Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ümit Boyner, Avrupa Birliği’ni içine kapanarak bölgesindeki etkisinin giderek azaldığına dikkat çekti. Boyner, “AB’nin yumuşak gücü de, bölgedeki etkisi de kuşkusuz azalacak, istikrarsız bir çevrenin ve rekabetçi bir dünya ekonomisinin karşısında önemini yitirebilecektir. Bu yüzden AB Türkiye ile ileriye dönük işbirliğini derhal güçlendirmelidir diye düşünüyoruz” dedi.
Ümit Boyner, Fransa ile Türkiye arasındaki karşılıklı kültürel, entelektüel ve ekonomik etkileşimi artırmak amacıyla kurulan Institut du Bosphore Semineri’nde konuştu.
Boyner, Ortadoğu’da yaşanan karşılıklara ve Avrupa Birliği’ndeki ekonomik krize vurgu yaparak, Türkiye’nin ekonomik büyüme, siyasal istikrar ve demokrasiyi biraraya getirmeye çalışmalarına dikkat çekti.
TÜSİAD Başkanı, Avrupa Birliği’nin ekonomik krizden kurtulması için ekonomik kültür reformuna ve daha yenilikçi, esnek ve verimli bir sisteme ihtiyaç duyduğunu söyledi. Boyner, “Bugün Euro Bölgesi’ndeki borç sorununun ekonomik olduğu kadar siyasal bir nitelik de taşıdığını biliyoruz. Ekonomik gelişmeler Avrupa’nın daha derine inen bir birliğe ve daha etkin bir yönetişime ihtiyaç duyduğunu gösteriyor” dedi.
“Euro’ya güven duyulmasını sağlayacak tek etken bu siyasal kararlılıktır” diyen Boyner, Fransa’nın krizden çıkış için gösterdiği kurumsal yeniden yapılanma sürecine ivme kazandırmasını memnuniyetle karşıladıklarını dile getirdi.
Boyner, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik sürecine dikkat çekerek, “Tökezleyen üyelik sürecinin yarattığı olumsuz duygularla başa çıkmanın yollarını bulmamız gerekiyor” uyarısında bulundu.
Türk iş dünyası için Avrupa Birliği üyeliğinin öncelikli konu olduğunu söyleyen Boyner, “Ticaret, yatırım, turizm, teknoloji, sosyal programlar, imalat sanayi, hizmet sektörü ve günlük hayat standartlarımız açısından AB bir ağırlık merkezidir” dedi. Boyner sözlerini şöyle sürdürdü:
“AB politikaları ve düzenlemeleri Türkiye’de zaten büyük ölçüde benimsenmiş ve uygulanmakta olduğuna göre, AB’nin dışında kalmak demek uygulamakta olduğumuz politikaların karar mekanizmasının dışında kalmak demektir. AB’nin politika üretme sisteminin bir parçası olmamak Türkiye’nin çıkarlarına uygun değildir.”
Boyner, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olması yolunda iki önkoşulun olduğunu dile getirdi. Türkiye’nin demokratik ve ekonomik kriterleri yerine getirmesi uyarısında bulunan Boyner, Avrupa Birliği’nin de Türkiye’nin üyeliğini benimseyerek, yapacağı katkıyı akılcı bir vizyonla benimsemesi gerektiğini söyledi. Boyner, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyesi olmasıyla, birliğin gücünün ve ekonomik rekabetin artacağını dile getirdi.
“AB Türkiye ile ileriye dönük işbirliğini derhal güçlendirmeli” diyerek Avrupa Birliği’ne uyarıda bulunan Boyner sözlerini şöyle sürdürdü:
“AB, yumuşak gücündeki ve çekiciliğindeki aşınma üzerine kafa yormalıdır. Genişlemeyi ve ortak politikalar geliştirecek eşgüdümü başaramayan, içine kapanan bir AB’nin yumuşak gücü de, bölgedeki etkisi de kuşkusuz azalacak, istikrarsız bir çevrenin ve rekabetçi bir dünya ekonomisinin karşısında önemini yitirebilecektir.”
Avrupa Birliği’nin ekonomik krizden çıkması için üye ülkelerin bütçe ve maliye dayanışması içinde olması gerektiğine dikkat çeken Boyner, Almanya ve Fransa’ya da uyarılarda bulundu.
Boyner, Almanya’nın birliğe üye ülkeler arasındaki dayanışmayı pekiştirmesi gerektiğini söyleyerek “güney ekonomileri ise istikrar yönünden üzerlerine düşeni yapmalı, böylece AB’nin ABD ve yükselen Çin karşısında daha rekabetçi hale gelmesini ve dünya politikasındaki yumuşak gücünü korumasını sağlamalıdır” dedi.
Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy dönemi politikalarını eleştiren Boyner, Francois Hollande döneminde, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği müzakerelerinin engellenmemesi gerektiğini dile getirdi. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin her iki tarafın çıkarına olduğunu savunan Boyner, “Bu Haziran ayında AB üyesi 16 ülkenin dışişleri bakanının Türkiye’nin AB’ye katılım sürecine yeni bir ivme kazandırılmasının her iki tarafın da çıkarına olduğuna dair umut verici ortak açıklamasına Fransa Dışişleri Bakanı’nın katılmamış olmasını ciddi bir eksiklik olarak değerlendiriyoruz” diyerek eleştirdi.
Avrupa Birliği’nin 2012 Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmesine de değinen Boyner şunları söyledi:
“2012 yılı Nobel barış ödülünün AB’ye verilmiş olması AB’nin bugünkü tıkanışına yol açan son dönem ufuksuzluğundan dolayı değil, yüzyıllar boyunca çıkar çatışmaları yüzünden savaşlarla harap olmuş bir kıtayı bir barış adası haline getiren ileri görüşlü perspektiften dolayıdır. Ayrıca ülke ve bölgeler arasında yaratılan sosyal uyum ve uzlaşının da etkisi göz ardı edilemez. Nobel’in AB’ye veriliş gerekçesi, Birliğin önümüzdeki dönemki politikalarına yön verici olmalıdır.”
Türkiye’nin Orta doğu ve Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerinin Avrupa Birliği için de bir avantaj olacağına dikkat çeken Boyner, “Türkiye, Avrasya ülkeleriyle ekonomik bağlarını güçlendirdiği ölçüde, AB ile ilişkilerinde daha kuvvetli bir hale geliyor” dedi. Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerinin ön plana çıktığı dönemlerde bölgesinde daha etkili olduğunu savunan Boyner, “Türkiye’nin bölgesinde yükselen siyasal ve ekonomik profilinin AB çıpasından bağımsız okunması son derece isabetsiz bir bakış olacaktır” dedi.