IŞIL ÖZ / T24 Popular Science yılın en başarılı 10 genç bilim insanı listesine Boston Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapan Yardımcı Doçent Doktor Hatice Altuğ’u da ekledi. 1978’de Burdur'un Karamalı ilçesinde doğan Dr. Altuğ, çocuk yaştayken sayısal yeteneklerinin öne çıkmasında, arkadaşlarına göre farklı mesleklere yönelmesinde her ikisi de eğitimci olan anne ve babasının etkili olduğunu söylüyor. İlkokula yeni başladığında hangi mesleği seçeceğini sorduklarında doçent ve profesör olacağını söylediğini, “iyi ama ne profesörü olacaksın?” diye sorduklarında, çok anlayamadığı için biraz zorlansa da yanıtları arasında füze, uçak matematik gibi o zaman kendisine ilginç gelen şeyler olduğunu hatırlıyor. Küçük yaşlarda ilgisini en çok neyin çektiğini merak ediyorum... “Elektriği anlamak” diyor ve ekliyor: “Elektiriği anlamak için onu elimle tutmamın gerektiğini düşündüğüm için de prizlerin, lambaların ve fişlerin etrafında çokça dolaşmış ve bir kaç kere elektiriğe çarpılma tehlikesi geçirmiştim. Tabii büyüdükçe elektiriği anlamak için elimle tutmak yerine onu devreler kurup kullanmanın daha akıllıca olduğu fark ettim. Fen ağırlıklı konulara ve deneylere olan ilgimden dolayı da hem ilkokulda hem de lisede fen ve matematik derslerinde başarılıydım. Boş zamanlarda hoşuma giden şeyler arasında ansiklopediden Einstein gibi adını sıkça duyduğum bilim adamlarının hayatını ve bazı önemli deneylerin tarihçesini okumak vardı. Mesela “atom'un yapısını” açıklayan deneyler çok ilgimi çekmiş ve uzun süre onun hakkında düşünüp başka nasıl olabilirdi; diye düşünmüştüm. Ortaokul ve liseyi 1996’da Antalya Anadolu Lisesi’nde bitirdim. O yıllarımda öğrenmeye başladığım elekromagnetik dalgalar, yerçekimi kuvvetleri kanunları gibi konular o kadar hoşuma gitmişti ki öğretmenlerime devamlı sorular soruyordum. Her ne kadar bazıları cevaplamak için uğraştıysa, çoğu zaman aldığım cevaplar arasında “bunlar müfredat dışı” ya da “bunlardan sorumlu değilsiniz” gibi şeyler vardı.” İyi ki yılmamışsınız… Aksine, bu kadar merak ediyorsam ve deneyler yapmak istiyorsam o zaman fizik okumalıyım diye düşünüp, üniversite sınavında ilk tercih olarak Bilkent Üniversitesi Fizik Bölümü’ne tam burs alarak girdim. Sonra? Bilkent’ten 2000 yılında dereceyle mezun oldum, sonra Stanford Üniversitesi’nde Stanford’un kendisinden tam burs olarak “Uygulamalı Fizik” bölümünde doktoraya başladım. Doktoram sırasında yeni lazer sistemleri ve optik aletler üzerinde çalıştım. “Kuantum fiziği”nin bazı prensiplerini “nanocavity” kullanarak elde ettiğinizi hatırlıyorum... Boston Üniversitesi’nde de nanotechnology alanında çalışıyorsunuz değil mi? Evet, özellikle nano-boyutlardaki metal yapıları kullanarak ışığı kontrol etmeye ve bu kontrolü kullanarak da yeni optik aletler yapmaya çalışıyoruz. Son çalışmalarım özellikle optik ile çalışan nano-sensor'ler üzerine. Bu sensörler biyolojik (virüs ve protein gibi) ve kimyasal (çeşitli gaz veya solüsyon gibi) yapıların varlığını ve miktarını hassas bir şekilde belirlemek için. Boston’a geldiğimden bu yana, yani yaklaşık 5 yıldır, böyle bio-ağırlıklı projeler üzerinde çalışıyorum. Geçen yıl geliştirdiğiniz, portatif, düşük maliyetli vücutta hastalık taşıyan virüsleri tespit edebilecek alet ile dikkat çektiniz... Tehlikeli virüsleri tespit, gelişmekte olan ülkelerde yaygın hastalıkların belirlenmesi ve havaalanları gibi yerlerde potansiyel terörist tehditlerin değerlendirilmesi için bu alet çalışması devam ediyor ve hatta daha da genişliyor. Çünkü, insanların her an her yere kolaylıkla gidip seyahat ettiği global dünyada virüs gibi hastalıkların salgına dönüşmeden erken tespiti önemli. Şu anda bu virüsleri tanımlamak için gerekli teknoloji yok mu? Var ama, biyolojik örnek alma, bu örneğin laboratuara ulaşması (genellikle buzdolabında), geniş numune hazırlama ve uzun analiz süreleri gerekiyor. Bizim üzerinde çalıştığımız alet ile küçük bir örnek alarak, çok az bir hazırlıkla bir laboratuar ya da ulaşım ihtiyacı olmadan maliyet düşecek.
Elle taşınabilir, düşük maliyetli, kullanımı kolay bir tanı aracı kamu sağlık çalışanlarının işlerini kolaylaştıracak. Ayrıca, bu alet diğer virüsleri tespit etmek için modifiye edilebilir. Proje üzerinde birlikte çalıştığınız isimler kimler? Boston Üniversitesi’ndeki ekibimle çalıştım (ekip elemanları Min Huang, Alp Artar, Ahmet Ali Yanık, Arif Engin Çetin, Serap Aksu, Ronen Adato, Dordaneh Etezadi, Mustafa Türkmen). Aynı zamanda Boston Üniversitesi Tıp Fakültesi kampüsünde de işbirliği yaptığım bir grup var (John Connor, kendisi mikrobiyolog) Bir Türk kızı olarak böyle güzel başarılara imza atmış olmak nasıl bir duygu? Tabii ki konferanslara ve konuşmalara gittiğim zaman “Türk” olduğumu ve “Türkiye’de büyüyüp yetiştiğimi belirtmek benim için gurur veren bir durum. Mesleğimde maalesef kadınların sayısı çok az. Mesela Türkiye'de lisans eğitimi sırasında sınıftaki tek kız bendim. Amerika'da da fizik konularında kadınlarla karşılaşmak çok yaygın değil. Ama bunu değiştirmek için uğraşıyoruz. Mesela IEEE’de ‘Women in Engineering’ diye bir organizasyon var, ben de IEEE Photonics Society’yi temsil ediyorum. Türkçemizde çok güzel bir söz vardır, “ağaç yaşken eğilir...” Biz de genç yaştaki kız çocuklarına ulaşıp onları bilime, mühendisliğe ve teknolojiye yöneltmeye çalışıyoruz. Gelecekten umutluyum...