Brad Pitt: Angelina beni deli eder!

Brad Pitt: Angelina beni deli eder!

Angelina Jolie Pitt’in  yönettiği “ Hayatın Kıyısında”da oynayan Brad Pitt, eşi Jolie için “Tüm ağır işleri o yaptı” dedi.

Filmden bahsederken ilişkilerine hakkında da konuşan Pitt, “ Angie her zaman güneş gözlüklerini ters bırakır ve bu beni deli eder!” dedi.

Habertürk’ten Deniz Egeli’nin Brad Pitt ile yaptığı söyleşi şöyle:

Evli iki oyuncunun birlikte film çekmesine hatta yapımcı, yönetmen ve senarist olarak ortak yapımlara imza atmasına pek alışkın değiliz. “Hayatın Kıyısında” filmi için size ilham veren neydi?

John Cassavetes ve Gena Rowlands gibi sanatçıların evliliğinin sahip olduğu özgürlükten ilham aldık. Onlar bize birlikte dürüst işler yapmak için mega stüdyo makinesinden bağımsız olmanın ne kadar heyecan verici bir şey olabileceğini gösterdiler. 

 

Bu filmde yapımcı da sizsiniz…

 

Birlikte çalışmak ve aile ilişkimizi sette hiçbir gerçek baskı olmadan yaşamak istedik. Çocuklarımızın da bizimle birlikte olması, ortalıkta koşuşturması güzeldi. Hepimiz için çok keyifli oldu.

 

Bu filmde ilham perisini yeniden bulmaya çalışan bir yazarı canlandırıyorsunuz. Roland, evliliğini kurtarmak için eşiyle birlikte Fransa’nın güneyindeki küçük bir sahil oteline gidiyor.

 

 Evet, bu evlilikten, onların ilişkisinden bahsetmeden Roland’dan bahsedemezsiniz. Çünkü ilişkilerinin kötüye gitmesinden çok etkileniyor. Artık yazamama sebebi, bu. Filmde her evlilikte yaşanabilecek özel bir dönem anlatılıyor, ilişkileri bu dönemden ya daha güçlü çıkacak ya da toptan çökecek.

Uğraştıkları sorunlara rağmen Vanessa ve Roland’ın birbirlerine hâlâ derin bir sevgi beslediklerini görebiliyoruz.

Angie’nin yazdıklarının güzelliği, inceliğinde saklı. Burada büyük olaylar anlatılmıyor aslında. Birlikte güzel bir geçmişi olan bu çiftin hayatındaki küçük ayrıntılarla ilgili... Ve evet, o küçük anın bu kadar çok konuşulmasını seviyorum.

Küçük anlardan devam edersek, Roland her zaman Vanessa’nın masaya bıraktığı güneş gözlüklerini düzeltiyor. Bu onun karakteri için simgesel bir şey mi?

Kesinlikle! Karısı için hâlâ mücadele ettiğini kanıtlıyor. Gerçek hayattaki ilişkimizden gelen bir şey bu aslında. Angie her zaman güneş gözlüklerini ters bırakır ve bu beni deli eder! Bu yüzden hep gözlüklerini düzeltme ihtiyacı duyarım. Ama filmdeki anlamını soruyorsanız, Roland’ın Vanessa’ya değer verdiğini, hâlâ onun için mücadele edebileceğini söyleyen bir simge bu.

Eşiniz Angelina Jolie geçen hafta HT Cumartesi’de yayınlanan röportajımızda, “Bu film Brad için bir armağandı. 70’leri çok sever” dedi. 70’ler Roland’ı ne şekilde etkiledi?

Emin değilim. Ama sanırım Angie’nin o dönemi seçmesinde benim etkim olmuştur. 70’leri çok sevdiğimi biliyor. Modern bir film değil bu, öyle sayılamayacak kadar sıra dışı bir durumu anlatıyor, bu yüzden çalışırken deneysel takılmamıza da olanak verdi.

Roland, yani canlandırdığınız karakter neler yaşıyor?

Evliliği için mücadele ediyor. Hayatının bir sonraki döneminde neler yaşayacağını çözmeye ve sevgisini kurtarmaya çalışıyor. Herkesin yaşayabileceği türden sıradanlıklara ve hayatı boyunca yaşadığı o kaçınılmaz kedere karşı çıkıyor. Tehlikeyi savuşturmayı deniyor.

Filmde çiftle daha ilk karşılaşmamızda bir kavşakta olduklarını ve farklı şekillerde acı çektiklerini anlıyoruz. Roland acısıyla nasıl başa çıkıyor?

Herkes kederle farklı şekilde başa çıkar. Ama biri yüzeyde daha büyük bir acı çekiyorsa bu diğer kişiye kendi acısını keşfetmesi için yeterince zaman vermez. Örneğin bir ilişkide biri bir şeye kızmışsa diğeri genelde denge görevini görür. Vanessa’nın acısı öyle derin ki ne kendi ne de Roland bu derin acıyı anlayabiliyor.

Roland’a paha biçilmez öğütler veren barmen Michael gibi karakterler hikâyeye bu anda giriyor...

Yaşlı barmen karakteri, kederi hayatın bir parçası olarak kabullenme bilgeliğine sahip. Biliyorsunuz Angie farklı farklı çiftleri yazdı. Bizim çiftimiz, sonraki aşamanın ne olduğunu bilmiyor. Filmde gelecekleri açık ve heyecan verici olan yeni evli bir çift de var; balayındalar... Ama aynı zamanda karılarını kaybetmiş iki erkek de var. Onlar kederlerini kabul edebilecek hayat tecrübesine sahipler.

