T24 - Dün Kılıçdaroğlu'nun referanduma hayır yazısının ardından bugün de Bülent Arınç Neden 'evet' diyorum başlıklı yazı yazdı. Arınç bunun bir halkoylaması olduğunun bilincine varılmasını söylerken 'Bundan sonra darbeler, illegal örgütlenmeler, hak gaspı olmasın diye oy kullanacağız ve “Evet” diyeceğiz.' dedi. Demokrasi için Neden ‘Evet’ diyorum 12 Eylül 2010 günü çok önemli bir halkoylamasına şahitlik edeceğiz. Vatandaşlarımız sandık başına giderek kendi gelecekleri için oy kullanacaklar, bir tercihte bulunacaklar. Her ne kadar muhalefet bunu bir seçim havasına dönüştürmeye çalışsa da neticede bu bir halkoylamasıdır. Halkoylamaları ile seçimlerin içeriği birbirinden çok farklıdır. Seçimlerde siyasi partiler kendi politikalarını halka anlatır ve bunlar için oy talep ederler. Oysa halkoylamaları memleketin hayrına olacağına inanılan bir konunun halka sorulmasından ibarettir. Taraflar karşılıklı argümanlarını halka anlatarak evet ya da hayır yönünde oy talep ederler. Oysa muhalefet bu halkoylamasını bir seçim ve güven oylamasına dönüştürmek istiyor. Halkoylamasına ve anayasa paketinin içeriğine ilişkin ciddi söylemlerde bulunamıyorlar. Anayasa değişiklikleri ile ilgili “Bu paket kayısının, incirin, fındığın sorunlarına çare olacak mı?” şeklinde sığ ve basit bir söylemle hem olayı sulandırıyor hem de işin merkezinden kaçarak halkoylamasını bir güven oylamasına, bir seçim havasına sokmaya çalışıyorlar. Ancak biz bunu bu şekilde değerlendirmiyoruz. Vatandaşlarımızın da bu şekilde değerlendirmeyeceğine inanıyoruz. Biz milletin vekilleri olarak, ülkemizin ve milletimizin yararına olduğuna inandığımız bir reform paketi hazırladık ve bu paketi 12 Eylül günü onların özgür iradelerine sunacağız. Vatandaşlarımızın vereceği karar, sonuç ne olursa olsun, bizim için önemlidir ve saygındır.
Vatandaşlarımızın da bu bilinçle oy kullanacağına inanıyorum. Hükümet, Ak Parti yahut diğer muhalefet partileri için değil, kendi gelecekleri için oy kullanacaklar. Daha demokratik, daha şeffaf, daha özgür bir Türkiye için “Evet” diyecekler. Bu Anayasa değişikliği geçmişe değil, geleceğe bakan bir değişikliktir. Bundan sonra darbeler, illegal örgütlenmeler, hak gaspı olmasın diye oy kullanacağız ve “Evet” diyeceğiz. Bunların hiçbirisi soyut birtakım hukuk düzenlemeleri değil. Tersine hepsi işçisinden köylüsüne, memurundan üniversite öğrencisine, gencinden yaşlısına bütün vatandaşlarımızın hayatını doğrudan ilgilendiren ve daha demokratik ve özgür bir geleceğe hazırlayan değişikliklerdir. Anayasa değişiklik maddelerine biraz yakından baktığımızda bu gerçek açık bir şekilde görülmektedir. Burada Anayasa değişiklik paketinde bulunan birkaç maddeyi dikkatinize sunmak istiyorum. HAKLARA GÜVENCE Yeni düzenlemeler sayesinde kadın-erkek eşitliği konusunda alınacak tedbirler, eşitlik ilkesine aykırı yorumlanamayacak. Aynı düzenleme, çocuklar, yaşlılar ve özürlüler ile harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler içinde geçerli. Bu sayede, pozitif ayrımcılıkla mevcut eşitsizliklerin giderilmesi süreci hızlanacaktır. MAHREMİYET