Birleşmiş Milletler (BM) İşkence Özel Raportörü Nils Melzer, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın bütün işkence iddialarının araştırıldığı açıklamalarına karşın, Türkiye’de yaptığı incelemelerin ardından işkenceye karşı adli müdahalenin yetersiz olduğunu ve iddiaların takip edilmediğini belirtti ve “Türk makamlarını acil kapsamlı ve tarafsız soruşturma başlatmaya çağırıyorum” dedi. BM İnsan Hakları Uzmanı ve İşkence Özel Raportörü Nils Melzer, darbe girişiminin ardından insan hakları örgütlerinin sıklıkla dile getirdiği işkence iddialarına yönelik ilk bulgularını paylaştı.
Cumhuriyet'ten Duygu Güvenç'in haberine göre, Ankara’da resmi temaslarının yanı sıra Silivri, Sincan ve Diyarbakır Cezaevleri ile Şanlıurfa ve İstanbul Esenler karakollarını ziyaret ettiğini belirten Melzer hazırladığı raporu BM Konseyi’ne sunacak. BM’nin işkence ve insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele konusundaki özel raportörü yıllar sonra Türkiye’de incelemelerde bulundu. Türkiye’nin yasal mevzuatının işkenceyle mücadele için yeterli olduğunu ancak yeterince mücadele edilmediğini belirten Melzer, incelemelerinin ardından “Türk hükümetinin işkenceye karşı ‘sıfır tolerans’ politikasına bağlı kalmasını istiyorum” dedi.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye’nin işkenceyle mücadele kapsamında uyguladığı politikaları değerlendiren Melzer, hükümetin “uyguladığı politikalarla cezasızlığa yardım eden gerçekler arasında bir kopukluk” olduğu sonucuna ulaştı. OHAL dönemine ilişkin eleştirilerde de bulunan Mezer, “Gözaltı süresini yargı denetimi olmadan 30 güne çıkaran ve 5 güne kadar avukatları ile görüşmesine izin vermeyen KHK’ler endişe verici. OHAL tek başına kötü muameleye yol açıyor diyemem ama varolan korku ortamı kötü muameleye meydan verebilir” dedi. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın özel bir ekip kurarak medya ve kendilerine iletilen bütün işkence iddialarının araştırıldığını defalarca vurgulamasına karşın BM raportörü Melzer, yeterli müdahalenin yapılmadığını savundu.
Ankara, Diyarbakır ve İstanbul’da cezaevlerinde de incelemelerde bulunan BM raportörü, “Tutuklama tesisleri amacına uygun inşa edilmiş ve genelde iyi donanımlı. Ancak ziyaret edilen tesislerin çoğunlu gerçek kapasitelerinin yüzde 125 ila 200’den fazla oranında doluydu” dedi. Darbe girişimi sonrasında tutuklanan binlerce kişi ile birlikte cezaevlerinde sağlık hizmetinin yeterli düzeyde olmadığını belirten BM uzmanı, kendisine iletilen şikâyetlerde sürekli çıplak üst aramasının da yer aldığını açıkladı.
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks de, Güney Doğu’da teröre karşı düzenlenen operasyonlarla ilgili yayınladığı memorandumda Ağustos 2015’te başlayan sokağa çıkma yasaklarının (SÇY) yasal dayanağının olmadığını söyledi.
Komiser, Türkiye’de yasal sisteme göre sokağa çıkma yasağının OHAL veya sıkıyönetim altında ilan edilebileceğini belirtirken, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM), Mehmet Girasun ve Ömer Elçi’nin “yasak kaldırılsın” başvurularına verdiği ret kararının yasaklara meşruiyet sağlamadığını vurguladı. Sokağa çıkma yasaklarından 1,6 milyon kişinin etkilendiğini, 355 bin kişinin yerinden edildiğini belirten ve sonuçta 3 bin 566 teröristin etkisiz hale getirildiğini anımsatan Muiznieks, Sur örneğini vererek, öldürülen bir PKK'lı için 440 kişinin yerinden edildiğine dikkat çekti.
Türkiye’nin uluslararası yükümlülüklerine de uyarak, hukukun üstünlüğü ve insan hakları standartlarına uyması gerektiğini, orantılı olması gerektiğini ve bunların demokratik toplum için vazgeçilmez olduğunu belirten Muiznieks, “Türkiye’nin insan hakları ihlalleriyle ilgili ciddi bir geçmişi var ki bunlar; AİHM tarafından da 1990’larda Güneydoğu’da ciddi ihlaller olarak kabul edilmiştir” saptamasına yer verdi. Muiznieks sokağa çıkma yasağı nedeniyle yaşanan hak ihlalleri ve bölgedeki durumla ilgili şu saptamalara yer verdi:
-Ağustos’tan bu yana ucu açık, 24 saat süren yasaklar çok ciddi insan hakları ihlallerine neden oldu.
