Brexit süreci tıkandı. Şimdi gündemde erken seçim var.
Brexit anlaşmasını İngiltere Parlamentosu'nun alt kanadı Avam Kamarası'ndan geçiremeyen Başbakan Boris Johnson, 31 Ekim'de "ne olursa olsun Avrupa Birliği'nden çıkıyoruz"; "Ölürüm de, sürenin uzatılmasını AB'den talep etmem" diyordu. Bu vaatlerini yerine getiremedi ve bir erteleme için AB'ye başvurdu. AB de süreyi Ocak sonuna kadar uzattı.
Brexit anlaşmasının, bu meclisten geçmeyeceği ve bir erken seçime gidebilmek için gereken üçte ikilik çoğunluğun yokluğu kesinleşince hükümet Avrupa Birliği'nden Çıkış anlaşmasını geri çekti ve Noel'den önce, 12 Aralık'ta gerçekleşecek bir erken seçime olanak verecek salt çoğunluğa dayanan bir yasa tasarısını Salı günü Parlamento'ya sundu.
Başbakan Boris Johnson defalarca 31 Ekim'de İngiltere'nin AB'den ayrılacağını söylese de, Brüksel'den yeni bir uzatma talep etmek durumunda kaldı.Anlaşmasız Brexit seçeneği masadan kaldırıldığı için İşçi Partisi erken seçim teklifini destekleyeceğini açıkladı.
Ancak Johnson hükümeti bu yasayı, hızla, herhangi bir ekleme yapılmasına olanak vermeden geçirmek istiyordu. Bunu da başaramadı.
Yasa taslağı, 16 ve 17 yaşındakilere, ülkede yerleşik AB vatandaşlarına oy hakkı verebilecek, seçimleri 9 Aralık'a çekebilecek biçimde eklemelerin yapılması olasılığına açıldı.
Ancak, seçimlerin sonuçlarını muhalefet partilerinden yana etkileyebilecek bu eklemeler yasanın nihai haline giremedi ve seçim tarihi 12 Aralık olarak kesinleşti.
Böylece ülkenin gündeminde, daha doğrusu medyada, Meclis'te ardı arkası kesilmeyen, Brexit oylamalarını yorumlama çabalarının yerini, bir erken seçime ve bunun olası sonuçlarına ilişkin tartışmalar almaya başladı.
Avam Kamarası 420'ye karşı 20 oyla, erken seçimlerin 12 Aralık'ta düzenlenmesini öngören tasarıyı kabul etti.Bir ülkede, Brexit gibi, ülkenin tümünü ve genç kuşağın geleceğini etkileyecek tarihsel bir değişimin, toplumsal çalkantılara yol açmadan, sağlıklı bir biçimde gerçekleşebilmesi için, siyasi yelpazeyi oluşturan kümeler arasında belli bir dizilişin ve mutabakatın gerçekleşmesi gerekir.
Bugün Brexit sürecinde gelinen noktada, tam aksi, yönde gelişmeler yaşanıyor. Siyasi yelpazedeki değişik düzeylerde kümeleşmeler kendi içlerinde bölünüyor, iç tutarlılıklarını kaybediyorlardı.
Birleşik Karalık'ı oluşturan İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda parçalarını bir arada tutan düzenin çözülme riski giderek artıyordu.
Birçok kez yapılan oylamalardan bu Meclis'te, anlaşmalı ya da anlaşmasız herhangi bir tür Brexit için ve bu tıkanıklığı açacak yeni bir halk oylaması kararı için çoğunluğun olmadığı, yalnızca Meclis üyeleri arasında değil halkın bilincinde de kesinleşti.
Bu sırada, Muhafazakâr partiden kimi temsilciler kendi partilerine karşı duruş sergilerken, İşçi Partisi'nden kimi temsilciler, parti çizgisini terk ederek Muhafazakâr Parti'nin Brexit anlaşmasının görüşülmeye başlamasından yana oy verdiler.
Bir grup, Muhafazakâr Parti'den, bir grup da İşçi Partisi'nden ayrıldı. Ayrılanların bir kısmı bağımsız kaldı bir kısmı Liberal Demokrat Parti'ye katıldı. Böylece Meclis aritmetiği iyice karmaşıklaştı.