KORUNACAK Kişisel verilerin korunması ile ilgili yapılan düzenlemeyle milletimizin hafızasında son derece kötü bir yeri bulunan fişleme sorunu ve ortaya çıkan hukuksuzluklar ortadan kalkacaktır. Her vatandaşımız kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilenme, verilere erişme hakkına sahip olacak ve bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep edebilecektir. Mevcut kanunlar çerçevesinde bu bilgilerin kullanılıp kullanılmadığını öğrenebilecek ve gerek gördüğü hallerde kanuni yollarla düzeltme yoluna gidebilecektir. ÇOCUKLAR KORUNACAK Toplumsal vicdanı en çok yaralayan sorunların başında bakıma muhtaç çocukların ihtiyaçları gelmektedir. Yeni düzenlemeyle devlet, her tür istismara karşı çocukları korumak için daha güçlü tedbirler alacak ve ihtiyaçlarını karşılaması hukuki bir zorunluluk haline gelecektir. Bizim açımızdan bu düzenleme, vicdanlarımızın devletin gücüyle buluşmasıdır. ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜ Sendika düzenlemeleri konusundaki en önemli adım, aynı işkolunda birden fazla sendikaya üye olma hakkının getirilmesidir. Bu yeni düzenleme toplumsal örgütlenme hakkını genişletecektir. Böylece, bugüne kadar birden fazla sendikaya üye olan vatandaşımızın tüm üyeliklerini geçersiz kılan anlamsız yasak ortadan kalkacaktır. Bu düzenlemenin amacı, toplumsal ve siyasi örgütlenme imkânlarını yaygınlaştırmak ve bireyin etkisini, gücünü ve söz söyleme iradesini artırmaktır. TOPLUSÖZLEŞME HAKKI Memurlara ve diğer kamu görevlilerine toplusözleşme yapma hakkı tanınacak. Daha da önemlisi toplusözleşme yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde, taraflar Kamu Görevlileri Kurulu’na başvurabilecek ve kurul kararları, kesin ve toplusözleşme hükmünde olacak. Bu kararlar ve sözleşmeler çalışanlarla sınırlı kalmayacak ve emeklilere de yansıtılacak. Bu düzenlemede, memurların ve diğer kamu görevlilerinin hayatını kolaylaştıran en önemli yeniliklerden biri, Uzlaştırma Kurulu’nun etkisinin ve gücünün artırılmasıdır. Bu düzenlemenin çok somut etkileri kısa vadede görülecek, gerek ödemeler yönünden gerekse haklar açısından memurlarımız çok ciddi kazanımlar elde edecektir. SENDİKALAR GÜÇLENECEK Sendikaların gücünü azaltan en önemli düzenlemelerden biri herkesin bildiği gibi, ‘greve katılan işçilerin ve sendikanın kasıtlı veya kusurlu hareketleri sonucu grev uygulanan işyerinde neden oldukları maddi zarardan sendikanın sorumlu tutulması’ydı. Mevcut düzenleme, sendikaların gücünü ve çalışanların iradesini etkisiz hale getirmektedir. Yeni düzenleme sayesinde artık bu sorun ortadan kalkacak, devlet alın teriyle ekmeğini kazananlara karşı önyargıyla yaklaşma tavrını ortadan kaldıracaktır. Siyasal, toplumsal ve ekonomik hayatın en önemli aracı olan sendikalar ve çalışanlar gerçek bir güce kavuşacaktır. VATANDAŞ GÜÇLENECEK “Kamu Denetçiliği Kurumu” (ombudsmanlık) Türkiye’de yıllardır konuşuluyor. Bundan maksat idarenin eylem ve işlemlerini daha geniş kapsamlı bir denetime tabi tutmaktır. Mevcut düzenlemelerde esas sorun, Danıştay’ın denetleme sürecinde soyut hukuk normlarını