T24- DTK Eşbaşkanı ve kapatılan DTP’nin siyasi yasaklı eski başkanı Ahmet Türk, BDP’nin bu saatten sonra boykot tavrını değiştirmeyeceğini belirterek, “Gerçekçi olmak lazım” dedi. Milliyet Gazetesi'nden Mehveş Evin'in 'Kürtler ve Referandum' yazısı dizisinin ilk konuğu olan Ahmet Türk, “AK Parti’den BDP’ye beklenen mesaj gelmedi. BDP de boykot kararını aktifleştirdi' dedi.Mehveş Evin'in, Ahmet Türk ile yaptığı söyleşi şöyle: (3 Eylül 2010)Bu saaten sonra BDP'nin tavrı değişmez12 Eylül referandumuna günler kaldı. Evet-hayır oyları kadar BDP’nin boykot kararı da tartışılıyor. BDP liderleri, boykot mitinglerini sürdürürken Diyarbakır’da sivil toplum örgütleri ve bazı Kürt aydınlar “evet” diyeceklerini açıkladı... Temmuz başında Güneydoğu’ya gittiğimizde sokaklar gergindi. PKK baskınları, TSK’nın operasyonları nedeniyle ülkenin her yerinden ölüm haberi yağıyordu. Ramazanda PKK’nın ateşkesi, tansiyonu düşürse de yerini gergin bir bekleyişe bıraktı. İktidardan muhalefet liderlerine herkes, referandum öncesi Kürt sorunuyla ilgili farklı mesajlar verirken, Kürtler demokratik özerklik talebini daha yüksek sesle dile getiriyor. Ancak 12 Eylül 1980 Anayasası, demokratikleşme, yeni anayasa ihtiyacı her kesimi ilgilendiriyor. Hal böyleyken referandum öncesi miting izlemek, konunun taraflarıyla konuşmak, halkın ne dediğine kulak vermek için Güneydoğu’daydık... Ekibimiz yine şahane: Ankara bürodan Namık Durukan ve fotomuhabiri Bünyamin Aygün’ün deneyimleri, büyük katkı sağladı. Bölgedeki DHA temsilcileri yardımlarını esirgemedi. Batman’dan başlayıp Dersim ve Diyarbakır izlenimleriyle devam edeceğiz...
Bir röportajınızda ‘12 Eylül en çok Kürtleri mağdur etti’ ve ‘Hiçbir Kürt hayır diyemez’ dediniz. Öyleyse neden boykot kararı?Aksiyon dergisiyle çok uzun bir röportaj yaptık. Türkiye’nin sorununu tartışmaya açmama rağmen konuyu hep referanduma getirdiler. Bütün içeriğine baktığınız zaman boykotun gerekçelerini ortaya koyuyoruz. Siz bir röportajı broşür haline getirdiğiniz zaman bu bir gazetecilik ayıbıdır. Kararımız boykottur, bunun tartışmasını yapmıyorum. Bir tek soru sordu “Boykot olmasa, sadece evet-hayır olsaydı tavrınız ne olurdu?” diye. Tabii ki biz 12 Eylül Anayasası’nın yanında olmayız. Bunun delinmesi, değişmesi bence bir adımdır. Bir gerçektir. Ha, bizim tepkimizin çok iyi anlaşılması gerekir. 12 Eylül’de en fazla zulüm gören, mağdur olan Kürtlerdir. Bugün Erdoğan da Kılıçdaroğlu da çıkıyor “Biz 12 Eylül mağdurlarıyız” diyor. Peki 12 Eylül’ün mağduru Kürtlerle ilgili neden bir şey koymadınız?Tabii ki bir değişiklik oluyor. Bu değişiklik, demokratik Türkiye için mi yapılıyor yoksa bir gücün bir elden diğerine geçmesi için mi yapılıyor? Bunu da tartışmak lazım. Anayasa mahkemesi ve HSYK’nın yapısı değişecek. Ama bu değişiklik, demokrasiyi güçlendirecek mi? Başbakan’ın Diyarbakır’da yapacağı konuşmada önemli mesajlar vereceğini düşünüyor musunuz?Ben siyasetçiyim. Milliyetçilik üzerinden yürütülen bir referandumda, ülkenin geleceğinin milliyetçiliğe kurban edildiği bir ortamda Başbakan’dan önemli bir mesaj beklemiyorum. Ama halk, Başbakan’ın ne söyleyeceğini merak ediyor. Bu gerçektir. Acaba Başbakan’ın Kürtleri tatmin edecek, güven verecek bir söylemi olur mu? Siyasetçi olarak bunu beklemiyorum. Çünkü dengeler değişebilir. Milliyetçi kesimlerin