“Nefrete İnat Yaşasın Hayat” yazı dizimizin bugünkü konuğu estetisyen Güneş Nişantaşı. Güneş 40 yaşında bir trans kadın. 18 yaşında atıldığı iş dünyasında yıllarca kimlik mücadelesi verdi ama asla pes etmedi. Bugün bir şirket sahibi kendisi. Hem sevdiği işi yapıyor, hem de para kazanıyor. İstanbul’un Nişantaşı semtinde kendi mülkü olan home-office olarak kullandığı bir dairede estetisyen olarak hizmet veriyor. Kaş alıyor, makyaj yapıyor, epilasyon ve daha pek çok şey...
15 yıldır birlikte olduğu hayat arkadaşı ile yaşıyor. Güneş aynı zamanda bir anne, 8 çocuğu var. Durun durun hemen şaşırmayın, bunlar çok küçük ve pek de yaramaz olmayan çocuklardan. Minik minik 8 Yorkshire cinsi köpek. Tabii evin belli bir alanında yaşıyorlar. Gelen müşteriler ile temas kurmuyorlar. Röportaj yapmak için gittiğim home-office’i son derece hijyenik bir mekan.
Sohbet ederken Güneş’teki memnuniyetsizlik, bana tuhaf tuhaf bakmaları en sonunda beni rahatsız etti. “Sevgili Güneş röportaj yapmak zorunda değiliz, istemiyorsan yapmayabiliriz. Benim için sıkıntı olmaz” dedim. Ancak sorun o değilmiş tabii ki. Benim Atatürk’ün kaşlarını andıran kaşlarım Güneş’i çok rahatsız etmiş ve röportaj öncesi ilk işimiz benim kaşlarımı almak oldu. O koltukta oturup dakikalar boyunca kaş aldırmak gerçekten bana bir işkence gibi geldi. Bakımlı ve güzel kadınların sabrına hayranım.
Güneş bir estetisyen, bir anne, bir eş ama daha önemlisi bir insan hakları savunucusu. Kadın hakları, çocuk hakları, hayvan hakları ve LGBTİ hakları için aktivizm yapıyor. Herhangi bir sivil toplum örgütüne üye değil. Tamamen kendi imkânlarıyla ötekileştirilen bütün kimliklerin yanında olmaya çalışıyor. Bu cesur yürekli kadının başarı öyküsünü ve genç trans kadınlara olan tavsiyelerini, gelin, kendi ağzından dinleyelim…
“İstanbul’da doğdum. 40 yaşındayım. Belli yaşıma kadar ailemle birlikteydim. Birbirimizi bırakamadık. Tabii ki herkesin yaşadığı zorlukları ben de yaşadım. Ailem ne kadar kabul ettiyse de içlerindeki bana dair o soru işaretlerini hissedebiliyordum. Yine de aman aman çok büyük sorunlar yaşamadım ailemden dolayı. Çünkü her zaman beni desteklediler. Bence bir trans kadının ilk önce yanında olması gerekenler ailesidir. Ailemin beni dışlamaması, bazı şeyleri kabul etmesi beni daha güçlendirdi. Zaman zaman onlarla da ufak tefek sorunlar yaşadım ama bunları çok önemsemedim. Belli bir yaşa kadar ailemin kurallarına göre yaşadım ama bir yerden sonra ben artık özgür olmak istedim. Çünkü boyfriend istiyordum ve içimdeki kadını yaşamak istiyordum. Benim de yaşamam gereken bir hayat olduğunu, benim de kendime ait bir dünyam olduğunu, bu yaşlarımın tekrar geri gelmeyeceğini ve kararlarımı kendim verebileceğimi ne zaman anladım, ondan sonra içime sindirdim ve evden ayrılmaya karar verdim. Baba ocağında babanın kuralları geçerlidir. O kurallara riayet etmek zorundasın ister istemez. Ailemin yanındayken bazı zorluklar yaşıyordum. Mesela ailece yakın akrabalarımıza ziyarete giderdik. Hoş birini görüyordum, ondan etkileniyordum fakat hiç kimseye belli edemiyordum. İçten içe eriyordum. Yanımdakilere bakıyordum, hepsi mutlu, el ele, kol kola.”