-Güvenlik güçleri tarafından yapıldığı iddia edilen insan hakları ihlaleri çok ciddi ve tutarlı. Bu iddialar dünyayla iletişimi kesilmiş ve tamamen yetkililerin kontrolünde olan bölgeyle ilgili olduğuna göre, ikna edici bir şekilde bunların temelsiz olduğunu kanıtlamak Türk yetkililerin görevidir.
-Türk yetkililer ne insan hakları ihlalleriyle ilgili durumun zorunlu ciddiyetini ele aldı ne de olaylara ışık tutacak, operasyonlar sırasında hayatını kaybedenlerle ilgili cezai soruşturma yürüttü. Öncelik, birkaç olay dışında güvenlik güçlerinin kovuşturmasına güvence veya kalkan olmaktı. Ne yazık ki bu durum Türkiye’nin uluslararası sorumluluklarını yerine getirmediğini gösterir.
-Güneydoğu’da Ağustos 2015’ten bu yana terörle mücadele operasyonlarıyla çok büyük bir nüfusun birçok insan hakkı ihlal edilmiştir.
-Öncelikle kamuoyu önünde yetkililer hatalarını ve insan hakları ihlallerini kabul etmelis. Bunu daha sonra, zarar gören insanlar için maddi ve manevi zararları tazmin edecek çabalar izlemeli çünkü terörizmden ve terörle mücadele operasyonlarının etkilerinden onları korumakta Türk devleti başarısız olmuştur. Operasyonlardan 1,6 milyon insan etkilendiğini 355 bin kişinin yerinden edildiğini belirten ve sonuçta 3 bin 566 teröristin etkisiz hale getirildiğini anımsatan Muiznieks, İçişleri Bakanlığı’nın Ekim 2016 itibariyle paylaştığı sayılara da işaret ederek 873 teröristin öldürüldüğünü, 196’sının yaralandığını, 718’inin teslim olduğunu; jandarma bölgelerinde ise bu sayıların sırasıyla 358, 19 ve 721 olduğunu belirtti. Bu sayılar ışığında operasyonların orantısız olduğunu ise şöyle aktardı: “Mesela Sur ile ilgili resmi rakamlara göre 22 bin kişi, etkisiz hale getirilen 50 terörist için yerinden edildi; oran 1’e 440. ”
Muznieks’in raporundaki diğer önemli değerlendirmeler şöyle:
-Diyarbakır Valisi, Sur’da 2 bin 100 paket gıda ve 11 bin somun ekmek dağıtıldığını söyledi ancak kesintisiz devam eden SÇY sırasında bölgede 2 bin sivilin bulunduğu düşünülüyor. Operasyon bölgelerinde 39 milyon TL mali yardım, 39 bin 340 gıda paketi, 11 000 somun ekmek, 9750 battaniye, 1 kamyon kıyafet ve 3 bin kişiye iş sağladı.
-Bölgede 115 bin 422 çocuk başka okullara transfer edildi; 12 bin 524’ü telafi eğitimi aldı.
-Cizre, Silopi, İdil, Sur, Nusaybin Yüksekova’daki 590 bin 83 olan nüfusun 280 bin 500’ü yerlerinden edildi
-Diyarbakır Valisine göre, Sur’daki sivil nüfusun yüzde 95’i, bölgeyi operasyonların bitiminde terk etti.
-STK’ne yönelik yetkililerinin tutumu da dikkate alınmalı. STK’ların görüşme yapmasının önlediğine dair çok sayıda iddia vardır.
-Cizre’de ölenlerin sayısı tartışmalı. Güvenlik güçlerinin tank ve havan topu kullandığı iddiaları da var. Cizre’de bodrum katında ölenlerin sayısı ile ilgili tahminler 130 ile 189 arasında.
-Yaşama hakkı ve kişinin güvenliği, özel ve aile hayatı, toplanma özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, din özgürlüğü, bilgi alma ve verme hakkı, mülkiyetin korunması, eğitim hakkı, işkence ve kötü muamelenin önlenmesi, yaşam hakkı, vücut bütünlüğü.