aşan durumlar karşısında yetersiz kalması veya bir tarafı idare olan yargılamalarda vatandaşın son derece güçsüz bırakılmış olmasıdır. Ombudsmanlık ile idarenin her türlü eylem, işlem, tutum ve davranışları, insan hakları ve hakkaniyet ilkeleri etrafında ele alınarak, vatandaşın hakları ve hukuku korunacak, vatandaş idareye karşı güçlendirilecektir. Kötü yönetimlerin en önemli yansıması olan yolsuzluklarla mücadele konusunda en etkili denetleme mekanizması, doğrudan vatandaş ve idare arasında kurulmuş olacaktır. Geçmişte birçok kesim kamu denetleme kurulunun kurulmasından yanaymış gibi davrandı ama hiçbir zaman gereken adımları atmadı. Yeni düzenlemeler işte bu adımı atıyor. Böylece demokrasinin ve sivil toplumun gelişmesinde son derece önemli bir adım atılmış olacaktır.
MEMURLARA GÜVENCE Memurlarımızın en çok karşılaştığı sıkıntılardan biri, doğru veya yanlış, amirlerinin verdiği uyarma ve kınama cezalarının yargı denetimine kapalı olmasıydı. Yeni düzenleme bunu tamamen ortadan kaldırarak verilen uyarma ve kınama cezalarını yargı denetimine açmaktadır. Böylece, muhtemel bir haksızlık durumunda, memurun sicilini koruma kaygısı yargısal güvence altına alınacaktır. DEMOKRAT HSYK 1982 Anayasası’na getirilen en önemli eleştirilerden birisi hâkim ve savcıların denetimlerinin bir siyasetçi ve yürütmenin bir üyesi olan Adalet Bakanı emriyle yerine getirilmesiydi. Gerçekten de 28 Şubat süreci gibi olağanüstü dönemlerde hâkim ve savcılar yönlendirilmiş müfettişler eliyle sindirilmeye çalışılmıştı. Bu durum yargı bağımsızlığını zedeleyen kabul edilemez sonuçlar doğurmuştu. Yeni düzenleme ile savcıların -cezaevlerinin idaresi gibi- idari işlemleri dışında hâkim-savcıların tüm yargısal faaliyetleri HSYK’ya bağlı müfettişler tarafından yapılacaktır. Bu müfettişlerin raporları yine demokratik özerkliği sağlanmış HSYK tarafından değerlendirilecek, böylece ideolojik, tarafgir ve hâkim bağımsızlığını zedeleyen uygulamaların önüne geçilmiş olacaktır.
SİVİL YARGI
Askeri mahkemelerin görev alanı konusundaki belirsizlik ve yetki karmaşası, yargı bağımsızlığı ve demokratik hukukun üstünlüğü açısından ciddi sorunlar yaratmaktadır. Yeni düzenlemeyle son derece karmaşık olan askeri mahkemelerin görev ve yetki alanları açık ve anlaşılır bir hale getiriliyor, tarifi Askeri Ceza Kanunu’nda belirlenen askeri suçlar dışında kalan tüm suçlar askeri mahkemenin alanı dışına çıkarılıyor. Askeri olmayan, askerlik mesleğinden kaynaklanmayan suçları işleyen askerler, askeri mahkemelerde artık yargılanmayacak, söz konusu kişileri sivil mahkemeler yargılayacaktır. Askeri mahkemeler askeri suçlarla ve askerlik hizmeti ile ilişkili suçlarda uzmanlaşacaktır. Bu sınırlama ile devletin güvenliğine, anayasal düzene ve düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar, adliye mahkemelerinde görülecektir. Bu suçların askeri mahkemelerde görülmelerinin önü kesilecektir. Aynı derecede bir diğer önemli konu artık Türkiye’de sivillerin, savaş hali dışında askeri mahkemelerde yargılanamayacak olmasıdır. YENİ Anayasa Mahkemesi Anayasa Mahkemesi