BM Raportörü: 15 Temmuz sonrası yaygın işkence tanıklığı var

BM Raportörü: 15 Temmuz sonrası yaygın işkence tanıklığı var

Birleşmiş Milletler (BM) İşkence Raportörü Nils Melzer, Türkiye'deki incelemeleri sonrası ön raporunu yayımladı.

Nils Melzer, 15 Temmuz'daki darbe girişimini izleyen gün ve haftalarda Türkiye'de yaygın işkence ve kötü muamele olduğu izlenimini aldıklarını söyledi.

Melzer, buna karşılık işkence ve kötü muamelenin halen sürdüğüne dair şikayet almadıklarını kaydetti.

BM İşkence Raportörü, işkence ve kötü muamelenin çeşitli kaygılarla resmen bildirilmemesini "önemli bir sorun" olarak tespit etti.

Raportör Melzer, daha önce işkence ve kötü muamele ile mücadelede başarılı olabildiğini göstermiş olan Türkiye hükümetinden, "sıfır tolerans" politikasını hayata geçirmesini ve tüm şikayetleri titizlikle soruşturmasını istedi.

Melzer bu doğrultuda hükümeti "özellikle her düzeydeki devlet görevlilerine, kendilerinden, bütün işkence ve kötü muamele iddialarını bildirmeleri, soruşturmaları ve sorumluları adalet önüne çıkarmalarının beklendiğini net bir şekilde anlatmaya" çağırdı,

BM yetkilisi ayrıca nezarethane ve cezaevleriyle ilgili yetersizliklere dikkat çekti.

Gözaltında işkence iddiaları: 'Yüreğimin en pis yerine yazdım'

27 Kasım-2 Aralık tarihleri arasında Ankara, Diyarbakır, Şanlıurfa ve İstanbul'da incelemelerde bulunan BM Raportörü; Dışişleri, Adalet ve İçişleri Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Ankara ve Diyarbakır Başsavcılıkları, Adli Tıp Kurumu yetkililerinin yanısıra; hak savunucuları, avukatlar, doktorlar, bağımsız örgütler, diplomatlar ve bizzat tutuklu ya da gözaltında tutulan kişilerle görüştü.

Melzer, bir adli tıp uzmanıyla birlikte Sincan, Diyarbakır, ve İstanbul'da bazı cezaevleri ve polis nezarethanelerini ziyaret etti, kadın, erkek ve çocuk yaşta tutuklu ve zanlılarla konuştu.

BM raportörüne göre, Türkiye'de işkence ve kötü muameleyi önlemeye yetecek kurumsal ve yasal çerçeve mevcut.

Türkiye'de görüştüğü bütün yetkililerin işkence konusunda"sıfır tolerans" politikasını savunduğunu söyleyen Melzer, "Hiçbir yetkili işkence ve kötü muamele konusundaki mutlak uluslararası yasağa karşı çıkmadı ve buna istisnalar olabileceğini ima etmedi" diyor.

Ancak Melzer, "Görüşmelerimde yasal ve kurumsal çerçeve ile uygulama arasında ciddi farklılıklar yaşandığına dair çok sayıda iddia da dile getirildi" diyor.

Bunun birçok sebebi olabileceğini kaydeden Melzer şu faktörleri sıralıyor:

Hükümetin 15 temmuz darbe girişimine karşı aldığı çok kapsamlı önlemler, toplumun geniş kesimlerinde bir korku ve güvensizlik havası yaratarak, sadece tutuklananlar ve aileleri değil sivil toplum örgütleri, hukukçular ve doktorları bile hükümeti ve yetkilileri eleştiren süreçler başlatmaktan alıkoyuyor.

Melzer'e göre bazı yeni yasa ve kararnameler de, işkence ve kötü muameleye müsait ortamlar yaratıyor. Bunlar arasında 30 gün yargı önüne çıkarılmadan gözaltı, 5 gün avukatla görüşme yasağı, "terör zanlılarının" avukatlarıyla görüşmelerinin dinlenmesi ve Güneydoğu'da "terörle mücadele operasyonlarına" katılan güvenlik güçlerine cezai soruşturma muafiyeti getirilmesi var.

Binlerce yargıç ve savcının ve diğer yetkilinin görevden alınması şikayetlerin zamanında incelenememesine neden oluyor.

Melzer'in ön raporuna göre, "FETÖ diye ifade edilen Gülen hareketi" ile ilişkili olduğundan kuşkulanılarak gözaltına alınan ya da tutuklanan kişilerle ve avukatlarıyla yaptığı görüşmelerde kayıt altına alınan tanıklıklar, "darbe girişimini izleyen günler ve haftalarda işkence ve diğer kötü muamele biçimlerinin yaygın olduğuna" işaret ediyor.

Bu ihlallerin, özellikle gözaltına alınma sırasında ve gözaltında gerçekleştiğini kaydeden Melzer, birlikte götürdüğü adli tıp uzmanının görüşülen kişileri muayene ettiğini ve bazılarında anlatılan olaylarla tutarlı fiziki izlerin tespit edildiğini de aktarıyor.

Fakat BM raportörü ilk dönemin ardından kötü muamelenin ortadan kalkmış göründüğünü, yer yer sözlü tehditler dışında şu anda devam etmekte olan işkence ve kötü muamele şikayeti almadıklarını söylüyor.

Raportörün en önemli tespitlerinden biri bu dönemde işkence ve kötü muameleye maruz kaldıklarını söyleyenlerin çoğunun "kendilerine ya da ailelerine zarar verebileceği korkusuyla ve savcılar ve yargının bağımsızlığına duyulan güvensizlik nedeniyle şikayette bulunmadıkları" yönünde. Bu yüzden muhtemelen resmi başvuruların sayısının, gerçek şikayetlerin çok çok altında olduğuna dikkat çekiyor.

Melzer, "PKK sempatizanı ya da mensubu olduğu kuşkusuyla gözaltına alınan kadın ve erkeklerden çok sayıda işkence ve kötü muamele tanıklığı aldık" diyor.

Raportör, tanıklıklarda kolluk güçlerinin bunu itiraf ya da pişmanlığa zorlamak için yaptığı iddiasının çokça dile getirildiğini ayrıca bir çok kişinin başkalarından işkence altında alınmış ifadelerle gözaltına alınıp tutuklandıklarını anlattığını aktarıyor.

Bu bölgede de şu an devam eden bir işkence şikayeti almadıklarını ama bir kısım tutuklunun bilhassa nakil ve görüş günlerinde çıplak arama, taciz, aşağılayıcı muamele gördüklerini anlattığını kaydediyor.

Cezaevlerinde koşulların ve altyapının genel olarak "kabul edilebilir" bir düzeyde olduğunu kaydeden BM raportörü, buna karşılık Silivri 9 numaralı kampüsü örneğinde olduğu gibi bir kısmında tutuklu sayısının kapasiteyi yüzde 200'lere varan düzeyde aştığına dikkat çekiyor.

Polis nezarethanelerinde ise OHAL kararnameleri kapsamında insanların 30 gün tutulabildiğini hatırlanan Melzer, "Bu yerler insanların 48 saatten uzun tutulabilmesine uygun değil" diyerek mahremiyet, temiz hava ve güneş yokluğu, kalabalık, sürekli parlak ışık, kalabalıktan kaynaklanan sorunları öne çıkarıyor.