Efe Beşler*
...İnsan bu resimleri görünce sormadan edemiyor? Nereye ve nasıl gittiler? Bu topraklarda onlara da yer yok muydu diye içten içe sorguladım bu fotoğrafları görünce. Tarihin ağır bir yükü olduğunu hissediyor bu fotoğraflara bakınca...
Marianna Hovhannisyan’ın küratörlüğünü yaptığı 6 Nisan’da Salt Galata’da açılan “Boş Alanlar” sergisini gezme fırsatı buldum. Sergi, American Board of Commissioners for Foreign Missions (ABCFM) arşivi ile Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye’deki Protestan misyonerlik faaliyetlerini mercek altına almakta ve Amerikalı misyonerlerle Osmanlı İmparatorluğu ve sonrasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ndeki Protestan cemaatlerin (Ermeniler ve Rumlar) günlük yaşamından kesitler sunan görsel ve yazılı materyallerden oluşuyor. Özellikle 1915’de yaşanan Felaket’in izlerini sürebilmek mümkün. Prof. Manissadjian’ın 1918’de tamamladığı bu çalışma, Maurice Blanchot’nun ifadesiyle bir “felaket anlatısı”. Ermenice, Rumca ve Türkçe’nin kullanıldığı sergi geçmişimize de ayna oluyor.
Arşivlerden çıkan cemaatler arası yazışmaları, fotoğrafları, haritaları görebilirsiniz. Ayrıca Amerikan misyonerlik faaliyetlerinin sonucunda Merzifon’da kurulan Anadolu Koleji müzesinin çok ilginç eski doğa bilimleri koleksiyonunu da hayretle inceleyebilirsiniz.
Ben bu sergiyi gezerken, özellikle misyonerlik faaliyetlerinin belirtildiği harita önünde uzun bir süre düşündüm. Kabaca şu anki Türkiye sınırlarının güneyinde ve doğusunda kalan bölgede misyonerlik faaliyetleri oldukça yoğunmuş. Esasında aynı zamanda Ermenilerin de ağırlıklı yaşadığı bölgeler. Bu haritayı görünce tarih beni 1915’e götürüyor. Büyük Felaket’in olması ile Anadolu, yani bizler tüm bu hazineyi kaybetmiş olduğumuzu acı bir şekilde anlıyoruz.
Tabii ki, insan bu resimleri görünce sormadan edemiyor? Nereye ve nasıl gittiler? Bu topraklarda onlara da yer yok muydu diye içten içe sorguladım bu fotoğrafları görünce. Tarihin ağır bir yükü olduğunu hissediyor bu fotoğraflara bakınca. Önyargılardan kurtularak ve onlar “misyonerdi” demeden sormak gerekiyor galiba. Acaba tarihimizi, tarihi ne kadar biliyoruz diye soruyorum kendi kendime. Ne kadar ve ne kadarı anlatıldı bizlere tarihin? İşte bu resme bakarken aklımdan düşünceler geçiyor.
O tarihlerde Avrupa’daki bilimsel gelişmelerin de hızlanmasıyla misyoner okullarında da bir hareketlilik olduğu anlaşılıyor. Yüzlerine bakınca çok mutlu ve güvende oldukları hissiyatı oluşturdu bende. Yeni bir şey bulmanın heyecanı ile arkadaşlığın, dostluğun o günlerde de capcanlı olduğunu yaşattı bana. Bir şeyler buldular mı bilemiyorum. Ama bir süre sonra kaybedeceklerini biliyorum…
*Bu yazı Sanatatak'ta yayınlanmıştır, devamını okumak için tıklayın