Türk müziğinin usta seslerinden Bülent Ortaçgil, 2017 yılının en az 2016 yılı kadar zor geçeceğini belirterek "Ülkenin kasvetli havasından müzisyenler de etkileniyor, şarkı söylemek giderek zorlaşıyor" dedi. Müziğin sadece eğlence unsuru olarak görülmemesi gerektiğini ifade eden Ortaçgil " Türkiye'de nedense müzik sadece eğlence unsuru olarak görülüyor. Evet, müziğin eğlence tarafı olduğu gibi iyileştirici bir yönü de var" ifadesini kullandı.
Yurt gazetesinden Dilek Sarıgül'e söyleşi veren Ortgaçgil'in açıklamaları şöyle:
2016 nasıl bir seneydi size neler kattı neler götürdü sizden?
Kendi adıma 2016'nın diğer yıllardan çok da farklı bir yanı yok. Ülke adına 2017’de 2016 gibi kolay geçmeyecek görünüyor. Yaşlanmaya başladıkça daha fazla çalıyorum. Dolayısıyla standart çalma işlerini yine yaptık. 2016’da çok çaldık, çok söyledik bereketli bir yıldı. Sadece İstanbul'da çalmıyoruz. Türkiye'nin her köşesinde çalma şansımız var. Tabi şu günlerde ülkenin doğusunda çalamıyoruz. Ne yazık ki kış koşulları ve savaş koşulları etkiliyor.
Şarkı söylemek giderek zorlaşıyor öyle mi?
Evet. Zorlaşıyor tabi. Türkiye'de nedense müzik sadece eğlence unsuru olarak görülüyor. Evet, müziğin eğlence tarafı olduğu gibi iyileştirici bir yönü de var. Sözgelimi İdil Biret'in klasik müzik konseri erteleniyor. Bu yas tutmak değil işte. Türkiye zor bir süreçten geçiyor. Dolayısıyla ülkenin bu kasvetli havasından en önce müzisyenler etkileniyor.
Ülkemizde ve dünyada korkunç şeyler oluyor. Çok karanlık günlerden geçiyoruz. Nasıl görüyorsunuz olan biteni?
Hayat gerçekten çok spesifik olmaya başlıyor. Herkes her şeyden anlamıyor. Politik birtakım saptamalar yapabiliyorsunuz ama bütün bu verileri iyi biliyor musunuz? Bu verilerin üzerine bir şey inşa ediyor musunuz? Yoksa dünyayı kendi bilgi dağarcığınızla, edindiğiniz kültürden, okuduklarınızdan, çıkardığınız bir varsayımla mı değerlendiriyorsunuz? Bunlar önemli şeyler olmaya başladı. Çünkü herkes her konuda konuşuyor.
Politika konuşmak için ehil olmak lazım. Benim için önemli olan insanların konuşarak uzlaşabilmesi. Her türlü fikrin ortada olması, tartışılabilmesi. Tam bir demokrasiden söz ediyorum. Böyle bir ortamı gerçekleştirdiğiniz zaman Türkiye'de bu politik tartışmalar daha yumuşak olacak. Türkiye'de hiç alışmadığımız olaylara şahit olduk. Hiç olmaz dediğiniz şeyler olmaya başladı. Herkes gibi ülkenin badireler atlatmasından hiç hoşnut değilim.
Böyle zamanlar sanat üretiminizi nasıl etkiliyor?
Elbette olumsuz etkileniyorum. Moral ve umut açısından tıkanıklık var. İnsanlar ölüm kalım savaşı veriyor. Yaşamak, yaşamamak gibi bir sorun varken sanata kafayı takmak absürt. Dolayısıyla sanat işleri bir anlamda insanların hayatsal sorunlarının minimuma indirgendiği zaman daha etkili oluyor. Sanat, insanların savaşması, kavga etmesi için bir öge olarak kullanıldığı zaman kendini kaybediyor.
Bir tıkanma söz konusu o halde…
Bu tür bir kısıtlılığın dışında kendi adıma da bir tıkanıklık söz konusu. Uzun yıldır bu işle uğraşıyorum, çok şarkı yazdım. Fakat bereketli bir insan değilim artık. İnsan yaptığı şeylerin kronolojisini dizdiği zaman hep daha güzelini yapmak istiyor, kendini tekrarlamak, aynı konular üzerine şarkı yazmak istemiyor.
Türkiye'nin neye ihtiyacı var daha fazla nefes alabilmemiz için?
Türkiye'nin diyaloğa ihtiyacı var. Artık çoktan beri unuttuğumuz birbirini anlamaya, birbirine empati duymaya ihtiyacı var.
Kaç yıl bitti meslekte?
Bu mesleğe profesyonel olarak geç başladım. Nerdeyse 30 yılı geride bırakıyorum. Aynı zamanda kimya mühendisiyim. Yaptığım bu işin en azından ciddi bir ekonomik rahatlık getirmeyeceğinin farkındaydım. Dolayısıyla müzikle yaşayıp müzikten para kazanmak gibi bir hayat kurmadım.
Çok sık sahnedesiniz. Yorucu bir tempo değil mi bu?
Yılda 50 kez sahnedeyim. Genel olarak ayda 4 kere çalma prensibimiz var. Ancak dörtten fazla çaldığım zaman bünyem bunu kaldırmıyor. Zorlanıyorum. Dörtten az çalındığı zaman benle beraber çalan insanların bir geçim problemi olmaya başlıyor. İkisinin arasında bir uzlaşma yapmak zorundayız. Haftada bir gün sahnedeyim.