Erken seçim gündeme gelirken anlaşıldı ki, Muhafazakâr Parti ve İşçi Partisi içinde bu konuda bir bölünme söz konusuydu.
Muhafazakâr Parti'de bir grup, Brexit'i gerçekleşmeden sandığa gitmekten koruyordu. İşçi Partisi'nden bir grup ise kamuoyu yoklamalarına bakarak (Muhafazakar Parti 14 puan önde görünüyordu) bir erken seçimde başarılı olamayacaklarına, halk oylaması seçeneğine öncelik verilmesi gerektiğine inanıyordu.
Hafta sonunda gelen haberler yeni bir halk oylamasından ve AB'de kalmaktan yana grupların oluşturduğu "Halkın Oyu Kampanyası" adlı örgütlenmede de bir bölünmenin gündeme geldiğini gösteriyordu.
Bu bölünme ve parçalanma eğilimleri, hem Brexit sürecindeki tıkanmayı, toplumdaki kutuplaşmayı yansıtıyor, hem de kutuplaşmayı daha derinleştiriyor.
AB'de kalmaktan yana olan ya da Brexit'e oy vermeyen, hükümetin Brexit politikalarına direnen milletvekillerine yönelik nefret, hakaret mesajlarında, hatta ölüm tehditlerindeki, "Jonson'un "ihanet", işbirlikçi", "teslimiyet" gibi 'savaşkan' ifadelerinin de katkısıyla, belirgin artışın da gösterdiği gibi siyasetin dili giderek daha da sertleşiyor.
Brexit'in etkisiyle, Birleşik Krallık'ın dayandığı "toplumsal mutabakat" giderek aşınıyor.
Brexit'in çıkmaza girmesinin bir sonucu da kendini, Birleşik Krallık'ı oluşturan parçalar arasındaki bağların kopma noktasına doğru gerilmeye başlamasında gösteriyor.
Pazartesi günü, Financial Times'dan Gideon Rachman "Brexit'in bir fiyaskoyla sonuçlanması, ülkenin Sovyetler Birliği'nin çöküşünü anımsatacak biçimde parçalanmasını ve derin ekonomik şok gibi olayları tetikler. O zaman da İngiliz milliyetçileri, hiç şüphesiz bu gelişmelerden Avrupa Birliği'ni sorumlu tutarlar" diyordu.
İskoçya Ulusal Partisi, Brexit sürecinde tüm taleplerinin İngiltere hükümeti tarafından göz ardı edilmiş olmasından, son anlaşmada da Kuzey İrlanda karşında, ekonomik rekabet açısından dezavantajlı bir konuma itilmiş olmaktan yakınıyor.
İskoçya Ulusal Partisi temsilcileri, daha şimdiden Brexit olsun olmasın, Avrupa Birliği'nde kalmaya kararlı olduklarını, İskoç seçmenin yüzde 64'ünün AB'de kalmaktan yana oy verdiğini, İskoçya'da Muhafazakar Parti'nin 12 Aralık erken seçimlerinde süpürülmesinden sonra, Birleşik Krallık'tan ayrılmak için halk oylamasını yeniden gündeme getireceğini ısrarla vurguluyor.
Kuzey İrlanda'da, İngiltere yanlısı muhafazakâr Protestan, Demokratik Birlik Partisi, Boris Johnson'u geçen yıl verdiği "Kuzey ve Güney arasında katı/fiziki bir sınır, Kuzey'in İngiltere ile ilişkilerinin yapısında bir değişiklik asla olmayacak" sözünden dönmekle suçluyor ve halen var olan Brexit anlaşmasına sert biçimde karşı çıkıyor.
İrlanda Cumhuriyeti ile birleşmekten yana olan Cumhuriyetçi Katolik partiler de bu katı sınır ve denetimlere karşılar. "Geçici IRA" adlı silahlı bir gizli örgüt yeni sınıra şiddetle karşı koyacağını açıkladı. Kısacası İrlanda barışı çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıya.
