Boğaziçi Üniversitesi’nde direnişin 40. haftasında akademisyenleri eylemlerine devam etti. Üniversitedeki direnişin 185. gününde akademisyenler bir araya gelerek rektörlük binasına sırtlarını döndüler ve eski rektör Melih Bulu'nun ardından rektörlüğe atanan Naci İnci'yi protesto ettiler.
Akademisyenler, nöbetlerinin ardından güz dönemi derslerinin başlaması nedeniyle açıklama yaptı. Üniversitede son 10 aydır yaşanan hukuksuzluklara dikkat çekilen açıklamada "Ya kendi bağımsız düşüncesini inşa etmekten aciz, umutsuz genç kuşaklara razı olacağız, ya da ülkemize ve içinde yaşadığımız dünyaya daha demokratik, daha eşitlikçi ve daha nitelikli bir gelecek hazırlayabilecek özgür ve özgüven sahibi gençler yetiştireceğiz. Hangisini seçeceğimiz konusunda bizim bir kuşkumuz yok" denildi.
Akademisyenlerin açıklaması şöyle:
"Boğaziçi Üniversitesi’ne 1 Ocak 2021’de bir gece yarısı kararnamesiyle rektör atanmasının üzerinden 10 ay geçti. Atanan rektör, yine yukarıdan verilen bir kararla görevden alınınca, yerine akademisyenlerin % 95’inin reddettiği rektör yardımcısı atandı. YÖK'e resmi başvurularını yapmış olan 17 rektör adayımızın hiçbiri görüşmeye dahi çağrılmadı. Kurum bileşenlerinin görüşlerinin bir defa daha hiçe sayıldığı, tek bir merciin kararıyla tepeden inme bir atama gerçekleştirilmiş oldu. Naci İnci, üniversiteye ve akademik özgürlüklere o güne kadar verilmiş olan hasarları katlayarak arttırmaya namzet olduğunu hiç vakit kaybetmeden gösterdi.
Bugün, yeni dönemin başladığı bu 6 Ekim günü, Boğaziçi Üniversitesi hiç olmadığı kadar büyük bir tehdit altında. Üniversitemizin bulunduğu mekanla ilgili sit kararı bir gecede kaldırıldı. Ne öğretim üyelerinin, ne öğrencilerin, ne de kampüsün geleceği güvenli ellerde. Rektörlük, üniversiteyi var eden tüm ilkeleri ve işleyiş usullerini alt üst ediyor. Üniversite yönetilemiyor, var olan kurullar işletilmiyor; ortak akıl üretilmiyor; üniversitenin eğitim ve araştırma kalitesi, çoğulcu ve demokratik kültürü darbe üstüne darbe alıyor.
Liste fevkalade uzun olmasına rağmen, vekalet döneminin başından itibaren yeni atanan rektörün üniversiteye verdiği hasarlardan en önemlilerini burada tekrar hatırlatmakta fayda var:
-Kurumumuzun tarihinde hiç görülmemiş bir şekilde bir hocamız görevden alındı.
-Çok değerli üç hocamızın dersleri engellendi.
-Seçilmiş enstitü müdürlerimiz ve seçilmiş dekanlarımız atanmadı.
-Kamera, demir kapı, dikenli tel ve ek özel güvenliğe kaynak bulunurken, kaynak yok bahanesiyle Cinsel Tacizi Önleme, Eğitim ve Destek Koordinatörlüğü sorumlumuzun görevine son verildi.
-Kurumumuzun onlarca yıldır oturmuş toplantı, gündem, oylama, tutanak gibi usul ve kuralları defalarca çiğnendi, mükerrer oy kullanıldı, senato ve üniversite yönetim kurulu üyelerine saygısızlık yapıldı.
-Kampüs içinde ve çevresinde makinalı tüfekli polis, TOMA ve sivil polis varlığına son verilmedi.
- COVID şartlarına rağmen en iyi eğitim ve araştırma nasıl sürdürülebilir konusuna odaklanmak yerine, sonbahar dönemi yüz yüze ders programı düzenlemesi son dakikaya bırakıldı; senato ve öğretim üyelerinin ikaz ve önerileri dikkate alınmayarak öğrenciler ve öğretim üyeleri mağdur edildi.
Bir kamu üniversitesi olan Boğaziçi, kıt kaynaklarına rağmen, Türkiye’nin dört bir yanından gelen parlak ve azimli öğrencilere dünya standartlarında eğitim olanağı sağlıyor ve sağlamayı sürdürecek. Farklılıkların korkmadan bir arada var olabildiği, çatışmacı değil uzlaşmacı bir kültürün hakim olduğu, sorgulamaktan, yaratıcılıktan ve ufuk genişletmekten endişe duymayan genç kuşakların yetiştiği bir kurum olmaya devam edecek. Boğaziçi’nin; başına buyruk yöneticiliğin değil, demokratik ve bilimsel ilkelere sadakatle şeffaflık ve katılımcılığın, yani yönetişimin, özendirildiği bir üniversite olduğunu özellikle bu hafta boyunca hep birlikte yeniden vurgulayacağız.
Boğaziçi Üniversitesi’ne reva görülen muamele, daha önce de Türkiye'deki pek çok kurum ve köklü kurumsal yapıların yok edilmesine, kadroların iktidara yakın kişiler ile doldurulmasına yol açmıştır. Boğaziçi bu talan siyasetine maruz kalan ilk yer değildir. Ancak bugün Boğaziçi, Türkiye’deki üniversiteler arasında, bilimsel aklın, özgür bilim ortamının, çoğulcu, katılımcı bir üniversite ve toplum idealinin hüküm sürebildiği nadir yerlerden biridir. Bu nedenle, mücadelemiz, tüm kamu üniversiteleri ve dolayısıyla Türkiye kamusu içindir. Ve yine bu nedenle, Boğaziçi’nde verilen mücadele, Türkiye'deki üniversitelerin de kaderini etkileyecektir. Bu mücadele, hem fikirlerin hem de bilginin özgürce üretildiği ve paylaşıldığı üniversite kavramının yok edilmesine karşı verilen bir mücadeledir.
Ya kendi bağımsız düşüncesini inşa etmekten aciz, umutsuz genç kuşaklara razı olacağız, ya da ülkemize ve içinde yaşadığımız dünyaya daha demokratik, daha eşitlikçi ve daha nitelikli bir gelecek hazırlayabilecek özgür ve özgüven sahibi gençler yetiştireceğiz. Hangisini seçeceğimiz konusunda bizim bir kuşkumuz yok.
Ülkemiz kamuoyunu da yanımızda olmaya çağırıyor ve 'bundan sonrası hepimizde' diyoruz."