Yapılan yanlış müdahale sonucu beyin ölümü gerçekleşen Burhan Şeşen’in oğlu Serhan Şeşen tüm Türkiye’yi üzüntüye boğdu. Şeşen ailesinin en zor kararıMilliyet Cafe yazarı Asu Maro yazısında Serhan’ı anlattı ve Sema Hastanesi Başhekimi’nin açıklamalarını değindi. O cümleyi duyana kadar bu yazıyı yazmayı düşünmüyordum. İnsanın bu kadar canı yanarken oturup konuyla ilgili aklı başında bir yazı yazması çok zor... Ama değil mi ki bir hastanenin başhekimi çıkıp 26 yaşında pırıl pırıl bir hayat için “Bu olay bu kadar önemli miymiş yahu?” diyebiliyor ve Burhan Şeşen bir baba olarak canının bir parçası aşağıda yaşam mücadelesi verirken “Ben bunu ona borçluyum” diyip canlı yayında oğlunun hakkını arayabiliyor, ben de Serhan’ı anlatabilirim... Dilimin döndüğü kadar, çünkü çok özel bir çocuktur, tanımadan anlamak, tanıyıp da sevmemek mümkün değildir... Olay önemli miymiş değil miymiş, okuyanlar karar verir artık...
Serseri ve efendi Acayip ışıklı bir çocuktur Serhan. Gözünden zekâ, yüreğinden sevecenlik fışkırır. Tezcanlıdır, kıpır kıpırdır, çok konuşkandır... Tatlı bir serseri taraf ile ‘efendi’liği şahane bir şekilde aynı bünyede buluşturmuştur sonra. İnsan her yaş grubuyla aynı başarıyla ilişki kurabilir mi? O becerir; ailesiyle de, onların kendisinden yaşça çok büyük arkadaş çevresiyle de, babasının, amcasının müzisyen dostlarıyla da, ama küçük kızkardeşi ve onun akranlarıyla da aynı sevgili - saygılı dostluğu tutturur Serhan. Hem çok yetenekli bir müzisyen, hem çok başarılı bir öğrencidir. Davul ve gitar çalar, dünya müziğini süper takip eder, bir yandan da inanılmaz bir kitap kurdudur. Oturup sizinle sabaha kadar felsefe konuşabilir, büyük bir yüce gönüllülükle sizin anlayacağınız bir dil bulmaya çalışarak. Kadıköy Anadolu Lisesi’nin ardından Mimar Sinan’da Sosyoloji okudu, ardından yüksek lisans için Galatasaray Üniversitesi Felsefe’yi koydu kafasına. Becerdi de nitekim, hem de Fransızca bilmediği halde bölümün yegâne burslu hazırlık öğrencisi olarak alındı okula. Her iki üniversiteden hocaları da Serhan için dua ediyor şimdi...
Pırlanta gibi Bilmiyorum anlatabiliyor muyum, onu tanıyan, seven herkes, hepimiz perişanız, ama asıl bu ülke için bir cevherdir yani Serhan Şeşen. Babası Burhan Şeşen’in “Pırlanta gibi” demesi laf değildir. Bir insan 26 yıla bunca şey sığdırdıysa, tanıdığı, birlikte çalıştığı, yanyana durduğu herkeste bunca iz bıraktıysa bu yabana atılır bir şey değildir... Serhan’ın 27 Kasım Perşembe günü yürüyerek gidip üç gün içinde bir dizi ihmal ve hata sonucu makinelere bağlı olarak çıktığı Sema Hastanesi’nin başhekimi İlyas Akdemir’e de anlatıyorum bunları aslında. Kendisi bunun bu kadar ‘önemli’ olduğunu karşısında ondan bir açıklama bekleyen onlarca kamerayı görünce anladı zira. Serhan’ımızın 26’sında gencecik bir insan oluşu, yaşını da geçtim bir hayat oluşu yeterince ‘önemli’ değildi belli ki. Ama o da nesi? Kameralar toplanmıştı hastaneye. Boş bulundu Akdemir, muhtemelen ‘basireti bağlandı’ ve aklına gelen ilk düşünceyi tutamayıp yüzünde müstehzi bir ifadeyle ortaya döküverdi: “Bu olay bu kadar önemli miymiş yahu?” Ne dersiniz, önemli miydi?
Serhan’a ne oldu? Sema Hastanesi başhekiminin basın açıklaması sırasında oradaydım. Biraz da ben yaşadıklarımı anlatmak istedim. Hem hasta yakını hem gazeteci olarak... Serhan’ın 10 gündür başka bir hastanede tedavi gördüğü iddiaları filan külliyen yalan, 26 Kasım’da annesinin evinden çıkıp gitti Sema Hastanesi’ne çocuk. İlk gün iğne yapılıp evine gönderildi... Neyse, ertesi gün Serhan’ın hastaneye yatırıldığını öğrendik biz. Menenjit tedavisi için. Akşamüstü “Durumu iyi” dendi, yoğun bakımda ama kısa sürede çıkar. Sabah, 9’da “Geceyi iyi geçirdi” dendi, “Her şey yolunda...” Saat 11’de alarma geçtik... Acilen beyin ameliyatına alınması gerekiyordu Serhan’ın. Kurtulma şansı çok düşüktü. Nasıl yani? İyiydi her şey? Beyin ameliyatı nereden çıkmıştı??
Alacakaranlık kuşağı O andan itibaren, o yaşam mücadelesini südürürken telefonlara sarılıp tanıdığımız doktorları, profesörleri, beyin cerrahlarını aradık hepimiz. Beyin apsesinden söz ediliyordu, neler oluyordu? Hepsinin ilk sorusu “Tomografi?” oldu... Hayır, tomografi çekilmemişti Serhan hastaneye yatarken. Omurilik sıvısı alınırken... Bütün doktorları hayretlere düşüren bu durum, bir dizi hatanın ve gecikmenin de, kendimizi içinde bulduğumuz alacakaranlık kuşağının da ilk adımıydı... Gerisi tıbbi detaylar ve muhtemelen mahkemenin işi olacak artık. Gerçek olan, bugün 26 yaşındaki Serhan Şeşen makinelere bağlı. Umutlarımız giderek azalıyor. Sema Hastanesi başhekimi İlyas Akdemir’e tekrar sormak istiyorum: “Ne dersiniz, önemli miymiş?”