Londra
Britanya’nın içinden bir türlü çıkamadığı Brexit düğümü, yakın zamanda kolaylıkla çözülecekmiş gibi durmuyor. İngiltere ile Avrupa Birliği (AB) arasında varılan anlaşmanın mevcut şartlarda Parlamento'da büyük farkla reddedileceğinin anlaşıldığını söyleyen İngiltere Başbakanı Theresa May, 11 Aralık günü yapılması beklenen Avam Kamarası oylamasının ertelendiğini duyurdu. Başbakanlık koltuğu ve Muhafazakâr Parti liderliği tehlikeye giren Başbakan’ın Brüksel’e giderek yeni bir ‘pazarlık süreci’nin başlamasını teklif edeceği ileri sürülse de Avrupa Birliği, “ortada bir anlaşma zaten var” diyerek, yaklaşık iki yıl alan pazarlık sürecini yeniden başlatmaya sıcak bakmıyor.
Britanya’nın iki yılı aşkın süredir tek gündemi olan Brexit, aslında eski Başbakan David Cameron’ın yönetimi sırasında manşetlere yerleşti. Cameron, 2013 yılında gerçekleşen seçimlerde partisinin çoğunluğu kazandığı takdirde AB ile üyelik koşulları üzerine masaya oturacağını söylemiş; çoğunluğu kazandığı gibi AB’nin kapısını ‘mültecilere yardım için daha çok finansman’, ‘ekonomik ilişkilerde
kolaylık’ gibi konularla çalmıştı. Pazarlıkların sonucunda Cameron, Brüksel’den Britanya’ya Brexit ile döndü. Ülke, 23 Haziran 2016’da yüzde 51,9’luk bir çoğunlukla ‘AB’den çıkmaya’ karar verdi. Başbakan ise bir ‘kalalım’cı idi; referandumun ardından istifa etti ve yerine İçişleri Bakanı May geçti.
Her ne kadar May de referandum kampanyası sırasında “Kalmak istediğini” deklare etmiş olsa da “Halkın isteği bu” diyerek saf değiştirdiğini beyan etti ve AB ile pazarlıklara başladı. Masada
Britanya’nın ayrılırken birliğe ne kadar para ödeyeceğinden, Avrupalı ülkeler ile İngilizlerin ekonomik ilişkileri nasıl yürüteceğine; insanların serbest dolaşımından, Büyük Britanya’ya bağlı Kuzey İrlanda ile İrlanda Cumhuriyeti arasındaki sınırın nasıl düzenleneceğine kadar birçok önemli mevzu vardı.
May’in Brüksel’den uzun süre hiçbir sonuç alamaması, pazarlıkların sonuna yaklaşılırken Başbakan’ın başarısız olduğu düşüncesinin yükselmesine sebep oldu. Öyle ki, Muhafazakâr Parti içinden kimi isimler parti liderliği için öne çıktılar bile. Ancak May, geçtiğimiz ay Brüksel’den bir anlaşmaya ile döndü ve kabinesini toplayıp bu anlaşmayı kabul ettirdi. Fakat bu, dört bakanın istifası ile sonuçlandı.
May’in anlaşmasının en çok eleştiriye sebebiyet veren kısmı, Başbakan’ın ülkeyi Avrupa’nın ekonomik pazarında tutarken, karar verme sürecinden çekilmesi oldu. Yani Britanya, AB ile ticaret yaparken AB’nin belirleyeceği kurallara itiraz getirmeksizin tabi olacaktı.
Kimi vekiller, bu yeni statükonun Britanya’yı aşağılayan bir atmosfer yaratacağını beyan ettiler.
Bir diğer husus ise May’in ‘insanların dolaşımı’na izin vermesiydi. Kimi ‘sert Brexit’ yanlıları, daha ‘sağlam sınırlar’ istiyorlardı; bu yüzden buna da itirazları vardı. Kuzey İrlanda ile İrlanda Cumhuriyeti arasındaki sınır için de May bazılarının gözünde ‘fedakârlık’ yapmıştı. Kuzey İrlanda, kimi konularda AB’ye bağlı kaldığı müddetçe katı bir sınır çizilmeyecekti.
May’in bir anlaşmaya varmış olması, Brexit’in kurallarının kesinkes belirlenmiş olduğunu göstermiyor. Başbakan, anlaşmasını Meclis’in onayından da geçirmek zorunda ve bu, oylamanın ertelenmesiyle de anlaşıldığı üzere pek mümkün gözükmüyor. Başbakan’ın kendi partisi Muhfazakârlar’ın içinde önemli bir ‘sert Brexit’ destekçisi grup, ‘anlaşmasız Brexit’i May’inkine tercih edeceklerini’ belli ettiler. İşçi Partisi’nin önderliğindeki muhalefet de May’in anlaşması ile Britanya’nın AB üyeliğinden daha kötü bir pozisyona düşeceğini düşündükleri sebebiyle anlaşmayı onaylamayacaklarını söylediler.
İşçi Partililer bu sürecin ardından bir erken genel seçime gitmek istiyorlar. Partinin lider Jeremy Corbyn, yeni bir pazarlık sürecini kendi partisinin yürütmesini de Meclis’e teklif etti. Muhafazakârların içindeki bir grup milletvekili de May’in yerine yeni bir lider geçmesini ve AB ile tekrardan pazarlığa gidilmesini istiyor. Ancak AB’nin anlaşmayı onayladığını, böylece ‘pazarlık süreci’nin Brüksel için bittiğini hatırlatmakta fayda var. Bu yüzden ‘yeniden pazarlık masasına oturamama’nın yanı sıra Britanya, Meclis’in alacağı bir kararla ‘anlaşmasız Brexit’e de sürüklenebilir. Britanyalı ekonomistler, bu senaryonun ülke ekonomisi için felaket anlamına gelebileceğini söylüyorlar.
Dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus ise ‘ikinci bir Brexit referandumu’ olasılığı. Her ne kadar Meclis’te Liberal Demokrat Parti mensupları dışında pek dillendirilmese de May’in Meclis desteğini alamaması, ikinci bir referandum fikrini alevlendirebilir. Toplumda bu olasılığın büyük bir karşılığı olduğunu biliyoruz. Geçtiğimiz aylarda yeniden referanduma gidilmesi için kampanya yapan ‘People’s Vote’un (Halkın Oyu) Londra’da düzenlediği yürüyüşe 700 bin kişi katılmıştı. Elbette yeni bir referandumdan aynı sonuç çıkabilir.
May’in anlaşmayı parlamentoda kabul ettirememesi, Britanya için yeni bir ‘siyasi kaos’ dönemini başlatabilirmiş gibi gözüküyor.
Olası senaryolardan hangisinin yürürlüğe gireceğini tahmin etmek pek kolay değil. Ancak May’in koltuğundan, genel seçimlere; hatta yeni bir referanduma kadar her şeyin hâlâ masanın üzerinde durduğunu görebiliyoruz. May’in, yeni bir anlaşma için pazarlık sürecini tekrar başlatıp başlatamayacağı da henüz belli değil. Normal şartlar altında 29 Mart günü ikilinin boşanması gerekiyor ama mahkeme yeni celseleri görecekmiş gibi duruyor.