tutumları, değiştirebilir. Kürtleri tatmin edecek, açık, radikal bir söylemin olacağını düşünmüyorum. Ama mutlaka bazı mesajlar vermesi gerekir. AK Parti’den BDP’ye beklenen mesaj gelmedi. BDP de boykot kararını aktifleştirdi. Başbakan nasıl mesaj verirse BDP tavır değiştirir?Bu saaten sonra BDP’nin tavrı değişmez. Gerçekçi olmak lazım. Gelinen noktada BDP’nin tavrının değişmesi BDP’nin kendini bitirmesi anlamına gelir. Ama biz ısrarla Kürtleri tatmin edecek bazı gelişmeleri de bekledik, çağrılarımızı yaptık. İşte TMK’nın kaldırılması, seçim barajının düşürülmesi, tutuklu arkadaşlarımızın (KCK) tahliye edilmesi... Biz bunu söylediğimiz zaman Başbakan “Bu yargının işi” diyor. İyi de 101 tane general, albay, asker bir günde nasıl tutuklandı? Bir hafta tartışıldıktan sonra nasıl tutuklama kaldırıldı? Kime anlatıyorsunuz bunu? Dün belki yutturabilirdiniz ama bugün insanlar inanmaz. 101 subayı tahliye ettiren güç, Türkiye’de sadece fikir ve düşüncelerinden dolayı içeride olan siyasetçilerini de tahliye ettirebilirdi. Bunlar aslında gündeme geldi. Bunu görmemezlikten gelen bir yaklaşım biçimi ortaya kondu. Başbakan diyelim ki sizin söylediklerinize yaklaşacak mesajlar verdi...Siyasetçiyim, bu süreçte bizi tatmin edecek bir şey söyleyeceğini sanmıyorum. Ama halkı derinden etkileyecek mesajlar verirse sonuçta bu tartışılır. Benim kararımla olacak bir şey değil. Bir partimiz, sivil toplum var. Yeni bir tartışma, yeni bir bakış ortaya çıkarsa benim vereceğim bir karar değil. Ama mutlaka önemsenir söyledikleri. MHP lideri Bahçeli, Başbakan’a Diyarbakır’da yapacağı konuşmayla ilgili “Beni mahcup edecek şeyler söylemesini bekliyorum” dedi... Ben bunu bir tehdit olarak görüyorum. Aslında aleyhinde kullanmak için ortaya koyduğu bir düşüncedir. Siyasetçilerin söylediklerini, hele seçim dönemlerinde söylediklerini çok ciddiye almamak lazım. Kışkırtmak için verilen bir mesajdı bu.Kılıçdaroğlu’nun genel afla ilgili açıklamasına Başbakan sert yanıt verdi, böyle bir zamanda bir konuşmanın yanlış olduğunu söyledi. Siz ne diyorsunuz?Kürt düşmanlığı üzerine yarışarak referandumu lehine çevirmeye çalışan bir mantık var. Çok sakat bir mantık. Bu, halklar arasındaki varolan güvenin tamamen ortadan kaldırılmasına neden olur. Birisi efendim sen niye idam etmedin, diğeri sen niye affı getirmedin diye suçlamalarda bulunuyor. Suçlamalar Kürt halkının özgür geleceğini ortadan kaldırmaya yönelik bir noktaya gelinmiştir. Bu çok çirkindir ve Türkiye’nin zararınadır. Başbakan tek millet söylemine devam ediyor... Tek vatan, tek bayrak, tek millet diyor...Bu konuda düşüncelerimiz açıktır. Toplumsal realiteye uygun bir yapılanmanın kaçınılmaz olduğunu söylüyoruz. Bu ülkede farklılıklar var. Farklılıklar bu ülkenin zenginliğidir. Tek millet diyen insanlar da zaman zaman, MHP’sinden tut diğerlerine kadar “Kürt kardeşlerimiz” diyordu. Bir tarafta Kürdü inkâr etmiyor, ama diğer tarafta Kürdün hiçbir hakkının olmaması konusunda tartışıyor. Tek millet diyenler, tek milletin olduğuna inanıyor mu? Söylediklerini kendileri çürütüyor. Gerçek bunu çürütüyor. Bunun görmek lazım. Bu tartışmaların geride kalması gerekiyor. Kürtlerin varlığını inkâr edemiyor ki! İnkâr edemediği şeyi, günlük yaşamda dile getirdiği şeyin üzerine hâlâ tek millet üzerinde ısrarlı olursanız ne ikna edici olursunuz, ne kandırabilirsiniz. 