Radikal gazetesi yazarı ve akademisyen Bülent Somay, Mersin'de vahşice öldürülen Özgecan Aslan cinayetinin ardından Türkiye'nin bir kez daha gündemine oturan kadına şiddet sorunu üzerine yazdığı yazıda, tecavüzün gelişmiş Batılı ülkelerde de olduğunu belirterek, "Ataerkillik neredeyse tecavüz de oradadır. Tecavüzden “gelişerek” değil, erkek egemenliğine son vererek kurtulabiliriz" dedi.
"Tecavüzün 'ilkellikle', 'barbarlıkla', 'az gelişmişlikle' bir ilgisi yok" diyen Somay, "Erkek egemenliği ve Ataerkillik (baba egemenliği) en gelişmiş kapitalist ülkede de, en geleneksel Şark toplumunda da hüküm sürüyor. Kadınların “gelişmiş” ülkelerde kazandığı haklar gözümüzü boyamamalı" ifadelerine yer verdi.
Bülent Somay'ın uzunçorap.com blogunda 'Tecavüz hakkında vazgeçmemiz gereken efsaneler' başlığıyla yayımlanan (19 Şubat 2015) yazısı şöyle:
Değildir. Hepimiz gibi, her erkek gibi normaldir. Tam da bu nedenle her erkek potansiyel bir tecavüzcüdür. Buna ben de dahilim. Bahanelerimiz farklı olabilir: “Abazaydım”; “Kendi kaşındı”; “Naz yapıyor sandım”; “Sarhoştum”; “Başta o da istiyordu”, “Zaten Ermeni/Kürt/Boşnak/Japon/Gavur/Alevi/Ezidi/Gayrimüslim” (kendi deneyimlerinizden ekler yapabilirsiniz). Nedenlerimiz de farklı olabilir. Arkadaş/mahalle baskısı, kendini kanıtlama ihtiyacı, erkekliğinden emin olamama, “Ya şu anda vazgeçersem de sonradan arkamdan dalga geçilirse” kuşkusu, yanına kalacağına dair salakça bir özgüven, kadının zaten tecavüz edilmeyi istediğine inanma, öfke, intikam, etnik temizlik, “Kafirin kadını bana helaldir” imanı. Nedenlerden bahanelere giden yol ise kişiye göre değişebilir. Ancak bu yolların hiçbiri “patolojik” değildir. Tecavüzcü normaldir. Tecavüzün yanına kar kalmasını sağlayan, ya da tecavüz yoluyla kanıtladığını sandığı “erkekliğin” dünyanın en kıymetli şeyi olduğunu söyleyen toplumsal yapı hastadır, ama bu hastalığın (kimyasal ya da fiziksel) bir ilacı yoktur. Tek ilaç, kendisinin de potansiyel bir tecavüzcü olduğunu bile bile bunu yapmayan, başkasının yapmasına gücü yettiğince engel olmaya çalışan erkekler, tecavüze uğrasa bile yenilmediğini, boyun eğmediğini gösterebilen kadınlardır.
Değildir. Tecavüz mağdurları çoğunlukla kadındır, ama kız ya da erkek çocuk, erkek ya da kadın eşcinsel, transseksüel ya da transvestit de olabilir. Tecavüz suçunun birleştirici yanı mağdurlarının aynı cinsiyetten (kadın) olması değil, faillerinin aynı cinsiyetten (erkek) olmasıdır. O yüzden tıpkı tecavüzde olduğu gibi şiddet ve cinayette de, “kadına karşı şiddet” ya da “kadın cinayeti” demektense, “erkek şiddeti”, “erkek cinayeti” demek daha doğrudur. O yüzden de tecavüz (ve şiddet ve cinayet) bir “kadın sorunu” değildir. Herkesin sorunudur. Hepimiz tecavüze ve şiddete uğrayabilir, hepimiz gözü dönmüş erkek cinayetine kurban gidebiliriz. Bazılarımız (yani erkek olanlarımız) tahterevallinin iki ucunda da oturuyoruz. O yüzden güvenilmeziz; her an konum değiştirebiliriz. O yüzden, mağdur konumundan kurtulmanın karşı tarafa atlayıp gaddar konumuna geçmek olmadığının, herkesin mağduriyetine karşı mücadele etmek olduğunun bize tekrar tekrar anlatılması gerek. Ta ki ezberleyene kadar.
