İngiltere Parlamentosu geçen hafta hararetli ve ülkenin kaderi açısından kritik önem taşıyan oturumlara sahne oldu.
Ana muhalefet İşçi Partisi, diğer muhalefet partileri ve iktidardaki Muhafazakar Parti'nin içindeki rahatsızlar hükümeti, Brexit için belirlenmiş olan 31 Ekim tarihinde bir anlaşma sağlanamayacaksa Avrupa Birliği'nden "uzatma" istemeye zorlayan teklifi yasalaştırmayı başardılar.
Haziran ayında Brexit konusunda mutlaka bir anlaşma sağlayacağını vadederek Muhafazakar Parti liderliğini alan Boris Johnson geçen hafta yalnızca başbakanlığının ilk oylamalarını kaybetmekle kalmadı, partisinin zaten dışardan destek ile bile 1 sandalye olan çoğunluğunu da kaybetti.
Anlaşmasız bir Brexit'in reddedilmesi için hükümete karşı oy kullanan kimisi geçmişte partinin önemli mevkilerinde bulunmuş 21 Muhafazakar milletvekilinin parti grubundan ihraç edilmesi ve yapılacak bir seçimde partinin adayı olamayacaklarının bildirilmesi başbakanın kardeşi Jo Johnson'un ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Amber Rudd'ın hükümetten istifalarını getirdi.
Hükümetin güvenilirliği ve bir anlaşma sağlama konusundaki niyeti kendi milletvekilleri tarafından bile sorgulanır oldu.
Muhafazakar Parti'nin İskoçya parlamentosundaki popüler lideri Ruth Davidson ise zaten daha hafta başında hükümeti eleştirerek görevinden ayrılmıştı.
Bunlar yetmiyormuş gibi, muhalefetin baskısıyla AB'den ek süre istemeye gitmek yerine ölmeyi tercih edeceğini söyleyen Başbakan Johnson, 15 Ekim'de erken seçime gitme teklifini de Parlamento'dan geçiremedi.
Şimdi Parlamento Boris Johnson'un muhalefet tarafından şiddetle protesto edilen kararıyla 5 haftalık bir araya girdi.
Bu, hükümete 3 yıl önce bir referandumla başlayan Brexit sürecinde AB ile bir anlaşma müzakere etmek ve İngiltere parlamentosundan geçirmek için belirlenen 31 Ekim tarihine kadar sadece iki hafta süre kalması demek.
Bu süre içinde neler olabilir? Boris Johnson'un önündeki seçenekler neler?
Bu imkansız değil. İngiltere hükümeti hala birincil hedefinin bu olduğunu söylüyor.
Daha önce Theresa May tarafından müzakere edilen anlaşmanın reddedilmesinde rol oynayan konuların başında Kuzey İrlanda ile İrlanda Cumhuriyeti arasındaki sınırda Brexit sonrasında ne tür bir rejim uygulanacağı var. Bu konu hala çözümlenmiş değil.
Başbakan Johnson bu konuda şimdiye kadar İrlanda'nın güneyi ve kuzeyi arasında sınırların bir süre Brexit'ten etkilenmemesi yani açık tutulması yönündeki AB koşulunun kabul edilemez olduğunu söylüyordu.
Ama BBC siyaset yorumcusu Laura Kuenssberg'e göre kulislerde gerek AB gerekse İrlanda Cumhuriyeti'nin şart koştuğu bir tür "backstop" yani arka kapı çözümünün bulunabileceği, buna paralel olarak Kuzey İrlanda'daki bölgesel parlamentonun yetkilerinin genişletilebileceği söylentileri var.
Bu İngiltere'nin AB'den ayrılmasından sonra Kuzey İrlanda ile İrlanda Cumhuriyeti arasındaki sınırın başka düzenlemeler üzerinde anlaşılana kadar açık kalması anlamına geliyor. Böylece hem İrlanda adasının artık içiçe geçmiş ekonomisinin zarar görmeyeceği, hem AB üyesi İrlanda'nın çıkarlarının gözetilmiş olacağı hem de açık sınırların önemli rol oynadığı Kuzey İrlanda barış anlaşmasının tehlikeye atılmamış olacağı söyleniyor.
İrlanda Cumhuriyeti Başbakanı Leo Varadkar da bu hafta Johnson ile yaptığı görüşme sırasında henüz "backstop düzenlemesi"ne alternatif bir teklif duymadıklarını bu konuyu çözmeyen bir anlaşmayı kabul edemeyeceklerini açıkça ifade etti.