13 Eylül sabahı yeni bir anayasanın konuşulacağı da söyleniyor...Sadece Kürtlerin değil bütün demokrasiye inanların talebi bu. Yeni anayasa söylemi hiç gündemden düşmeyecek. Bizler, demokrasiyi savunanlar bunun takipçisi olacağız. Türkiye bu kaçınılmaz değişimi ne kadar gerçekleştirebilir? Bunu nasıl ciddi olarak masasına koyar, tartışır, onu bilemiyorum. Çünkü dengeler, değişim ve demokrasi inancı herkeste, halkta olmasına rağmen siyasetçilerde halen ortaya çıkmış değil. O cesaret yok diye düşünüyorum. Demokratik özerklikle ilgili açıklamalarınız tartışıldı. Bunların bölücü sözler olduğu yönünde görüşler dile getirildi...Tam tersine demokratik özerklik, ayrışımı engelleyen bir yönetim anlayışıdır. Halkın söz ve karar sahibi olduğu, kendi ihtiyaçlarını kültürel-sosyal-ekonomik alanlarda dile getirdiği bir yönetim anlayışıdır. Bu ayrışma değil, birleşmeyi getiren bir eydir. Bugün ayrışma tartışmaları yapılıyorsa inkârcı mantıktan kaynaklanıyor. Ama toplumu eşit, özgür ve demokratik bir anlayışla kucaklamaya çalıştığınız zaman ayrışmanın önüne geçersiniz. Bizim projemiz ayrıştırıcı değil, tersine bütünleştiricidir. Yeni bir sürece, döneme ihtiyaç var... Yerellerin güçlendiği bir dünyada yaşıyoruz. 1935’lerin mantığı, ulus devlet mantığıdır. Ulus devlet yerine özgürlükçü, katılımcı bir mantık var dünyada. Bizim söylediğimiz bu. Biz bölünmeye baştan beri karşıyız, halkların kardeşliğini savunuyoruz. Bugün Ortadoğu’daki halkların Avrupa’daki halklar gibi bir birlik oluşturmasını istiyoruz. Hele hele Türkiye’nin AB sürecine girdiği süreçte Kürtlerin ayrışarak kendi içinde kavrulmasına hiçbirimiz doğru bakmayız. Biz demokratik bir Türkiye’de Kürtlerin geleceğinin olacağına inanıyoruz. Sembollere falan takılmıyoruz. Önemli olan hak ve özgürlüklerin sağlanması.Bayrak olayı rahatsızlık yarattı...Bugün futbol kulüplerinin de amblemi var. Kürt bayrağı, Türk bayrağı tartışmasını gereksiz buluyoruz.Evet ya da hayır... Referandumdan sonra barış adına ne olacak? Barışı esas almayan bir çatışma toplumda çürümeyi getiriyor. Silahlar yerine gerçekten sivil demokratik bir siyasetin gelişmesinin zamanıdır. Sonuçta bu iş diyalogla çözülür. Zaman tartışmalar oluyor. Efendim niye görüşme yapılıyor? Dünyada görüşme yapılmadan hangi sorun çözüldü? Diyalog, çözüm, kardeşlik ortamını sağlamaya yönelik çalışıyorsanız elbette görüşeceksiniz. Uzlaşma noktalarını bulacaksınız. Bu devletin görevidir. Sadece Kürtlerin değil Türklerin de sorundur. Bunun öncülüğünü yapacak olan devletler, hükümetlerdir... Birileri kıyamet koparmış diye bundan geri adım atmanın mantığı yok. Zaten cesaret gösterilseydi kimse milliyetçi söylemlerle halkı yanına çekme tavrına girmezdi. ‘Türkiye buna hazır değil’ deniyor...Peki nasıl hazır olacak? Hazırlayacak olan siyasetçilerdir. Böyle şey olur mu? Daha önce de yapıldı. 93’te Erbakan’ın mektubu var, Çiller’den Yılmaz’a kadar zaman zaman devlet adına birileri gidip gelmiş. Hangi düzeyde, onu bilemem. Ama görüşmeler, bazı yoklamalar yapıldı.Gerekirse İmralı’ya da Kandil’e de gideriz demiştiniz... 20 Eylül’den sonra ateşkesin uzaması için böyle bir girişimde bulunacak mısınız?Biz daha sistemli bir çalışma yapıyoruz. Sivil toplum, kurumlarımızla birlikte bu çatışmalı sürecin bitmesi için bir çalışma göstereceğiz...
