Boyner: Birinci ligde olmak için proje üretiyoruz

Boyner: Birinci ligde olmak için proje üretiyoruz

TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, sadece üyelerinin parasal çıkarlarını koruyan bir dernek olmadıklarını belirterek, “Biz tüm toplum için çalışıp, Türkiye’nin her açıdan birinci ligde olmasını arzu ediyoruz. Aksi halde 100 farklı konuda çalışma yapıyor olmazdık” dedi.

Demet cengiz Bilgin'in Hürriyet'teki haberine göre; Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, toplumsal çıkarlar yerine sermayenin çıkarlarını gözettikleri eleştirilerine karşı çıkarak, “Bilakis bunun tam tersi. Bize özellikle hoşa gitmeyen şeyler söylediğimizde, ‘Neden ekonominin dışındaki konulara giriyorsunuz’ diyorlar. Üyeleri patronlar, yöneticiler ama TÜSİAD sadece onların parasal çıkarlarını korumak için kurulmuş bir dernek olsaydı şu anda 100 farklı konuda çalışma yapıyor olmazdı” dedi.

Patronlar kulübü bir yafta

Toplumsal çıkarların da uzun vadeli bakılması gereken konular olduğunu kaydeden Boyner, şunları söyledi:

“Türkiye’de hukuk istikrarı yoksa, demokratikleşme süreci devam etmezse, ekonomik kazanımların sürekli olması, toplum katmanlarına yayılması imkansız. Mesele kısa vadeli ekonomik çıkarlar değil. Bu nedenle TÜSİAD, AB sürecinin çok arkasında oldu. Patronlar kulübü de bir yafta ama ondan da gocunmamak lazım. Biz neticede bir işveren temsil örgütüyüz.”

Üyeliği tüzük belirler

Ümit Boyner, TÜSİAD’ın, Türkiye’nin ‘yaşam standartları, hukuk ve demokraside birinci ligde bir ülke olmasını arzu eden değerler bütününe sahip olduğunu’ belirterek, üyelerinin de bu değerleri paylaşan girişimcilerden oluştuğunu ifade etti. Boyner, “TÜSİAD’ı bu şekilde tanımlamak yeterlidir” dedi. Kimi işadamlarının üye olarak kabul edinmediğinden yakınmasına ilişkin ise Boyner şu cevabı verdi: “Ekonomiye katkıları, istihdam boyutu, kayıtlı ekonomide yer alması, iş etiğine sahip olması gibi tüzüğümüzün bazı öngörüleri var. Bunun dışında hiçbir kriter söz konusu değildir. Dolayısıyla da çeşitlilik arz eden bir üye kompozisyonumuz var.”

Ümit Boyner, Türkiye’de sermayenin renginin değiştiğine ilişkin iddialara da katılmadığını hatırlatarak şöyle konuştu: “Sermaye evrensel bir olgudur. Sermayenin rengi, dini, dili falan yoktur. İstanbul-Anadolu ayrımını da doğru bulmuyorum. Bizim Türkiye’nin her yerinden yeterli üyemiz var. Şu anda İstanbul sermayesi olarak görünen pek çok şirketin temeli Anadolu’da atılmış. Katma değerin önemli bölümü Marmara Bölgesi’nde yaratılıyor. Dolayısıyla üyelerimizin büyük bölümünün bu bölgeden olmasından daha doğal bir şey olamaz. Sermaye tabana yayıldı; bu önemli bir gelişme, zira sermaye de evriliyor. Küçük ve orta ölçekli işletmelerin büyümenin artan bir parçası olması sürdürülebilir büyüme için şart. Sermayeyi temsil ettiğini söyleyen başka derneklerin olması olumlu.

Sermaye ayrımcılığı yoktur

Esas olan kayıt dışıyla mücadele, şeffaflık ve hesap verebilirlik. Aslında iş dünyası kendi içinde bu ayrımlara bakmaksızın entegre olmuş. Hal böyleyken bu tür ayrımlar temelsiz bir siyasi analiz niteliğinde. İstanbul sermayesi, Anadolu sermayesi ayrımı yoktur, hepimiz kayıt dışı ve Türkiye’de gelir dağılımındaki bölgesel eşitsizlikle mücadele etmeliyiz.”