ile ilgili yeni düzenlemeler, Anayasa Mahkemesi’nde daha geniş bir temsil olanağı sağlayacaktır. Anayasa Mahkemesi’nin tüm toplumun kaderini etkileyen kararlar vermesi nedeniyle üyelerinin toplumun her kesiminden gelen temsilcilerden oluşması demokrasinin en temel prensibidir. Demokratik temsilin yeterince sağlanmadığı bir yerde gerçek bir demokrasiden bahsedilemez. Yeni düzenleme sayesinde birçok farklı kurumdan ve toplumun çeşitli kademelerinden vatandaşlarımız mahkeme üyesi olabilme hakkı kazanacaktır. Bu itibarla Sayıştay, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyeleri, üst kademe yöneticileri, avukatlar, üniversitelerin öğretim üyeleri, birinci sınıf hâkim ve savcılar ile Anayasa Mahkemesi raportörleri Anayasa Mahkemesi üyesi olabilecektir. Sonuç olarak hem mahkemenin üye sayısı artırılacak, hem üye kaynağı çeşitlendirilecek, hem de üyeliğe seçimde kurum içi irade dikkate alınacaktır. Yeni hali ile Anayasa Mahkemesi iki bölüm ve Genel Kurul halinde çalışacak, bölümler, başkanvekilinin başkanlığında 4 üyenin katılımı ile toplanacak, Genel Kurul ise mahkeme başkanının veya başkanın belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında en az 12 üye ile toplanacaktır. Böylece yıllar süren yargılamaların hızlandırılması, dairelerin oluşturulması suretiyle uzmanlaşmanın artırılması hedeflenmiş ve Anayasa Mahkemesi’nin talepleri de karşılanmıştır. Bir başka ifadeyle Anayasa Mahkemesi’nin yükü azalacak, karar verme süreci hızlanacaktır. Yeni düzenlemeler, ülkemizi siyasi partiler mezarlığı olmaktan kurtaracaktır. Bundan sonra siyasi partilerin kaderi, nitelikli çoğunluk (17 üyeden 13’ünün kararı) ile belirlenecektir. Böylece ülke ve toplum yaşamını çok yakından ilgilendiren kararların alınmasında, demokratik hukukun üstünlüğü, konjonktürel gelişmelerden veya dar çevrelerin temsilcilerinin etkisinden kurtarılacaktır. Yeni düzenlemeler sayesinde Anayasa Mahkemesi üyeleri 12 yıl için seçilecek. Bir kişi 2 defa üyeliğe seçilemeyecek. 12 yıldan önce yaş sınırını dolduran üye emekliye ayrılacak. Böylece bir kişinin 25 yıl Anayasa Mahkemesi üyesi olarak kalması ortadan kaldırıldığı gibi, Anayasa Mahkemesi daha dinamik bir yapıya kavuşacaktır. KİŞİSEL BAŞVURU HAKKI Anayasa Mahkemesi’ne kişisel başvuru hakkı, getirilen en önemli düzenlemelerden biridir. Ombudsmanlık kurumuyla vatandaşın hak arama ve hakkını koruma mekanizmaları güçlendirildiği gibi, kişisel başvuru hakkıyla vatandaşlarımız yalnızca idari işlem ve eylemler yönünden değil, aynı zamanda yargısal kararlar yönünden de Anayasa Mahkemesi’ne başvurma hakkı kazanacaktır. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını sağlayan madde ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru yapmadan önce kişilerin sorunlarını yurtiçinde çözmelerinin yolu açılacaktır. YARGI GÜÇLENDİRİLECEK Yeni düzenlemelerle Meclis Başkanı, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları ile Jandarma Genel Komutanı da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan’da yargılanabilecektir. Mevcut durumda Genelkurmay başkanlarını yargılayacak