Muhafazakâr Parti hükümetinin bizzat kendisinin yaptırdığı araştırmalar Brexit'in ülke ekonomisini, sağlık sistemini olumsuz yönde etkileyeceğini, anlaşmasız bir Brexit'in ekonomik büyüme oranlarında belirgin bir gerilemeye yol açacağını gösteriyordu. Bu öngörüler gerçekleşirse, ülkedeki kutuplaşmanın, siyasi gruplar arasında karşılıklı suçlamaların, yabancı düşmanlığının hızla artacağı, siyasi düzenin sarsılacağı kolaylıkla söylenebilir.
İşçi Partisi'nin lideri Jeremy Corbyn, AB ile yeni bir Brexit anlaşması müzakere etmeyi ve bu anlaşmayı daha sonra halkoylamasına sunmayı vadediyor.Son günlerde gündeme oturan erken seçim tartışmalarında, birçok gözlemci Birleşik Krallık seçmeninin bugüne kadar hiç görmediği sertlikte bir seçim süreci yaşamak zorunda kalacağını düşünüyordu.
Gerçekten de seçim ortamı, birbirlerini otoriter, yalancı, aşırı solcu, sosyalist, Marksist, iş birlikçi, teslimiyetçi gibi sert ifadelerle suçlayan, Muhafazakar Parti ile İşçi Partisi arasında kıran kırana geçecek.
Her iki partinin de sonuna kadar ve çok etkin biçimde kullanacağı sosyal medya ortamı, "fake" hatta "deep fake" haberler, dedikodular, siyasal kültürel gerginlikleri, daha da körükleyecek.
Geleneksel seçmen tabanları, hem kalmaktan hem de çıkmaktan yana olanları barındıran Muhafazakar Parti ve İşçi Partisi'nin bir taraftan aşırı sağcı Brexit Partisi, diğer taraftan AB'de kalmaktan ve yeni bir halk oylamasından yana Liberal Demokrat Parti tarafından sıkıştırılacak olması, seçim kampanyalarının gergin ve sert geçmesine katkıda bulunacak.
Seçimlerin olası sonuçlarını şimdiden öngörmek olanaklı değil ancak, en son kamuoyu yoklaması, Muhafazakâr Parti'nin seçim sürecine İşçi Partisi'nden 10 puan önde girdiğini gösteriyor. Bu, Muhafazakâr partinin, Mecliste 58 temsilcili bir çoğunluk elde etmesi anlamına geliyor. Ancak 2017'de, zamanın Başbakanı Theresa May seçim kampanyasına 16 puan önde başlamış, sonunda parlamentodaki çoğunluğunu kaybetmişti.
Başbakan Boris Johnson, 12 Aralık'ta halefi Theresa May'in 2017'deki seçimlerde aldığı yüzde 42'lik oy oranını aşmayı hedefliyor.Theresa May seçmen karşısında tutuk bir siyasetçiydi, bir "Corbyn dalgası" hızla yükseliyordu. Bu kez durum farklı. Johnson bir karizmaya, nükteli ve etkin konuşma becerisine, muhafazakar seçmen, orta yaş grubu hatta geleneksel işçi sınıfı içinde de önemli desteğe sahip bir politikacı.
Buna karşılık "Corbyn dalgası" geçtiğimiz yıl boyunca, muhafazakâr medyanın sistemli olarak gündemde tuttuğu Yahudi düşmanlığı, aşırı sol, Marksist sosyalist suçlamaları altında önemli ölçüde zayıflamış görünüyor.
Yine de, Corbyn'in çok deneyimli bir kampanyacı olduğunu, Partinin çevresindeki, Momentum, gibi destek gruplarının ve yayınların sosyal medyayı kullanma, kapı kapı dolaşarak seçmeni harekete geçirme becerilerini anımsayarak, İşçi Partisi'nin yüzde 10'luk farkı kapatabileceği söylenebilir.
Ne ki kamuoyu yoklamaları bu kez seçimlerin, Corbyn ve İşçi Partisi'nin politikalarının en belirgin ve etkin olduğu ekonomik sorunlar, Ulusal Sağlık Hizmetleri gibi konuların değil, esas olarak, Brexit sorununun üzerinde yaşanacağını gösteriyor.
Bilindiği gibi burası, Muhafazakâr Parti'nin, Liberal Demokratların aksine, İşçi Partisi'nin politikalarının en güçlü, en belirgin olduğu alan değil.