Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Evlilik olayını geri atmayın. Nasibinizi bulunca kararınızı veriniz. Çok seçici de olmayın. O zaman gülistandan boş çıkarsınız” sözlerini eleştiren Cumhuriyet gazetesi yazarı Nilgün Cerrahoğlu, “Dışarıdan gazel okuyan birilerinin çıkıp Başbakan’ın kızına, “Aman, şu evlilik olayını sakın geri atma. Çok fazla da seçici olma!” demesi hiç yakışık alır mı?” diye sordu.
Cerrahoğlu, yazısında “İşte Sümeyye Erdoğan Hanımefendi’ye bu türden bir önerme… ne denli yakışıksız olursa; Fatih Mevlanakapı Kız Öğrenci Yurdu’nda Başbakan’ın da, henüz okul çağındaki kızlara yaptığı önerme o denli yakışıksız olmuştur” görüşünü dile getirdi.
Nilgün Cerrahoğlu’nun Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (19 Temmuz 2014) nüshasında yayımlanan, ‘Yeni Türkiye’nin Vizyonu: ‘Seçici Olma!’ başlıklı yazısı şöyle:
Yeni Türkiye’ nin şafağındayız ya…
“Yeni Türkiye”nin ufkunu çizen “önder”, genç kızlara şu tavsiyede bulunuyor:
“Evlilik olayını geri atmayın. Nasibinizi bulunca kararınızı verin. Çok seçici de olmayın. O zaman gülistandan boş çıkarsınız!”
RTE’nin TÜRGEV Fatih-Mevlanakapı Kız Öğrenci Yurdu’nun iftarında, kızlara verdiği nasihat bu!
Nasihatı duyduğumda, “Acaba Erdoğan kendi kızlarına da, böyle ‘armudun sapı, üzümün çöpü demeyin; gülistandan eliniz sonra boş çıkarsınız!’ demiş midir?” diye düşündüm.
“Sümeyye”yi hatırlayınca aklımdan hemen bu düşünceyi kovdum...
Sümeyye Erdoğan bildiğim kadarıyla evli değil ve 29 yaşında.
İlk önüne çıkan kısmete varsaydı, kuşkusuz o da şimdiye dek çoktan evli olurdu, öyle değil mi?
Ama yanlış anlaşılmasın…
Sümeyye Erdoğan sonuçta ister evlenir, ister evlenmez…
Ya da istediği yaşta izdivaç yapar.
Bir yetişkin olarak bunlar yalnız Sümeyye Erdoğan’ın bileceği işlerdir...
Gerçekte ne beni, ne başkalarını ilgilendirir.
Dışarıdan gazel okuyan birilerinin çıkıp Başbakan’ın kızına, “Aman, şu evlilik olayını sakın geri atma. Çok fazla da seçici olma!” demesi hiç yakışık alır mı?
İşte Sümeyye Erdoğan Hanımefendi’ye bu türden bir önerme… ne denli yakışıksız olursa; Fatih Mevlanakapı Kız Öğrenci Yurdu’nda Başbakan’ın da, henüz okul çağındaki kızlara yaptığı önerme o denli yakışıksız olmuştur…
Ama yok…
“Sümeyye kim, Fatih Mevlanakapı Kız Öğrenci Yurdu’ndaki kızlar kim?” deniyorsa; “hanedan bir yana, dünya bir yana” şeklinde bir değerlendirmede bulunulur ki… bu da haliyle bir “üstünler hukuku” durumudur…
Nereden tutsanız elde kalan bir fotoğraf….
Fotoğrafa hiç kadın erkek eşitliği açısından bakmaya yeltenmiyorum bile.
“Yeni Türkiye” liderinin, kadın ve erkek eşitliğine inanmadığını çoktan biliyoruz çünkü.
Erdoğan daha 2010 yazında, 12 Eylül referandumuna ramak kala, STK’ler ve bilumum kadın örgütlerinin hazır bulunduğu bir toplantıda bu yaklaşımını ayen beyan ilan etmişti.
“Batı demokrasilerinde böyle bir beyanda bulunan bir başbakanın, bir daha asla kadınlardan oy alamayacağını; yalnız kadın örgütleri değil… partisi de dahil olmak üzere, muhalafet partilerindeki tüm kadın milletvekilleri ve siyasilerce toplu veto/protestoya uğrayacağını; ABD tarafından ne var ki ‘Batı demokrasisi’ yerine, bir süredir ‘İslam demokrasisi’ olarak tarif edilen ‘yeni Türkiye’de kadınların ikinci sınıf bu konumlarının -heyhat!- gitgide içselleştirildiğini”, o dönemdeki yazılarımda hep vurgulamıştım.
Referandumdan bu yana geçen dört yılda Türkiye, kadın ve diğer tüm “yurttaşlık hakları” açısından daha da gerilere düştü.
Geçen zaman içinde “İslam demokrasisi” sıfatını dahi yitirdi.
“Türkiye” adının yanında, bundan böyle “demokrasi”nin hiçbir türlüsü anılmıyor.
Türkiye uluslararası platformlarda sade artık “otoriterleşen” ülke olarak adlandırılıyor.
Erdoğan için de doğrudan “otoriter” sıfatı kullanılıyor.
Amerikan Senatosu’nda, müstakbel ABD büyükelçisiyle yapılan son… “Erdoğan’ın otoriterleşme” tartışması buna tipik bir örnek.
Yeni büyükelçi “agremanını” büyük olasılıkla “otoriter” tanımını kullandığı Erdoğan’dan alacak!
“İslam demokrasisi”nin de giderek arka plana itildiği noktada, “üstünlerin hukuku” şimdi öne geçiyor.
17-25 Aralık’ın hiç sorgulanamaz oluşu…
Sorgulamayı bırakın...
İstifa eden bakanlara, “saat kaç?” dahi denemez oluşuna koşut biçimde dayatılan bu “canım fazla seçici olmayın!” kriteri, her birimizi kapsayan bir düstura dönüşüyor.
“Seçici olmayın!” dayatması, yanılmayın… yalnız okul çağındaki kızlara söylenen bir sözden ibaret değil…
Gözümüzün içine sokulan yolsuzluk skandallarına rağmen hiçbir şey olmamışçasına iktidarda kalan siyasi sınıf, orada öyle dururken…
Uluslararası yalnızlığımız -“değerli yalnızlık!”- günden güne artarken…
Yeni Türkiye’nin alternatifleri olarak değil mi ki karşımızda yalnızca Erdoğan ve İhsanoğlu duruyor…
Gerçekte hepimize “Fazla seçici olma! Gülistandan eli boş çıkarsın!” ölçüsü sunuluyor.
“Nasibe” şükredip biz kanaat getirdikçe, son kertede hiçbir şey değişmeyecek ve korkarım bu hep böyle devam edip gidecek.