'Bugün Anneler Günü, ben anneme veda edemedim'

'Bugün Anneler Günü, ben anneme veda edemedim'

 

Oda TV davası kapsamında 15 aydır tutuklu yargılanan gazeteci Müyesser Yıldız, Savcı Zekeriya Öz’e karşı ‘özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği’ gerekçesiyle dava açtıktan sonra yine Öz’ün suçlamasıyla Oda TV davasında sanık oldu. Cezaevinde unutulmuştu ki, yalnızlıktan kurtulmak için koğuşuna kedi istemesi ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın mektubuna, “Haksızlıkları yazmaya devam edin” yanıtı vermesiyle hatırlandı.

İşte Yıldız'ın mektubu:

“Annem son gecemizde canımı çok acıtmıştı. Öpüp, iyi geceler bile diyememiştim. Veda edemeden kopardılar. Çok özledim. Bir tarafım evlât, bir tarafım anne işte. Bugün Anneler Günü. Tüm annelerin günü kutlu olsun...”

Alzheimerlı anamı Ankara’ya getirmiş, ona bakmaya başlamıştım. Mayıs 2010’du, telefonum çaldı, “Ben Oda TV’den Barış Pehlivan. Bize yazar mısınız?” diyen biri. Durumumu, özellikle annemin halini anlatıp, “Bir düşüneyim” dedim. 15-20 gün sonra çok bunaldığım bir anda aradım ve “Tamam” dedim. Kendime son bir şans vermiştim aslında. Anacığımdan fırsat buldukça, denk geldikçe yazı gönderiyordum. Bu insanların tamamıyla Çağlayan Adliyesi’nin garajında tanıştık. Gel gör ki, savcıya göre hiç tanımadığım bu insanlar ben yazmaya başlar başlamaz bana ‘örgüt talimatı’ gönderiyor, ben de talimata uyuyormuşum. Kasım ayında babamı kaybedince de yazılara nokta koydum, kendimi tümüyle anneme verdim. Babamın vefatından sonra Soner Yalçın ilk kez aradı, başsağlığı diledi, o kadar. ışte beş ayda böyle bir ‘örgüt üyesi ve terörist’ oldum, 15 aydır yatıyorum.

 

Sen misin dava açan

 

2008’de açıklanan birinci Ergenekon davası iddianamesinde bir gazeteci arkadaşla telefon konuşmalarımın yer aldığını gördüm. Sanık, zanlı, şüpheli değilim. Dinlenen karşımdaki arkadaş. Hukuken kimliğimin gizli tutulması gerekirdi. ıkimiz de görevini kötüye kullandığı için savcı Zekeriya Öz’e tazminat davası açtık. Vay sen misin dava açan? Diğer arkadaşı ikinci iddianamede sanık yaptı. OdaTV operasyonu kapsamında da beni gözaltına aldırıp tutuklattı. Bir yerlerden cesaret almasa böyle kör gözüm parmağına işler yapabileceğine inanmıyorum. Telefon konuşmalarımızı internet sitelerinde yayınladıkları için gazetelere tazminat davası açtım. Davayı Yargıtay’da kazandım. Sabah gazetesi, karar düzeltmeye Yargıtay’daki değişimden önce gittiği için kazanamadı. Ama Zaman gazetesi kazandı. Aynı dava, aynı daire. Birinde kazanıyor, diğerinde kaybediyorum. Cezaevindeyken Öz’e açtığım davayı da kazandım. Ancak kanun değiştiği için Yargıtay onaylarsa tazminatı Öz’den değil maalesef devletten alacağım.

 

Öz ile yüz yüze geldik

 

Emniyet’ten Zekeriya Öz’ün huzuruna götürüldüm. ıçeri girer girmez, “Herhalde bana ifade vermek istemezsin” gibi bir şeyler söyledi. “Yoo, vereceğim” dedim. ıfademi almaya başlarken, yazıcıya ‘örgüt yöneticisi’ yazdırdı. ıfade bitince başa dönüp ‘örgüt üyesi’ yazdırdı. Yani iki saatte kaderim değişmişti!

 

Koğuşum kedi kartlarıyla doldu

 

Tilkilerim vardı

 

Tilkilerim vardı, Oran ormanlarında. Kar-kış her sabah onları beslemeye gidiyordum. Ormana girince önümde arkamda yürüyorlardı. Kendimi Pamuk Prenses gibi hissediyordum. Silivri’de kedi tüm bu özlemlerime, yalnızlığıma derman olacaktı. Mevzuatı taradım, sadece kuş diyor. Zaten kendim bir kuş gibi kafese tıkılmışım, istemedim. Melda Onur benim mektubumu kamuoyuyla paylaşmış ama olamadı. Kendileri için Anayasa değiştirenler benim gibi bir ‘çakma terörist’ için yönetmelik mi değiştirecek? Ama dört bir taraftan kedi kartları, kedili kitap ayraçları, süsler geliyor.