3. 'Tecavüz cinsel bir suçtur'
Değildir. Tecavüzün cinsellikle hiçbir ilişkisi yoktur. Tecavüz kendisine erkek olduğunu anladığı andan itibaren iktidar vadedilen, ancak bu vaat hiçbir zaman yerine getirilmediği (getirilemeyeceği) için “kendi göbeğini kendi kesmeye” karar veren çaresiz erkeğin hezeyanıdır. O yüzden tecavüzün içinde “duhul” olmasa da olur. Cinsel organlar hiç devreye girmese de olur. Koca dayağı, baba dayağı, polis dayağı, öğretmen dayağı, askerde “üst” dayağı, okulda ya da mahallede zorba dayağı, bunların hepsi tecavüzün kamufle edilmiş biçimleridir. Amaç ise cinsel haz almak değildir (hazzın o kadarı mastürbasyonla da alınır). Amaç diğerini, farklı olanı, kadını, çocuğu, eri, göstericiyi, “benim gibi olmayanı” sindirmek, dize getirmek, tercihen irademizi ona kabul ettirmektir. O yüzden tecavüzcünün en içten fantezisi, tecavüz nesnesinin bir aşamada rıza göstermesi, “hayır”ının “evet”e dönüşmesidir. Ama maalesef, o fantezisi gerçekleşirse de işin “tadı kaçar”, tecavüzcü de yeni bir tecavüze yelken açar. Çünkü amacı tatmin filan değildir, iktidarsızlığının yeniden ve yeniden ortaya çıkmasıdır. Tecavüz imkansız bir iktidar gayretidir, o yüzden her yerdedir.
4. 'Tecavüz sokakta olan bir şeydir'
Değildir. Tecavüz çoğunlukla evde olur. Evdeki tecavüzlerin çoğu kendi evinizde olur. Kendi evinizdeki tecavüzlerin çoğu da aile evinde olur. Tam da bu yüzden aile evindeki tecavüzlerin çoğu bildirilmez, saklanır. Sokaktaki tecavüzü ise gizlemek daha zordur. Basında bunlar vurgulanır, polis raporlarına bunlar geçer, bunlar tartışılır. Bu yüzden de tecavüzün sokak serserileri, sarhoş minibüs ya da taksi şöförleri, evsiz-barksızlar, uyuşturucu bağımlıları tarafından yapılan bir şey olduğu efsanesi yaygınlaşır. Tecavüz “ötekinin” üstüne atılır, vicdanlar rahatlar, her şey eskisi gibi devam eder. Böylece evdeki tecavüzcünün (kocanın, akrabanın, üvey ya da öz babanın) işi biraz daha kolaylaşmış olur. Oysa yapılan bütün araştırmalar tecavüzün ve cinsel tacizin tam da burada, baba evinde başladığını söylüyor. Üstelik bu öyle dehşetengiz bir tecavüzdür ki, kardeşleri, anneyi de suç ortağı yapar. İkide bir “Ya sizin kızınız tecavüze uğrasaydı!” lafını ederler, aile evindeki bu sorunu görmezden gelmektedirler. Freud bize “tekinsiz” olanın (Unheimlich–”ev dışı”) tam da evin içinde, evin göbeğinde olduğunu söyler. Tecavüz dışarıda değil içeridedir. Sokakte değil evde, başkasında değil kendimizde. Bunu kabul etmeden bıraktım sorunu çözmeyi, ne olduğunu bile anlayamayız.