bir mahkeme ülkemizde bulunmamaktaydı. Başka bir deyişle cumhurbaşkanı ve başbakanların yargılanabildiği ülkemizde, Genelkurmay başkanı yargılanamamaktaydı. Kuvvet komutanlarının ordu ve devlet mekanizması içerisindeki konumları nedeniyle askeri mahkemelerde yargılanmaları ise neredeyse imkânsız bir şeydi. Bu belirsizlik ve karışıklığa son verilmiş, kuvvet komutanlarının görevlerinin önemiyle mütenasip bir yüksek mahkemede yargılanmalarının yolu açılmıştır. Bununla beraber, gereken tedbir mekanizmaları da unutulmamış, Yüce Divan kararlarına karşı yeniden inceleme başvurusu yapılabilmesi için düzenleme yapılmıştır. HSYK YENİDEN HSYK ile ilgili en önemli sorun, HSYK’nın kendisinin seçtiği Yargıtay ve Danıştay üyelerince seçilen üyelerden oluşmasıdır. HSYK 1980 darbesi sonrasında oluşturuldu ve o dönemin ruhunu yansıtan bir biçimde kendi zihniyetine uygun Danıştay ve Yargıtay’ı inşa etti. Birçok kurumun son 30 yıl boyunca darbe ruhunu üzerlerinden atmalarına, demokratikleşme sürecine katkı vermelerine, toplumsal ve siyasal ihtiyaçlar nedeniyle yeniden yapılandırılmasına rağmen, HSYK bu değişim ve dönüşümün dışında kalmıştır. Daha bağımsız, daha demokratik ve işlevsel bir adalet sistemi için AB ve Venedik Komisyonu kararlarına uygun olarak tabanını daha da güçlendirmek ve çoğulculuğu temin ederek daha tarafsız bir yapıya kavuşturmak için HSYK yeniden yapılandırılıyor. Yapılan değişiklikle üye sayısı 7’den 22’ye çıkıyor. Bu üyelerden dört tanesi Sayın Cumhurbaşkanı tarafından hukukçu öğretim üyeleri ve avukatlar arasından doğrudan, diğer üyeler ise yüksek yargı organları ve birinci sınıf hâkim ve savcılar arasından kendileri tarafından seçilecektir. Yeni düzenlemeler bu sorunu ortadan kaldırarak, HSYK’yı daha demokratik bir yapıya kavuşturmaktadır. Çünkü kurum içi demokrasinin temini sağlanmıştır. Yargıtay ve Danıştay üyeleri HSYK’ya üye seçmeye devam edecek ama aynı zamanda kaderleri HSYK üyelerinin dudakları arasında olan hâkim ve savcılar kendileri ile ilgili olarak alınan kararlarda söz sahibi olacaktır. Kürsü hâkim ve savcıları tarafından bu gelişme memnuniyetle karşılanmaktadır. Yeni düzenleme ile HSYK’da temsil edilmeyen pek çok hâkim ve savcı için hâkimlik teminatı artık sözde değil fiiliyatta gerçekleşecektir. Bugüne kadar yargı denetimine kapalı ve her tür demokratik meşruiyetten uzak HSYK kararları ile korkutularak mesleklerini sürdüren hâkimler için artık korkmadan mesleklerini icra etmelerinin yolu açılmış olacaktır. Yeni düzenlemeler çerçevesinde milletimiz adına faaliyette bulunan yargı makamlarında milletin temsilcileri de yer alacaktır. Avukatların, üst kademe yöneticilerin, öğretim üyelerinin HSYK’da bulunmaları yargı kararlarından ve faaliyetlerinden etkilenenlerin düşüncelerini kurula taşıyacak ve böylece temsil gücü yüksek, demokratik bir HSYK oluşacaktır. Yeni düzenleme kurulun “meslekten çıkarma” cezasını da demokratik sınırlara çekmektedir. Çünkü meslekten çıkarma cezasına ilişkin kurul kararlarına karşı yargı yolu getirilmektedir. Bu düzenlemenin özellikle önemli davalara bakan