Zaman yazarı Ali Bulaç, İslam dünyasında yaşanan fikir ayrılıkları ve sistem sorunlarına ilişkin olarak, "Türkiye'de cemaat ve tarikatların içinde yer aldığı sosyal Müslümanlığın siyaset yoluyla hizmeti öne çıkaran İslamcılarla diyaloğa girmeli ve işbölümü yapılmalıdır. Türkiye’nin iki ana damarı, Nur hareketi ve Milli Görüş/İslamcılıktır. Bu iki ana damarın diyalog ve işbirliği Türkiye’ye bir çıkış yolu gösterebilir" dedi. Bulaç, "Kendilerini devletle bütünleştirenler ise İslamcıların ilk mangasıydı, savaşta daima ilk manga telef olur" ifadesini kullandı.
Bulaç'ın Zaman'da "Yeni bir hamle!" başlığıyla yayımlanan (4 Mayıs 2015) yazısı şöyle:
Ortadoğu bir kere daha diktatörlüklerin baskısı altına girdi. Irak, Suriye, Yemen, Libya ve Mısır’da toplumsal yapı parçalanma sürecine girdi. 21. yüzyılın ilk yıllarında bir umut olan Türkiye’de 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat zincirinin son halkası olarak bürokratik merkez sivil siyasete karşı darbe yaptı. Ülke bir kere daha anayasanın işlemediği, parlamenter rejimin bekleme odasına alındığı Kırmızı Kitap’la yönetilmeye başlandı.
Samimi liberaller ve demokratlar genel gidişi etkileyemiyor. Kürt siyaseti yol ayrımına gelmiş durumda. ABD ve AB’de somutlaşan küresel güçler “şimdilik” Türkiye’yi kendi “değerli yalnızlığı”yla baş başa bırakıp seyretmeyi tercih ediyorlar.
Önümüzde imal-i fikredip işe yarar dersler çıkaracağımız üç büyük tecrübe var: Biri Müslümanların tarihte yaşadıkları siyasi tecrübe, diğeri Batı’nın geçirdiği aşamalar, üçüncüsü de son 150 yıldır Müslüman dünyanın yaşadıkları. Benim Nisan 2015’ten bu yana bu köşede ele aldığım konular söz konusu üç tecrübenin ışığında günün siyasetine bakmayı denemektir. Vardığım sonuç şudur:
Mevcut fikri, toplumsal ve siyasi formasyonumuzla içine girdiğimiz bu krizinden çıkamayız. Bir çıkış yolu bulamayacak olursak, “yaratıcı kaos doktrini” çerçevesinde Batı bize yeni bir düzeni empoze edecektir.
Ne İslamcıların ne onları eleştiren cemaat ve grupların söyledikleri çözüm olabiliyor. Siyaset, toplumda var olan grupları ve fikirleri, çatışan çıkarları, farklı kimlikleri bir arada yaşatma, uzlaştırma sanatıdır. İslam tarihinde rejimler rızaya dayalı olarak farklı grupları ve çıkarları bir arada yaşatma başarısını gösteremedi. Şeriat’ın sivil-medeni alanda halkı saltanat rejimlerine karşı koruması başka bir bahistir. Rejimler farklılıkları sadece güç kullanarak bir arada tutmaya çalıştı. Saddam ve Esed rejimleri bunun çağdaş örnekleridir. Kelam ve fıkıh müktesebatı, muhalefetin kanuni rekabet ve ikna yolunu kullanarak, iktidarın el değiştirmesine hukuki zemin hazırlayamadı. Muhalefet kanla bastırıldı, siyaset katl olarak iş ve işlev gördü.
Şia içine kapanarak kurtuluşu muntazar Mehdi’nin zuhur zamanına erteledi. Hariciler ve Zeydiler her fırsatta kıyam ettiler, büyük zayiatlar verdiler ama kalıcı siyasetler geliştiremediler. Sünni doktrin “hukuk ve adalet”in yerine “güvenliği” ikame etti, böylelikle zalim yönetimlere meşruiyet sağladı. Sünniliği besleyen Mürcie, iman ile ameli ayırdı, fiili laikliğe arkaplan inşa etti, fitne ve kargaşa olmasın diye zalim ve cair yönetimlere fetva tedarik etti.
Kısaca İslam tarihinde “siyaset” rol oynamadı, “siyaset” yapılmadı. Rol oynayan güç ve iktidarın kendisinde temerküz ettiği şahların ve padişahların kudreti, modern zamanlarda da devlettir. Bütün kavgalar bu devleti ele geçirmek içindir. Devleti ele geçirenler de, onlara muhalefet edenler de güç ve iktidarı yüceltmekte, fetişleştirmektedirler. Müslümanların artık siyaset yapmaları zamanı geldi, geçiyor. Bu devlet, kendine aşık/narsist, gücüne tapan bir ejderhadır, içine kaçtığı kimsenin önce vicdanını karartır, sonra aklını yok eder. Bu devleti hukuka dayalı bir teşkilat haline getirmek için meşru siyasetten başka yol yok.
Sorun bizim tarihsel kodlarımızda, siyaset, devlet, iktidara ilişkin zihni tutumlarımızda yatıyor. Çözüm Sünni-Şii; Selefi-Sufi diyaloğu ve işbirliğidir. Türkiye için ise cemaat ve tarikatların içinde yer aldığı sosyal Müslümanlığın siyaset yoluyla hizmeti öne çıkaran İslamcılarla diyaloğa girmesi, işbölümü yapmasıdır. Türkiye’nin iki ana damarı, Nur hareketi ve Milli Görüş/İslamcılıktır. Bu iki ana damarın diyalog ve işbirliği Türkiye’ye bir çıkış yolu gösterebilir. Kendilerini devletle bütünleştirenler ise İslamcıların ilk mangasıydı, savaşta daima ilk manga telef olur. Fikri alanda çaba gösterip iktidarın değirmenine su taşımaktan kendini sakındırabilen Müslümanlar da, zihniyet dönüşümünü sağlayıcı çalışmalar yapmakla yükümlüdürler. Hepimiz için yeni bir hamle yapalım!