"Biz de, sevenler ve düşünenler olarak içerideyiz"

"Biz de, sevenler ve düşünenler olarak içerideyiz"

Sezin Öney*

Massachusetts Institute of Technology merkezli Uluslararası Dünya Dönüşüm ve Referans Sistemleri Servisi’ne (International Earth Rotation and Reference Systems) göre, 2016 yılı bir saniye daha uzundu geçen yıllara göre...

1 saniye...

2016’ya bakınca benim tek düşünebildiğim; yaşanan korkunç şiddet olayları ve Türkiye’de düşüncelerinden, yazdıklarından dolayı tutuklu olanların sayısının katlanarak artması...

Gazeteciler...

Sevgili Murat Sabuncu, sevgili Kadri Gürsel, sevgili Ahmet Şık, sevgili Musa Kart, sevgili Turhan Günay, sevgili Güray Tekin Öz, sevgili Hakan Karasinir, sevgili Mustafa KemalGüngör, sevgili Önder Çelik, sevgili Bülent Utku ve sevgili Akın Atalay...

Ve ismi buraya sığmayacak tüm diğer sevgili yazarlar, gazeteciler ve siyasetçiler: Herkes birbirinden kıymetli, çünkü işi gücü yazı ile, kalem ile, düşünce ile...

Murat Sabuncu, Kadri Gürsel ve Ahmet Şık, Cumhuriyet’in bizzat tanıdığım; bende, meslekte çok genç, daha çocukluktan çıkma yaşlarımda emeği bulunan, gıpta ile baktığım insanlardan...

Onlar ve diğerlerine bakınca, aklıma gelen söz “E pur si muove”...

Veya “Eppur si muove”...

Fark etmez anlam nasıl derseniz aynı...

Aklıma düşenler tam da şunlar:

Bir zamanlar, bugünkü İtalya’nın Pisa şehrinde bir adamın, Engizisyon’un baskısı, işkencesi ve hapsine rağmen, “E pur si muove” demekte ısrar ettiğini...

Ve bu ısrarının bedelini, hapisle ödediğini...

“E pur si muove”

“Elbette ki, hareket ediyor”

“Elbette ki, dönüyor”

Ve bu gerçeği, yani dünyanın kendi çevresinde döndüğünü dile getirmenin sonucunun hapis olduğunu, 16. yüzyılda Galileo Galilei’nin bu nedenle cezalandırıldığını anımsıyorum...

Engizisyon gücünü elinde bulunduranlar, Galileo’nun söylediklerinin aksini iddia ediyordu: “Güneş, dünyanın çevresinde dönüyor”... Çünkü, Katolik Kilisesi, tüm doktrinini dünyanın, evrenin merkezi olduğu ve her şeyin bu merkezin çevresinde döndüğü üzerine kurulmuştu... Yani, her şeyin merkezinde Katolik Kilisesi’nin...

Her gün ve her gece; dünya kendi çevresinde dönerken, her nerede olursam ve ne yaparsam yapayım, kalbi sürekli yoklayan soğuk el de bana gerçeği hatırlatıyor...

Habersiz ve apansız; sokakta yürürken, aniden “Murat Sabuncu hapiste”...

Sabah uykulu gözlerini açarken, “Kadri Gürsel hapiste”...

Gözlüğünü ele alırken, “Ahmet Şık hapiste”...

Yaklaşık 160 gazeteci hapiste ve tüm andığım isimler, diğerlerini anmamak gibi ağır bir veballe beni baş başa bırakıyor: bu adaletsizlik, benim kalbimi dağlıyor.

Ve...

Hepsi ya, hepsi; bazen isim isim, bazen topluca... Ama sabah akşam, Türkiye’de ve dünyada, dünya nerede dönüyorsa nefes alırken sürekli aynı soru var kafamda... Neden?

Her neresi ise, bu hayata çocuğum için bulunduğum her yerde; ben yaşayamıyorum...

Nerede olursam olayım hissettiğim tek şey, yabancılık...

Normal olamama, olur gibi yapma...

Hayat devam ediyor gibi davranıyorum ama etmiyor; üzerimde sürekli bir kafes taşıyorum. Ve dışarı baktığımda, insanların nasıl yaşadığını, yaşama devam ettiğini anlamıyorum...

Bu söylediklerim ayıp elbette...

“Dışarıdayım” sonuçta...

Ama biz de, sevenler ve düşünenler olarak “içerideyiz”...

Hücre de geniş, koğuş da... Bir dünyaya uzanıyor...

Ama kim ne derse desin: “E pur si muove”...

Dönüyor işte; ne yapacaksın?

Dünyayı durduramazsın...

Tarihin yanlış zamanında doğmuş olabiliriz, ama doğru yerinde duruyoruz işte...

Sonuçta, Galileo Galilei’nin adını ve tüm yaşam detaylarını biliyoruz da; Engizisyoncuların ismi değil kara lekesi geçti tarihe: topluca bir kül karası...

Bu yazı Cumhuriyet'ten alınmıştır