“Ayakta durabilmek için güçlü olabilmek için maddiyat şart. Askerlikten muaf olmak için Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi’ne kayıt yaptırmıştım fakat daha sonra bu işi uzatmanın anlamı yoktu, gidip ‘askerliğe elverişli değildir’ raporumu aldım ve iş hayatına atıldım. İlk mesleğim mağazacılıktır. İlk olarak Nişantaşı’nda Barış Güçen’in Limon Company firmasında çalışmaya başladım. Ben tezgahtâr olarak girdiğim mağazada iki yıl sonra müdürlüğe terfi ettim. Henüz 20 yaşındaydım ve 11 personelim vardı. Ben o kadar başarılıydım ki Barış Bey toplantılarda beni ayakta alkışlatırdı. Herkesin beni örnek almasını söylerdi. Bütün dünyada moda, sanat ve sinema sektörlerinde bakarsanız, hep bizim gibi insanların elinde olduğunu görürsünüz. Bizim yaratıcılık yönümüz sanırım diğer insanlara göre bir tık üstte. Vizyonumuz çok geniş. LGBTİ bireylerde çok ayrı bir göz ve ayrı bir yetenek var, ben buna inanıyorum.”
“Bir süre sonra Limon Company satıldı. Ben bir yıl kadar çalışmadım, kafamı dinledim. Mağazacılıkta da mutlu olmadığımı anladım aslında o günlerde. El işlerinde daha yetenekli olduğumu fark ettim. Makyöz olmak istedim çünkü kendime daha yakın gördüm bu mesleği. Bizim yapabileceğimiz işler kısıtlı biliyorsunuz, fabrikada işçi olamayız, inşaatlarda çalışamayız, marangoz olamayız. Nişantaşı’nda estetisyen kursuna kayıt oldum. 8 ay sürdü kursum. Makyaj, iğneli epilasyon, cilt bakımı, epilasyon gibi pek çok konuda uzman eğitmenlerden eğitim aldım. O kursun sonunda iyi dereceyle mezun oldum. Diplomalı profesyonel bir estetisyen olmuştum artık. Ben makyaja yönelmek istedim. Bizim kızlarla çalışmak da tesadüf oldu aslında. İlk yola çıkarken böyle bir düşüncem yoktu. Best TV televizyonunda make-up artist olarak işe başladım. Orada yaklaşık 2 yıl kadar çalıştım. Best TV bir süre sonra kapandı. Devamında başka bir televizyon kanalına girdim ama ‘Çok kibarsın sen’ deyip beni kovdular. Best TV’de hiç böyle bir şey yoktu. Çok kaliteli, rahat bir iş ortamım vardı. Patronlarım ve çalışma arkadaşlarımla aram fazlasıyla iyiydi.”
“Bizim kızlarla buluşmamız da şöyle oldu: Baktım olmuyor, ben de kendi iş yerimi açma kararı verdim. Ablamın eşiyle birlikte ortak bir güzellik salonu açtık Nişantaşı’nda. Yaklaşık iki yıl kadar birlikte iş ortaklığımız devam etti. Daha sonra eniştem çok anlamıyordu bu işlerden, biraz da kendi ailesiyle yaşadığı özel sorunları vardı, şirketi kapatmak zorunda kaldık. Ama işlerimiz çok iyiydi. Sonrasında ben yola kendim devam ettim. Beyoğlu’nda bir kuaför salonuna ortak oldum. Orada yaklaşık 6 yıl kadar çalıştım. Şimdi de yaklaşık 5 yıl kadar Nişantaşı’nda, kendi iş yerimi açtım. Vergi levham da var. Bu daireyi satın aldım hem işyerim hem de evim. Home-office yani.”
“Bizim kızlar geliyor, hetero kadınlar geliyor eski müşterilerimden, eşcinsel erkekler var. Kendini rahat hissetmek isteyenler beni tercih ediyor. Zaten bir kere gelen görüyor ortamımı, hijyeni, ustalığımı görüyor, profesyonel olduğumu görüyor. Müşterilerim bana misafirliğe gelir gibi geliyor. Karnı aç olana yemek ikram ediyorum, çay, kahve içiyoruz, dedikodu yapıyoruz, iş yeri gibi değil burası. Ben çok memnunum kendi arkadaşlarımla birlikte olmaktan. Buraya gelenler kaşını aldırabilir, makyaj, lazer epilasyon, ağda yaptırabilir. Manikür pedikür artık yapmıyorum, omurgamdaki sağlık sorunu nedeniyle bir süreliğine ara verdim.”
“Mesela gelen arkadaşımın vakti yoksa ve kuaföre gitmesi gerekiyorsa benim tanıdığım seyyar kuaför meslektaşım var, hemen saçını da yaptırıp gönderiyoruz. Hiç yormuyoruz müşterimizi. Fiyatlarımız çok pahalı değil. Nişantaşı standardının dışında tutuyorum çünkü amaç dediğim gibi önce sevgi, saygı, dostluk.”
