Müzikte yarım asrı geride bırakan efsanevi folk müzisyeni Joan Baez, unutulmaz baladlarıyla 11 yıl sonra 22. İstanbul Caz Festivali kapsamında Harbiye Açıkhava'da önceki akşam (01 Temmuz 2015) bir konser verdi. Türkiye'de dördüncü kez müzikseverle buluşan Baez, bir sonraki gelişine dek hafızalarda iz bıraktı.
Müzik yazarı Murat Meriç, Baez'in dinleyiciler üzerinde bıraktığı etkiyi "Bu dünyada yaşayan herkesin yolu, bir şekilde, bu 'çıplak ayaklı şarkıcı'yla kesişmiştir. Bilmeyenler Baez’i ıskalasa, Baez bulmuştur onları. Söylediği şarkılar, illa ki bir yerinden dokunmuştur birilerinin hayatına… 1 Temmuz gecesi, bunu gördük" diye tanımladı. Baez'in şarkılarının sevenlerini iyileştirdiğini ifade eden Meriç "Lafı uzatmaya gerek yok: Joan Baez konseri, “İyi ki oradaydık” dedirten konserlerdendi" diye yazdı.
Murat Meriç'in Evrensel gazetesinde "İyi ki oradaydık" başlığıyla yayımlanan 03 Temmuz 2015 başlıklı yazısı şöyle:
Sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim: Bu ülkeden (yine) bir Joan Baez geçti ve biz, buna şahit olduğumuz için mutluyduk. Dördüncü gelişiydi. Karşımıza dördüncü çıkışı diyeyim ya da… 1988’de İstanbul ve İzmir’de göründü, ertesi yıl Ankara’ya düşürdü yolunu. 2004’te, bundan on bir yıl önce, yeniden İstanbul’a geldiğinde özlemiştik. Önceki gün, bir kere daha fark ettik ki, Joan Baez’i sadece özlemelere değil, izlemelere de doyamıyoruz.
Oradaydım. Konserde. Annemle birlikte. Çanakkale’den gelmişti ve Joan Baez’i ilk kez sahnede dinleyecekti. Yolu, benim dinlediğim plaklar sayesinde Joan Baez’le kesişmişti. Öyle olduğunu sanıyordu. Dün, şarkılara eşlik ederken öyle olmadığını gördü. Şunu söylemek yanlış değil: Bu dünyada yaşayan herkesin yolu, bir şekilde, bu “çıplak ayaklı şarkıcı”yla kesişmiştir. Bilmeyenler Baez’i ıskalasa, Baez bulmuştur onları. Söylediği şarkılar, illa ki bir yerinden dokunmuştur birilerinin hayatına… 1 Temmuz gecesi, bunu gördük.
Joan Baez’in şarkıları bizi “iyi”leştiriyor. Konserden çıkarken karşılaştığımız arkadaşlarımızla birbirimize “iyiyiz” dememiz, bundandı. En karanlık zamanlarımızda güneş gibi doğan, şarkılarıyla içimizi ısıtan, bize umut aşılayan isim, Joan Baez. Hatırlayalım: Gezi’nin en tatsız zamanlarında, hani gazlara boğulduğumuz, koşmaktan helak olduğumuz dönemde, tam da umudumuz bitecekken, Joan Baez, YouTube üzerinden yayımladığı Türkçe mesajı takiben bize “Imagine”ı söylemişti: “Benim bir hayalci olduğumu söyleyebilirsin / Ama yalnız değilim / Umarım bir gün sen de bize katılırsın / Ve dünya kenetlenir…” Dünyanın diğer ucundan gelen bu şahane armağanla güçlenmiş, umudumuzu artırmış, “yaşanacak bir dünya için” ilerlemiştik. Baez, Cemil Topuzlu Açık Hva Tiyatrosunun sahnesinde, ilk bis’te “Imagine” söylerken, aklımızda Gezi, genzimizde yediğimiz gazların kokusu vardı. Gözlerimizin yaşarması, biraz da bundandı.