hâkim ve savcıların kaderleri üzerinde ciddi anlamda özgürleştirici bir değeri ve anlamı vardır. UZLAŞMA VE USUL Burada sadece bazılarına değindiğim bu değişiklikler, 21’inci yüzyıl Türkiye’sinin çoktan hak ettiği temel hak ve özgürlüklerdir. “Türkiye, 1980’lerin anayasasıyla yönetilemez” diyenlerin bu Anayasa değişikliğine karşı çıkması, eğer kötü niyetten kaynaklanmıyorsa, bir siyasi basiretsizlik örneğidir. Hukukun üstünlüğünü değil, üstünlerin ve seçkinlerin korunmasını hedefleyen bir anayasa bugünün büyük ve güçlü Türkiye’sini ne temsil edebilir ne de ihtiyaçlarına cevap verebilir. Muhalefet partileri bu değişikliğin bir uzlaşmaya dayanmadığını, oysa anayasa metinlerinin ancak ulusal uzlaşma yoluyla yazılabileceğini söylüyorlar. Bu Anayasa değişikliği gerçekten hiçbir uzlaşmaya dayanmıyor mu? Bu, muhalefetin iddia ettiği gibi bir Ak Parti Anayasa değişikliği mi? Burada kendi kişisel tecrübemi de aktararak bu konuya açıklık getirmek istiyorum. Meclis Başkanı olduğum dönemden beri ülkemizin temel sorunlarını ilgilendiren bütün konularda mümkün olan en büyük uzlaşmayı ve ittifakı elde etmek için büyük çabalar sarf ettim. Özellikle artık ülkemizin ihtiyaçlarına cevap vermediği konusunda yediden yetmiş yediye bütün vatandaşlarımızın, kurumlarımızın, sivil toplum kuruluşlarımızın ve siyasi partilerimizin ittifak ettiği, 12 Eylül Anayasası’nın yerine daha demokrat ve sivil anayasa talebini Meclis Başkanlığım döneminde gündeme aldım. Anayasalar birer toplumsal uzlaşı metinleridir. Ben de, Meclis’te tüm siyasi partilerin katkıda bulunduğu bir uzlaşma zemini oluşturmak için, Meclis’te temsil edilen partilerden eşit sayıda üyenin yer aldığı bir Anayasa Uyum Komisyonu oluşturdum. Anayasa maddeleri ile ilgili değişiklik talepleri önce bu kurulda tartışılacak ve bu kurulda bir uzlaşma sağlanamaz ise Genel Kurul’a götürülemeyecek diye de karar aldık. Ancak ne benim Meclis Başkanlığım döneminde ne de benden sonraki Sayın Köksal Toptan ve Sayın Mehmet Ali Şahin’in başkanlıkları döneminde CHP bu kurulun çalışmalarına katıldı. Dolayısı ile tüm partilerin katkıda bulunacağı bir Anayasa değişikliği sürecinin de önünü kapatmış oldu. CHP’nin uzlaşmaz tutumu sadece Anayasa konusunda değil, hemen bütün konularda süreci tıkayan en büyük sorun oldu. 12 Eylül günü oylanacak olan Anayasa değişikliği sürecini de bizzat yaşayan ve takip eden kişilerden biriyim. Muhalefeti sürece katmak ve mümkün olan en geniş konsensüsü sağlamak için her yolu denedik. Muhalefet liderlerine çağrıda bulunduk, grup başkanvekilleriyle ve bu partilerden ilgili hukukçu arkadaşlarla çalışmak için kapımızı açık tuttuk. Bütün partilerin katıldığı Anayasa Komisyonu’nda uzun ve detaylı çalışmalar yapıldı. Normal bir demokraside olması gereken de budur zaten.Fakat muhalefet partileri “Bizim görüşümüz somut olarak budur, önerilerimiz şunlardır” demek yerine “Biz sizin dediklerinize karşı çıkıyoruz, tekliflerinizi reddediyoruz” mantığıyla hareket ettiler. Siyasetin önünü açmak ve katkı sunmak yerine, katı bir ideolojik tutum takındılar ve siyasetin alanını