Reformlar kararlılıkla sürerse Türkiye sığınaklı liman olur

TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, dünyanın daha önce hiç yaşamadığı bir dönemi yaşadığını belirterek, “Paradigmalar değişiyor. Ekonomik kurallar çalışmıyor. Her kafadan bir ses çıkıyor. Alınan önlemler ya az ya geç oluyor” yorumunu yaptı. ‘Genişlemeci para politikaları mı, sıkı maliye politikaları mı daha doğru’ diye uzun süre tartışıldığını da hatırlatan Boyner sözlerini şöyle sürdürdü: “İkisinin de tek başına yeterli olmadığı ortaya çıktı. Amerika, AB ve gelişmekte olan ülkelere bakınca önümüzde ciddi riskler duruyor. ABD enflasyon yaratamıyor, tüketici güveni düşük. AB’de Euro bölgesi krizine İngiltere de eklendi. Çin’de beklendiği gibi yumuşak iniş olmama riski var.”

Türkiye’deki ithalata dayalı büyümenin cari açık problemi yarattığını söyleyen Ümit Boyner, “Dış dünyadaki bu yavaşlama ister istemez düşük büyümeli bir dönemi yönetmemizi gerektiriyor. Düşük büyüme sürecinde şüphesiz ki, mikro yapısal reformlara kararlılıkla devam edilmesi gerekiyor. Hükümet tarafında oluşturulan Sanayi Stratejisi Belgesi ve son teşvik paketi düşük büyüme sürecinin yönetilmesi için son derece olumlu adımlar. Bu nedenledir ki özellikle bu reform süreci devam ettikçe Türkiye nispeten daha sığınaklı bir liman olacaktır” dedi.

Hedef olmak işin doğasında var

TÜSİAD Başkanlığında 2.5 yılı geride bırakan Ümit Boyner, “Son 5 ayıma girdim. TÜSİAD başkanlığı bir fırsatın ötesinde bir şeref niteliğinde. Çok ufuk açıcı. Hem farkındalığım arttı hem de bilgim.Hayatımın en önemli dönemi” dedi. TÜSİAD başkanlığının ateşten bir gömlek olduğu cümlesinin klişe olduğunu da kaydeden Boyner şöyle devam etti:  “Siyasilerle fikir ayrılığına düştüğünüz zaman hedef haline gelebiliyorsunuz. Bu kolay değil ama işin doğasında var. Biz siyaset yapmıyoruz ama siyasilerin fikrine zıt bir şey söylediğinizde, karşı çıkmaları da onların işi. Çok da içselleştirmiyorum. Türkiye gibi ciddi değişim yaşayan bir toplumda fikir ayrılıkları olması son derece doğal. Çoğulculuğun bir gereği bu. Ama çoğulculuğu içine sindirmek de kolay değil. Biz oraya gelemedik maalesef. Yaklaşıyoruz ama yeniden sorguluyoruz. Tek tip insan yaratma, sorgulamama gibi alışkanlıklarımız var. “

Nüfus artışı tehdit yaratır

Çok dayanışmacı bir toplum olduğumuz için yüksek işsizlik oranlarının sorun yaratmadığını söyleyen TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, “Hem aile hem çevre olarak destek mekanizmaları devreye giriyor. Bu Türkiye’nin yumuşak güçlerinden bir tanesi. Ama Türkiye’de katı hale gelmiş bir işsizlik sorunu var. Türkiye her yıl yüzde 6 büyümeli ki mevcut işsizlik oranı artmasın” dedi. Boyner, 3 çoçuk söyleminin bir tehdit oluşturup oluşturmadığı konusunda ise şunları söyledi:

“Yaşlanan ülkelerde işgücüne katılım azaldığı için sıkıntı var ama Türkiye’de böyle bir sorun yok. 2040 yılına kadar Türkiye’de işgücü arzı artmaya devam edecek. Biz bu işgücünü nasıl eğiteceğimiz ve nasıl iş alanı sağlayabileceğimize odaklanmalıyız. Eğitimde kalite, vasıf uyumsuzluğu gibi bu temel sorunları halletmezsek nüfusu artırmanın faydası olmaz. Tam tersi kendimize tehdit unsuru yaratmış oluruz. Genç nüfus yüksek becerilere sahip ise büyük bir avantaj.”