Konserde Gezi’yi hatırlatan tek şarkı “Imagine” değildi şüphesiz. “Türkiye’den kötü haberler geliyor ama arada bir güzel şeyler duyuyorum. Bu güzellikleri duyuranlar şimdi burada, buyurun…” diyerek davet ettiği Kardeş Türkülerin sahneye çıkışı, Joan Baez konserinin beklenmedik sürpriziydi. Açık konuşayım: Zülfü Livaneli’nin fırsatı kaçırmayacağını, bir şekilde kendini o sahneye atacağını düşünüyordum. Uç nokta, üç gün önce sahnelerine konuk olduğu Grup Yorum’un sahneye çıkışı olurdu -ki bekliyordum. “Buyurun” dediğinde sahneyi dolduran ekibi ilk etapta onlar sanmam, bu yüzden. Kardeş Türküler’i beklemiyordum. Şaşırdım, sevindim. Annem hele, yıllardır bir türlü izleyemediği ekibi, hem de Joan Baez sahnesinde gördüğünde, yerinde duramadı. Sahnedeki “şölen”i anlatmaya gerek yok, videolar çoktan sosyal medyada dönmeye başladı… Joan Baez’in göbek atışıyla şenlenen bu şölenin, konserin son dakikaları olduğunu anladığımızda, üzülmedik değil lakin Baez bizi kırmadı ve iki kere bis’e gelerek “olmazsa olmaz” üç şarkıyı seslendirdi: Az önce sözünü ettiğim “Imagine”, annemin çok sevdiği Paul Simon’dan yadigâar “The Boxer” ve Dylan klasiği “Blowin’ in the Wind”… Konserden hemen önce buluştuğumuz Akif Burak Atlar’la, “kaç Bob Dylan şarkısı söyler?” sorusuna cevap aramış, aklımızdakileri sıralamıştık. “En az üç” demişti, “keşke” demiştim. Baez, sahnede üçüncü Dylan şarkısını söylerken, Akif’e heyecanla selam çaktım! Dylan repertuvarının vazgeçilmezlerinden “The House of Rising Sun” ve onun için yazdığı “Diamonds and Rust”ı da listeye katarsak, gecenin güzelliği artar -ki benim beklediğim şarkı, sonuncuydu ve konserin dokuzuncu şarkısı olarak söylediğinde, oradaki en mutlu insan bendim.
Pazar günü Grup Yorum sahnesine konuk olduğunda söylediği Cannibal & The Headhunters şarkısı “Land of 1000 Dances”, konserin açılış şarkısıydı. “God is God”dan “Jerusalem”e, “Stagger Lee”den “Give me a Cornbread when I’m Hungry”ye uzanan, “Gracias a la Vida” ve “Donna Donna” ile zirveye ulaşan yirmi bir şarkılık repertuvarın dikkat çekeni, önceki konserlerinde de söylediği Livaneli şarkısı “Kız Çocuğu”ydu. Söylerken sözlerini karıştırması, topu bize atması ve bizden yardım istemesi, hep hatırlanacak güzel anlar olarak hafızamıza kazındı. Lafı uzatmaya gerek yok: 1 Temmuz gecesi, İKSV tarafından düzenlenen 22. İstanbul Caz Festivali kapsamında açık hava’da izlediğimiz Joan Baez konseri, “İyi ki oradaydık” dedirten konserlerdendi. Birlikte izlemek istediklerimiz yanımızda yoktu belki ama onlara da uzaktan bağlandık, söylemek istediklerimizi onun şarkıları aracılığıyla dillendirdik. Çoktuk, daha da çoğaldık. İstemeye istemeye ayrıldık ondan ama bir gün yolumuzun yeniden kesişeceğini bilmek, içimizi rahatlattı. Sizi bilmem ama öncesinde benim yolum üç kere kesişmişti Joan Baez’le. Bu dördüncüsü, son olmayacak. Bir sonrakine sevdalı gideceğim üstelik, daha da heyecanlanarak!