Buna Muhafakar Parti'yi dışardan destekleyen Kuzey İrlanda'nın sağ partisi Demokratik Birlik (DUP) milletvekilleri şiddetle karşı çıkıyor. Fakat, zaten çoğunluğunu kaybeden Başbakan Johnson, muhalefetten destek geleceğini umarak bu yola gidebilir.
Hızla bu tür bir anlaşma taslağının hazırlanması ihtimali hala var ama bu taslağın Theresa May tarafından müzakere edilip Parlamento'da üç kez reddedilen anlaşmadan çok farklı olmayacağını kestirmek zor değil.
Böyle bir durumda Parlamento Ekim ortasında açılacağına ve AB zirvesi 17-18 Ekim tarihlerinde yapılacağına göre 31 Ekim'e kadar kalan iki hafta süre içinde Parlamento desteği sağlanabilir mi?
Brexit sürecinin sürüncemede kalmasının kamuoyunda yol açtığı tepkiler etkili oluyor ve gerek İşçi Partisi gerekse Muhafazakar Parti'den bazı milletvekilleri May anlaşması bir kez daha sunulursa bu kez kabul oyu kullanabileceklerini söylüyor.
Fakat bu tutumun ne kadar ağır basacağını şimdiden kestirmek mümkün değil.
Başbakanlık şu ana kadar ne kadar memnun olmasa da hükümetin yasalara uyacağını söyledi.
Fakat teorik olarak da olsa Başbakan'ın hala Parlamento'yu dinlememesi mümkün.
Başbakan Johnson geçen hafta AB'den uzatma istemektense "bir çukurun dibinde ölüp kalırım daha iyi" demişti.
Her ne kadar abartılı bir ifade denebilirse de, bu sözlerden sonra uzatma istememek için her şeyi deneyeceği söylenebilir.
Koyu Brexitçi Muhafazakar bazı milletvekilleri Boris Johnson'un muhalefetin geçirdiği yasayı 31 Ekim'e kadar uygulamaması için "yirmiye yakın" yol sayabileceklerini söylüyorlar. Hükümetin çoğunluğunu yitirmiş olması da bu yolları çeşitlendiriyor. Ama yine de bu politik gelenekler açısından çok kolay bir şey değil.
Bu yollardan bazıları siyasi olarak çok riskli bazıları ise başbakana hukuka aykırılık davaları açılmasıyla bile sonuçlanabilir.
Guardian gazetesi bu yollardan en muhtemel olan 6 tanesini şöyle sıralamış:
31 Ekim öncesinde erken seçime gitme teklifi için gerekli üçte ikilik Parlamento çoğunluğunu bulamayan Johnson, uzatma istememek için 31 Ekim öncesi bir erken seçimi başka yöntemlerle gündeme getirmenin yollarını arayabilir.
İngiltere'nin yazılı olmayan anayasal kurallarına göre, bir hükümet düşürülür ya da istifa ederse Parlamento içinde 14 gün içinde yeni bir hükümet aranır. Çoğunluğu sağladığı düşünülen lidere Kraliçe hükümeti kurma görevini verir. Ama Parlamento'dan 14 gün içinde bir hükümet çıkamazsa erken seçime gidilir.
Boris Johnson'un bu yola başvurması muhalefetin bir ittifak etrafında birleşerek hükümet kurması gibi istemediği sonuçlar da doğurabilir.
Başbakan Johnson daha önce de yön ve karar değiştirebildiği görülmüş bir siyasetçi.
Her ne kadar gurur kırıcı da olsa sonunda kendi hükümetini tehlikeye atmaktansa gidip AB'den bir uzatma isteyebilir.
Bu uzatmanın ardından da muhtemelen Kasım ya da Aralık ayları içinde yapılacak bir erken seçim için yeniden çağrı yapabilir.
Johnson seçmenine "Ben elimden geleni yaptım ama Parlamento engel oldu" tezi üzerinden seslenebilir, Parlamento ile halkı karşı karşıya getirme şeklindeki popülist stratejisini puana dönüştürmeye çalışabilir.
Fakat muhalefet partileri de buna karşılık "Johnson'un güvenilmezliği" ve "ülkeyi anlaşmasız bir Brexit felaketine sürüklemek istediği" tezleri üzerinden kampanya yürütebilirler.
Sonuçta ihtimaller değerlendirildiğinde İngiltere'nin beş yıldan az bir süre içinde üçüncü kez genel seçime gitmesi ve belki de dördüncü kez başbakan değiştirmesi olasılığı oldukça yüksek görünüyor.