Uzun yıllardır sahnedesiniz. Sahne işi bir süre sonra monotonlaşıyor mu? O monotonluğu nasıl kırmaya çalışıyorsunuz?
Benim 50 şarkılık bir repertuarım var dönüp dolaşıp aynı şarkıları çalıyorum. Fakat sahneye her çıktığımda başka başka insanlar beni dinliyor, başka başka insanlarla başka iletişimler oluyor. Şimdiye kadar 'öf yine aynı şarkıyı mı söyleyeceğim' gibi bir sıkıntıya kapılmadım. Çünkü işin içindeki o değişkenler beni oyalıyor. Kendi şarkımı çaldığım, kendi bestemi yaptığım için sıkıntı hissetmiyorum.
Size söz yazdıran, beste yaptıran şeyler neler?
Bu sorunu şöyle yanıtlayabilirim. Hiçbir şey, her şey… İnsan alıcıları açık bir varlık. Sürekli bir şey topluyor topladığı şeyler biriktikten sonra bunları bir sanata dönüştürüyor. Öğrendiklerinden, okuduklarından, değiştirmek istediğin şeylerden bir şarkı çıkarıyorsun. Gece saat 3 olmadan şarkımı yazamam ya da Fatma'nın yüzüne bakmadan hiçbir şey yazamam gibi bir şey yok. İlham işleri abartılmış işler. Müzikal kariyerimde 3 yıl arka arkaya yayınlanmış albümüm de var, 7 yıl beklediğim albümüm de. Son zamanlarda daha fazla beklemeye başladım.
Bir anlamda kendi kendimle yaptığım bir savaş bu. Aynı zamanda kendimi aşmak, eski yaptığım şarkılar kadar güzel bir şey ortaya çıkarmak istiyorum.
Bugün bir şarkının tutması ve geniş kitleleri etkilemesi için kıstas nedir?
Bir şarkının tutuyor olması bana hiç bir şey ifade etmiyor. Bir şarkı tutar tutmaz hiçbir fikrim yok. Bu bahsettiğin sayısal veriyle açıklanacak bir şeyse ben hayatım boyunca buna karşı durmuş bir müzisyenim. Eğer kalite ile ilgili bir şeyden söz ediyorsan Türkiye'de şarkının tutmasıyla kalitenin direkt bir ilişkisi yok. Başarı dendiği zaman ticari başarı farklı bir şey, sanatsal başarı farklı bir şey. İkisi öpüştüğü zaman son derece güzel bir şey ortaya çıkıyor. Youtube'da şarkının tıklanma sayısı başarısını göstermiyor. Güzel şarkı zaman bariyerini aşmış şarkı demektir.
Gündemde yeni projeler var mı?
2016 yılında yayınlamak istediğim DVD projem vardı o olmadı. 2017'de planlıyorum. Bu DVD daha önce dinlediğiniz şarkılarımdan oluşacak. Ayrıca çok büyük bir konserin canlı kaydı ve 25 yaylı sazla çaldığımız konser görüntüleri ve arşivler yer alacak. Yakın tarihte Nehir söyleşileri adı altında Bülent Ortaçgil'i anlatan bir kitap çıkacak.
Yeni bir albüm var mı ufukta?
Benimle kötü bir zamanımda konuşuyorsun. Evet, stüdyoya girip arkadaşlarımla sıfırdan bir şey yapmak istiyorum. Yeni bir albüm olacak. Ama ne olacağı belli değil sadece proje bazında. Doğrusunu istersen şu an görünmüyor.
90'lar pop müziğin en parlak dönemiydi. Ne değişti o günden bu yana?
Popüler müzik zaten kelimenin kötü anlamıyla bir anlamda ticaret işi. Türkiye'nin koşullarından o kadar da bağımsız bir şey değil bu söylediğim. 90'larda pop müziği çok yaygınlaştı, parlaktı. Ana akımın kuvvetli ve geçerli olması bizim gibi ana akımın dışındaki müzisyenlere yaşama şansı veriyor. Yani Türkiye'de çok şöhretli her gün oradan oraya giden, aktif bir müzik hayatımın olmasını popüler müziğin canlı olmasına bağlıyorum.
Ben artık yaşlı bir insan statüsüne doğru gidiyorum. Popüler müzik ruhen hiçbir şey ifade etmiyor benim için. İlgilenenlere de neden ilgileniyorsunuz demiyorum.
Tek tek şarkılar öne çıkmaya başladı sanki...
Arz talep meselesi... İnsanlar bu şarkıları dinlemeye istekli aynı zamanda bu işten para kazanan finansman sağlayan bir kitle var.
Kimleri dinliyorsunuz bu aralar?
Daha fazla enstrüman çalanları dinlemeye başladım. Popüler müzikleri dinlemiyorum açıkçası. Enstrümancı dendiği zaman daha çok caz müzisyeni dinliyorum. Konser müziğine ilgi duyuyorum.
Özellikle takip ettiğim biri ya da birileri yok açıkçası. Kişi olarak yorumlamıyorum, şarkı olarak değerlendiriyorum. Birinin fanı olmak birine düşkün olmak bunlar yaşla ilgili şeyler. 25 yaşında bende Beatles fanıdıydım. 60 yaşına geldiğin zaman kimsenin fanı olmuyorsun.