daralttılar. Bütün bunlara rağmen biz kapıyı son ana kadar açık tuttuk. “Madem bizim Anayasa değişikliğimizi kabul etmiyorsunuz, buyrun kendi değişiklik paketinizi getirin” dedik. Ama buna da hiçbir cevap alamadık. Bütün bu yaşananlardan sonra muhalefet bu Anayasa değişiklik paketinin ulusal bir uzlaşıya dayanmadığını ileri sürüyor. Bunu bir Ak Parti paketi gibi göstermeye çalışıyor. Ama bu iddia konusunda kendi tabanını dahi ikna edemiyor. Çünkü argümanları zayıf. Çünkü tutarlı davranmıyorlar. Çünkü kendi tabanlarıyla çelişiyorlar ve vatandaşa neden hayır demeleri gerektiğini anlatamıyorlar. Kısacası muhalefet hem minderden kaçıyor hem de ondan sonra “Beni oyuna almıyorsunuz” diyor. Şunu açıkça ifade etmek isterim: Muhalefetin uzlaşmaz tavrına rağmen biz çalışmalarımıza devam ettik. Çünkü biz 1982 Anayasası’nın 21’inci yüzyıl Türkiye’sine yakışmadığını, onu taşımadığını biliyoruz. Ama bunu sadece biz söylemiyoruz. Bu Anayasa yürürlüğe girdiği günden beri hep sorun oldu, hep eleştirildi, hep tartışma konusu oldu. Bu eleştirileri bizden önce bu ülkenin insaf sahibi ve açık görüşlü bütün aktörleri, sağ ve sol siyasetçileri, hükümetleri, aydınları, yazarları, hukukçuları, öğretim üyeleri, STK’ları, sendikaları, meslek kuruluşları dile getirdiler. Bunlara Türkiye’nin belkemiğini ve derin konsensüsünü oluşturan vatandaşlarımız, işçiler, çiftçiler, memurlar, üniversite öğrencileri, yerel basın, kentliler, kırsal kesimden vatandaşlar, kısacası Türkiye’nin büyük çoğunluğu katıldı. Eğer bütün bunlar bir ulusal uzlaşı değilse, uzlaşı nedir? Muhalefetin kimsenin bilmediği, duymadığı bir uzlaşı tanımı mı var? 1982 Anayasası’nı değiştirmek ve yeni bir anayasa yazmak için geçtiğimiz yaklaşık otuz yıllık süre boyunca yazılan onlarca raporu, yazı dizisini, yapılan yorumları, köşe yazılarını burada özetlemeye dahi imkânım yok. Bütün bunlardan doğan konsensüsün ne olduğunu hepimiz biliyoruz.HAYIRLI OLSUNBenim bugün üzüldüğüm tek şey şudur: Keşke muhalefet bu süreçte yapıcı bir rol oynasaydı ve gerçek bir siyasi aktör gibi davransaydı da biz çok daha ileri, çok daha kuşatıcı bir Anayasa değişikliğini gerçekleştirebilseydik. Keşke bununla da yetinmeseydik ve 12 Eylül 2010 günü yeni, çağdaş ve sivil bir anayasayı oyluyor olsaydık. Muhalefet küçük siyasi hesaplar yaparak bu tarihi fırsatı geciktirmiştir ve bunun sorumluluğu onlara aittir. Ama ben Türkiye’nin o günleri de göreceğini biliyorum. Çünkü bu ülke artık kabuğunu kırmış, kendisiyle, toplumuyla, tarihiyle, coğrafyasıyla barışmış, kendi gerçek potansiyellerinin farkına varmıştır. 12 Eylül 2010 günü yapılacak halkoylaması bunun en somut örneklerinden biridir. Ben inanıyorum ki milletimiz, ülkesinin yararına olan her çalışmaya sahip çıktığı gibi bu Anayasa değişikliklerine de sahip çıkacak ve EVET diyecektir. Yazımın başında da belirttiğim gibi halkoylamasının sonucu her ne olursa olsun, halkımızın verdiği karara büyük bir saygı göstereceğiz. Şimdiden ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olsun.’ Bülent ARINÇ Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı