan muhtemelen nefret eden, ölünce de ‘dostu’ kesilen, ‘arkadaşı’ olan bir sol."