BDP mitingini izlemeye gelen kadınlar, referandumda ne yapacaksınız sorusuna “Oğullarımızı öldürüyorlar.. Sandığa mı gidelim?” cevabını veriyor. Batman’daki 1 Eylül Barış mitinginde Apo posteri, yeşil-kırmızı-sarı bayraklar ve savaşa hayır pankartları bir aradaydı.
Boykot değil barış çağrısıGündüz 43 dereceyi bulan sıcaklık, akşamla birlikte bir nebze hafiflemiş... Batmanlılar iftar sonrası meydanda toplanıyor. 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle BDP’nin düzenleyeceği mitinge ilgi büyük; Çoluk çocuk, kadın-erkek beş-altı bin kişi, ellerinde “Savaşa Hayır”, Kürtçe “Ji Ser Re Na” pankartları sallayarak BDP ve DTK liderlerini izliyor. İlginçtir, konuşmalarda halkların kardeşliğinden bahsedilirken boykot çağrısı pek yapılmıyor. Sebebi, Batman’ı bir ay önce acıya boğan dört kişinin ölümü anısına bu mitingin düzenlenmesi. Salih Özdemir, iki kardeşi ve eski Baro Başkanı Sedat Özevin, yangın söndürmeye giderken PKK’nın döşediği mayın nedeniyle korkunç bir şekilde hayatlarını yitirdi. Yıllarca barış için çaba harcamış, bölgedeki yoksulun yanında olmuş Özdemir ve Özevin, BDP teşkilatının da yakından tanıdığı isimlerdi... Miting, politik mesajlar içerse de duygusallık dozu yüksekti. Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’in gördüğü ilgi ve tezahürat büyüktü. Baydemir, kitabi Kürtçesiyle duygu yüklü bir konuşma yaptı. ‹şte zaman zaman ağlatan konuşmasından bazı satırbaşları: - “Kürt, Türk, Ermeni, Acem... Umudumuz hepsi birlikte olsun. Barış isteğimiz buradan Ankara’ya uzansın.”- (Özdemir kardeşler ve Özevin için) “Öyle bir yükün altındayız ki ağlamak istiyoruz ama ağlasak halkın iradesi kırılır... Ölenler, köylerin yakılmasına, insanların öldürülmesine şahit oldu ama korkmadılar, milletle hareket ettiler. Dileğimiz, Sedat’ın çocuklarının da onun gibi hümanist bir insan olarak büyümeleri.” (Konuşmanın bu bölümünde Aysel Tuğluk ve yanındaki bazı DTK’lılar gözyaşlarına boğuluyor...)- Konuşmasının sonunu Türkçe yapan Baydemir, “Savaş, kirlidir. Savaşı izleyip ses çıkartmayanları da kirletir. Daha fazla kirlenmemek için, eylemsizlik kararının sürmesi için çaba harcayacağız. Kürtlerin yapması gerekenler var, Türklerin yapması gerekenler var. Sorumluluklarımızı samimiyetle yerine getirirsek bu savaş miyadını doldurur” dedi. Sonunda şu mesajı verdi: “Bu coğrafyada üç çocuğunu yitirmiş Kürt anne de gördüm. Asker evladını yitirmiş anne de... Bugüne kadar gördüğüm bütün anneler “Benim yüreğim yandı, başkalarınınki yanmasın” diyor. Tek ricam var: Asker annesi de gerilla annesi de yandık dediğinde bu savaş daha kolay durur. Gelin el ele verelim ve çocuklarımızın geleceğine sahip çıkalım.”