 

Sözde belgeleri bilgisayarıma yarım saat önce yüklemişler

 

Gözaltı

 

OdaTV operasyonu 14 şubat 2011’de yapıldı. 3 Mart sabahı da sıra bize geldi. Kuzu kuzu gelip almalarını bekledim. Her zamanki gibi ormana, tilkilerimi beslemeye gittim. Eve dönünce oğlum ılim’i uyandırdım. Kapı çaldı, eşim açtı. Polis abiler doğrudan çalışma odama, bilgisayara yönelince mesele anlaşıldı. Poliste ifade vermedim. Bana bilgisayarımda buldukları sözde talimatları soruyorlardı. Ama bilgisayarımdaki incelemenin bitiş saati, benim sorgudan sonra. ODTÜ’den uzmanlardan aldığımız raporda, o sözde belgelerin bilgisayarıma 14 şubat’taki birinci operasyondan yarım saat önce yüklendiği görüldü.

 

Hiç bebeğim olmadı

 

Yokluk

 

Adıyaman Besni’nin Dutlupınar köyünde doğdum. Yokluk, yoksulluk vardı ama ailem çocukları okusun istiyordu. Kitabım olmadığı için akşamları sınıf arkadaşım Hediye’nin evine giderdim. Üstüm başım dökük olduğu için evlerine giremezdim de kitabını alıp, merdivene oturur sokak lambasının ışığında defterime yazardım.

 

Oğlum bana ne isterlerse yaz dedi

 

Hayat dersi

 

Nazlı Ilıcak Akşam’ı çıkarınca oraya çağırdılar. Cebimde beş kuruş olmadığı halde maaşı almaya bir gün kala istifa ettim. Eşim ABD’ye gitmişti. ıstifa edip eve gelince oğlum bir oyuncak için tutturdu. “Param yok” deyince bana yarım yamalak konuşmasıyla öyle bir ders verdi ki: “Müyesser Hanım, yarın işe git. M.Ali (Ilıcak) gelince ayağa kalk, yazmanı istiyorsa ‘başüstüne’ deyip yaz. Akşam da paranı al ve bu oyuncağı alalım!”

 

Nihayet kafayı yedirttik dedirtmeyeceğim

 

Yalnızlık

 

Yalnızlık zor ama ehven-i şer sayıyorum. Hanefi Avcı yalnız olduğumu öğrenince, “Kendi kendine konuş” diye mektup yazdı. “Kafayı mı yedim ki kendi kendime konuşayım” diye düşündüm. ılk duruşmada konuşmakta zorlanınca arada Hanefi Bey’e, “Hakkınızı helal edin, gıyabınızda günahınızı aldım. Haklıymışsınız” dedim. Ama hâlâ kendi kendime konuşmuyorum. Birileri kamera görüntülerini izleyip ‘Nihayet kafayı yedirttik’ sevincini yaşamasın diye.

 

Haşim Kılıç Ankara’nın namusunu kurtardı

 

Hukuk

 

HSYK, Meclis Başkanı ve hukukçulara yazdım. Kanunsuzluklara dikkat çektim. Hiç birinden ses soluk çıkmadı. Dünün mağdurlarının vicdanı bu kadar mı paslanmıştı? Haşim Kılıç’ın bir toplantıda, “Hak ihlalleri insanları isyana teşvik eden en önemli etkendir” dediğini not etmiştim defterime. Hukuk sicilimize son bir not düşmek, hem de bu isyanı nasıl hayata geçirebileceğimi sormak üzere, o çığlığı attım. Ne yalan söyleyeyim, Kılıç’tan cevap beklemiyordum. Ankara’nın namusunu kurtardı Kılıç.

 

Evden gelen çamaşırları kokluyorum

 

MUPUSTA HAYAT

 

13 Mart’tan beri devleti protesto için yemek almıyorum. Kantinden aldığım şeylerle idare ediyorum. Çamaşır, özellikle kışın çok zor. Bir kadın olarak kocamın eline kirli çamaşır torbası vermeye utanıyorum. Ama evde yıkanıp gelen çamaşırlar ev ve özgürlük kokuyor. Kullanmaya kıyamıyor, ayrı bir yere koyup, evi-özgürlüğü kokluyorum onlarla.