“Home-Office olmasından kaynaklı hayat arkadaşımla bir sorun yaşamıyoruz. Saat 20:00’den sonra müşteri almıyorum. Ama gece arayanlar da oluyor. Hayat arkadaşım bana ‘Arkadaşını mağdur etme, al’ diyor; ben de ön tarafa alıyorum ve arkadaşımın o an acil durumunu kurtarmış oluyoruz. Benim için önemli olan arkadaşlarımın işinin görülmesi. Çok şanslı bir kadınım ben çünkü hayat arkadaşım gibi birisi karşıma çıktı. Yaklaşık 15 yıldır birlikteyiz. Ben onun sayesinde çok şeyler başardım. Eğer bir başarım varsa kendisinin emeği ve desteği sayesinde olmuştur. Ben biraz aşk kadınıyım. Tek eşli, çok âşık bir kadınım.”
“Ben arkadaşlarımın kötü günlerinde yanlarında oluyorum. Gönüllü LGBTİ aktivistiyim. Hayvan hakları, insan hakları, LGBTİ hakları, kadın hakları ile aktivizm yapıyorum. Ben haksızlığa gelemiyorum. Ötekileştirilen, ayrımcılığa maruz kalan bütün kimliklerin hak mücadelesine destek olmaya gayret ediyorum. Devletin azınlıkları hedef göstermesi, nefret söylemleri nefret suçlarına zemin hazırlıyor. Esas sorun ötekileştirmek. Mesela Cumhurbaşkanı sadece hizmet ettiği siyasi partinin üyelerinin ve oy veren kitlelerin cumhurbaşkanı değil ki. Hepimizin cumhurbaşkanı. Bizi hedef göstermesi pek anlaşılır değil. Bu genel seçimlerde de bir talihsizlik oldu ve oyumu kullanamadım. Ama kullansaydım CHP’ye verecektim. Nüfus Müdürlüğü benim kaydımı silmiş, benim yerime başka birini kaydetmişler İtiraz ettim ama oyumu kullanamadım. Nişantaşı’nda kısa süre önce kapı numaraları değiştiği için böyle bir sorun olduğunu ifade ettiler.”
“Bizim son iki yıldır düzenlediğimiz güzellik yarışması ve defile aslında birer sosyal sorumluluk projesidir. Bu organizasyonlar eğlence amaçlı düzenleniyor olabilir ancak bu etkinliklerden elde edilen geliri ihtiyacı olan kurumlara bağış yapıyoruz. Adımızı duyurmak adına da çok önemli etkinlikler olduğuna inanıyorum. Gazetelerin üçüncü sayfalarında kendimizi görmek istemiyoruz artık. Bu arada geçtiğimiz günlerde yapılan Trans Güzellik Yarışması’na katılan bizim kızlar Miss Turkey yarışmasına katılan kızlardan kat kat daha güzeller.”
“Herkesin içinden geldiği gibi yaşamasından yanayım. Evet, hiçbir şey kolay olmuyor ama gerçekten savaşmak gerekiyor. Her savaşın galibi siz oluyorsunuz sonunda. Eğer bir şey uğruna savaş veriyorsanız mutlaka kazanını siz oluyorsunuz sonunda. Umutlar tükenmeyecek. Umutlar tükendiği zaman zaten her şey bitiyor. Her zaman hayaller kurmak umutları tüketmemek, her zaman yeni bir hedef belirlemek gerekiyor. Umut devam ettikçe yaşam sürüyor. Genç arkadaşlara tavsiyem hiçbir şeyi abartmadan içlerinden geldiği gibi yaşasınlar. Bulundukları çevreye uyum sağlayarak, dejenere olmadan. Her şeyin bir oluru, bir çizgisi var. ‘Tamam, biz buyuz’ demek dejenerasyon demek değil. Saygı bekliyorsak eğer ilk önce çevremize saygı göstermeliyiz. Ama kendi benliğimizden de ödün vermeden. Ben mesela yaşamım boyunca kendi benliğimden ödün vermedim. Bana biri bir şey mi dedi duymadım. Biri bana işaret mi etti görmedim. Kendi yaşam çizgimi belirledim ve o doğrultuda ilerledim. Tabii ki mutluluklar, mutsuzluklar oldu. Şanslarım oldu, şansızlıklarım oldu. Ama hayat herkes için zor. Çok arkadaşlarımı nefrete kurban verdim bu süreçte. Kötü alışkanlıklardan uzak dursunlar. Eğitimlerine devam etsinler. Bilgi bir insanın en büyük hazinesidir. Bizim medenileşmemiz gerekiyor. Yeni nesil bambaşka geliyor ve bu yeni nesilden çok umutluyum.”