Yeni evliler Lea ve François ile tanışmak Vanessa ve Roland’ı nasıl etkiliyor? Eşiniz Angelina etkilediğini söylüyor hatta “Brad’le benim canlandırdığım karakterlerin kaybettiği her şeye ayna tutuyorlar” diyor.

Bence bu karşılaşma Roland’ı Vanessa’ya oranla daha az etkiliyor. Vanessa’ya artık sahip olamayacağı bir şeyi hatırlatıyor. Bu da başa çıkmayı mutlaka öğrenmesi gereken bir şey. 

Genç çifti canlandıran Fransız oyuncular Mélanie Laurent ile Melvil Poupaud rolün hakkını verebildi mi sizce?

İkisi de kesinlikle çok hoş! Angie’nin, bu çifti ele alma biçiminden çok etkilendim. Yüzeysel de durabilirlerdi... Angie filmdeki tüm çiftlere gerçek bir ağırlık kazandırdı ve ister kısa ister uzun olsun bir geçmişe sahip olmalarını sağladı. Böylece ben de hepsine inandım. Bunda oyuncuların performansı da etkili hiç şüphesiz.

Barmen ile bu küçük otelin sahibini Niels Arestrup ve Richard Bohringer gibi iki efsane oyuncu canlandırdığı için şanslıydınız...

Evet, sinemanın krallarıyla çalıştığımızı hissettik. İkisi de sanatlarıyla ilgili büyük bir kavrayışa sahip, aynı zamanda inanılmaz sert ve çok güzel oyuncular. Niels, birlikte çalışılması müthiş bir adam ve çok nadir gördüğüm bir yoğunluğa, güzelliğe sahip. Richard’ın da gözlerinden apaçık fışkıran bir sıcaklığı ve inandırıcılığı var.

“Bay ve Bayan Smith”ten 10 yıl sonra tekrar karınızın karşısında çalışmak sizin için nasıldı?

Gerçekten çok doğaldı. Geçmişe dönersek birlikte yaptığımız işi çok seviyorum. Yaşlandıkça Angie’nin benim için ne kadar önemli olduğunu fark ediyorum ve geçmişimizi korumaya, geleceği bunun üzerine inşa etmeye çalışıyorum. Aslında zor olmadı, çünkü sete gittiğimizde zaten otomatik olarak birbirimizle bağ kurabiliyoruz. Ne de olsa o benim karım...

Hadi biraz karınızı çekiştirelim. O sizin için “Brad’i oyuncu olarak her zaman çok sevmişimdir, rollerine yaklaşımı her zaman çok ilginç geliyor” demişti. Siz onu yönetmen olarak nasıl buldunuz?

Angie gerçekten kararlı biri, inanılmaz içgüdüleri var. Bu film, işlemesi zor filmlerden. İçinde izleyicileri heyecanlandıracak patlamalar, araba takipleri yok. Bu yüzden her şey çok ince bir çizgide ilerliyor. Ben çok iyi yönetmenlerle çalıştım ve sonuçta oyuncu olarak ihtiyacım olan tek şey, iyi ellerde olduğumu bilmek. Karımda bunun olduğunu biliyorum, gerçekten öyle hissettim.

“Hayatın Kıyısında” güç algılanan bir film, zaten eleştiriler de bu yönde oldu. İkiniz de böyle bir film yapmamıştınız daha önce...

Bu doğru. Çünkü çok Avrupai bir ritmi var. 

Bir bölümünü de Fransa’da çektiniz! Hatta Fransızca ders aldınız...

Ben hep Fransızca konuşmak istemişimdir. Belki de bu yüzden bu konuda benden daha iyi olan Angie, dile daha fazla odaklanmamı sağlamak için o replikleri yazdı.

Malta’daki Gozo Adası’nda film çekme deneyimi nasıldı?

Oldukça sıra dışıydı. Bu güzel koyda çalışmamıza izin verdiği için Malta Hükümeti’ne teşekkür ederim. Yerli halk da bize karşı çok nazikti! 

Sonuç güzel. Jolie’nin doğal ışık kullanımını beğendiği ve “duygusal” olarak nitelediği görüntü yönetmeni Christian Berger işinizi nasıl kolaylaştırdı?

Christian olağanüstü bir keşifti. Onunla daha önce çalışmamıştım ve ışıklandırma sisteminin eşsiz olduğunu kabul etmem gerek. Mekânı ışıklarla doldurmuyor, her şeye uzaktan bakmayı tercih ediyor. Onun sayesinde gündüzün ve güneşin batışının güzelliğini hissettim.

 Yapımcı olmaktan keyif aldınız mı, nasıl bir deneyimdi sizin için?

Yapımcılıktan çok keyif aldım, çünkü yanımda hemen hemen her şeyi halleden Angie vardı, tüm ağır işleri o yaptı.

Hayat gibi filmde de mizah var. Bu da dramı dengelemeye yardım ediyor ve daha gerçekçi kılıyor.

Yine söyleyeceğim: “İşte bu benim karım!” Filmin kurgusunu da yapması, gerçekten dengeleyici bir hareketti. Açıkçası muhteşem bir iş çıkardığını düşünüyorum.