Sedat Ergin
(Hürriyet, 17 Mayıs 2012)
Musa Kesler’in dün Milliyet’te yayımlanan “Erdoğan’ın Konuşmaları Dava Dosyasına Girdi” başlıklı haberi, uzun bir zamandır bu köşede konu edilen iddianamelerde özel hayatın mahremiyetinin ihlal edilmesi sorununu yeniden gündeme getirdi.
Üstelik bu kez sorunun mağduru olan kişi ülkenin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dan başkası değil.
İstanbul Özel Yetkili Savcılığı tarafından Ergenekon’la bağlantılı olarak hazırlanan 13 Mart tarihli son iddianamenin eklerinde Başbakan’ın yaptığı ve bir bölümü doğrudan özel hayatının mahremiyetine giren telefon konuşmalarının tapeleri de yer alıyor.
Söz konusu dökümler, İşçi Partili (İP) Mehmet Perinçek ile Aydınlık gazetesinin sahibi Mehmet Sabuncu’nun da aralarında yer aldığı 14 şüpheliye ilişkin iddianamenin ek klasörlerinde yer alıyor. İddianame, ortaya çıkışı 2009 yılına giden Jandarma kaynaklı bir yasadışı telefon dinleme faaliyetini de içeren bir dizi yeni suçlamayı konu alıyor. İP yöneticileri 2009 yılında Başbakan Erdoğan’ın 2004 yılında dönemin KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat’la yaptığı bir telefon görüşmesinin kaydını açıklamış, bunun üzerine polis tarafından Aydınlık dergisine yapılan baskında muhtelif siyasilere ait toplam 57 telefon konuşmasının kaydı bulunmuş, derginin bazı yöneticileri tutuklanarak haklarında Ergenekon üyeliğinden dava açılmıştı. Geçen yıl bu kez Aydınlık gazetesi söz konusu konuşmaların başka bölümlerini yayımlayınca polis tarafından son iddianamenin sanıklarının evlerine ve gazetenin merkezine yapılan baskında aynı telefon tapeleri yeniden bulunmuştu. İddianamede sanıklara yöneltilen suçlamalar arasında terör örgütü üyeliğinin yanı sıra Türk Ceza Kanunu’nun 135’inci maddesinde düzenlenen “hukuka aykırı olarak verilerin kaydedilmesi” fiili de var.
İddianame metni incelendiğinde söz konusu telefon konuşmalarının içeriğinin yansıtılmaması konusunda belli bir özenin gösterildiği gözleniyor. Bununla birlikte, iddianameye ilişkin delillerin yer aldığı ek klasörlerde söz konusu telefon konuşmalarının deşifre metinleri ile ayrıca orijinal ses kayıtlarının bulunduğu bir CD de yer alıyor. Bu klasörler kamuoyunun, her vatandaşın bilgisine açık durumda. Toplam 57 döküm içinde 3’ü doğrudan Başbakan Erdoğan’ı ilgilendiriyor. Bunlardan birincisi Erdoğan’ın Londra’da yaşayan işadamı dostu Remzi Gür, ikincisi KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat ve üçüncüsü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’la konuşmalarını içeriyor. Özellikle Gür ile yapılan birinci konuşma doğrudan aile içi konuların alanına giriyor. Burada karşımıza çıkan hukuki soru şudur: Savcılığın elde ettiği delillerin içeriğinde soruşturmayı ilgilendirmeyen, doğrudan üçüncü kişilerin özel hayatının sınırları içine giren bölümler varsa ne yapılmalıdır? Buradaki sorun, yasal yollardan yapılan telefon dinlemelerinde suçla ilgili olmayan özel hayata ilişkin bölümlerin ayıklanmadan iddianamelerin klasörlerine dahil edilmesi sorunuyla aynı kategori içindedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8’inci maddesinde yer alan, Anayasa’nın 20’nci ve 21’inci maddelerinde de tekrarlanan “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir” hükmü yeteri kadar açıktır. Bir delilin içinde suça isnat etmeyen, ancak vatandaşın özel hayatının dokunulmazlığını, haberleşme özgürlüğünü ihlal eden unsurlar olabilir. Bu gibi durumlarda kamu otoritesi vatandaşın özel hayatını korumakla yükümlüdür.
Bu konuda yapılan bütün eleştirilere rağmen AK Parti hükümeti vatandaşların hedef oldukları bu tür özel hayat ihlallerine bugüne dek seyirci kalmayı tercih etmiş, hiçbir adım atmamıştır. Hükümet tarafından bir bölümü AİHM içtihadıyla uyum sağlamak amacıyla hazırlanan üçüncü yargı paketinde de bu konuda hiçbir düzenleme getirilmemiştir. Sonuçta, telefonları dinlendiği için mağdur edilen vatandaşlar, bunların suç içermeyen dökümlerinin iddianamelere konup kamuoyuna açıklanmasıyla ikinci bir mağduriyet daha yaşıyor. Dahası, bu dökümler basında her yayımlandığında vatandaş açısından mağduriyet süreklilik kazanıyor. Oysa yapılacak hukuki düzenlemelerle soruna pekala pratik çözümler getirilebilir. Örneğin, deliller içindeki özel hayata giren bölümler adli emanete kaldırılarak, bunların ancak hâkimler ve avukatlar tarafından çok sınırlı bir şekilde okunmasına izin verilip, dağıtımı, yayılması yaptırıma bağlanabilir. Belki bu kez Başbakan’ın mağdur olması çözümün önünü açabilir.