5. 'Tecavüzden sonra en yüksek sesle bağıran, tecavüze en şiddetle karşı olandır'
Değildir. Tecavüzden en derinden etkilenenler genellikle yaşadıkları ya da (kişisel olarak ya da kamusal alan üzerinden) tanık oldukları bir tecavüz olayından sonra sessiz bir yas sürecinden geçerler. Ancak bundan sonra şikayetlerini, itirazlarını, protestolarını ya da isyanlarını dile getirirler. Bir tecavüz olayının hemen ardından, sadece faili hedef alarak, faili toplumdan (ve tabii ki kendilerinden) ayırıp şeytanlaştırarak “Şerefsizler, ahlaksızlar, alçaklar, katiller, ruh hastaları!” diye haykırmaya başlayanlar, faile (çoğu kez tecavüz kadar kötü olan cinsiyetçi aşağılamalarla) hakaret yağdıranlar, aslında tecavüz fiiline en yakın olanlardır. Zaten o ölçüsüz öfkenin esas nedeni de farkında olmadan (ya da olmamaya çalışarak) o tecavüzcüyü içlerinde, yanıbaşlarında hissediyor olmaları, kendilerini bu yakınlıktan korumaya çalışmalarıdır. O yüzden bir tecavüzün ardından ilk yapılması gereken şey (olaya yakınlığımızla orantılı) bir yas sürecinden geçmemize zaman tanımaktır. Hakkıyla yaşanmış yası izleyen isyan, hedefine ulaşır. Sesi en çok çıkan, en çok gürültü eden, tecavüzcüye yönelik en çok öfke çığlığı atan ise tecavüze en uzak duran kişi değildir. Tam tersine, tekinsiz bir biçimde yakın olandır.
6. 'Tecavüz Türkiye’ye, Şark’a, azgelişmişliğe özgü bir sorundur'
Değildir. Tecavüz erkek egemenliği, ataerkillik nerede varsa oraya özgü bir sorundur. Dolayısıyla bildiğimiz dünyaya özgü bir sorundur. “Gelişmiş ülkelerde böyle şeyler olmuyor,” hayali, asırlık Kemalist yanılsamanın, “Ah bir modernleşsek, muasır medeniyet seviyesine gelsek, tüm sorunlar kendiliğinden çözülecek,” kör inancının bir ürünüdür. “Gelişmiş” (siz onu “Kapitalistleşmiş” diye okuyun) ülkelerde de aynı şeyler oluyor. Öz kızını bodruma kapatıp karısının ve oğullarının da işbirliğiyle onyıllar boyu tecavüz eden Frizl, Avusturyalıydı. ABD’de sırf taciz, tacavüz ve çocuk istismarı işlerine bakan özel bir polis birimi var (SVU); onların maceralarından yapılan TV dizisi (Law & Order SVU) on dokuz sezondur (400′den fazla bölüm) gösteriliyor. Vakaların çoğu gerçek olaylardan esinlenme. İsveç, Avustralya ve ABD’de tecavüz oranları Türkiye’den çok yüksek. Hadi diyelim, Türkiye’de şikayetçi olmak daha zor. Demek ki üç aşağı beş yukarı aynı. Tecavüzün “ilkellikle”, “barbarlıkla”, “az gelişmişlikle” bir ilgisi yok. Erkek egemenliği ve Ataerkillik (baba egemenliği) en gelişmiş kapitalist ülkede de, en geleneksel Şark toplumunda da hüküm sürüyor. Kadınların “gelişmiş” ülkelerde kazandığı haklar gözümüzü boyamamalı. Kuşkusuz, bu hakları savunmak, dört elle sarılmak şart, ama sorunları “çözdükleri” hayaline de kapılmayalım. Nitekim, son on küsur yılda Türkiye’de kadınlara bir sürü hak tanındı, cinsel şiddete ve tecavüze karşı yasalar çıkarıldı. Sorun çözüldü mü? Cumhuriyetin ilk yıllarında “verilen” haklar hangi sorunu çözmüştü? Ataerkillik neredeyse tecavüz de oradadır. Tecavüzden “gelişerek” değil, erkek egemenliğine son vererek