Kadınlarda demans (bunama) oranının erkeklerden daha fazla olduğu artık kabul ediliyor. Bu durum, hastalığa karşı mücadele yöntemlerini değiştirmeyi gerektiriyor.
Bugün dünyada 50 milyonu aşkın kişi demans (bunama) ile yaşıyor. Demans, Alzheimer da dahil olmak üzere hafızayı ve beyni etkileyen bir dizi hastalık için kullanılan ortak isim. Uzmanlar 2030'da bu sayının 75 milyona, 2050'de ise 131,5 milyona yükseleceğini tahmin ediyor.
Bu hastaların çoğu kadın. Avustralya'da demans ile bağlantılı ölümlerin üçte ikisi, ABD'de demanslı hastaların üçte ikisi kadın.
İngiltere, Galler ve Avustralya'da demans, kalp hastalıklarının önüne geçerek kadınlarda başta gelen ölüm nedenlerinden biri haline geldi.
Demansın kadınlarda daha yaygın olmasının ana nedeni kadınların daha uzun yaşaması; zira yaş ilerledikçe Alzheimer gibi hastalıkların ortaya çıkma riski artıyor.
Araştırmalar son 20 yılda İngiltere'de 65 yaş üstü erkeklerde yeni demans vakalarında yüzde 20 azalma olduğunu gösteriyor.
Uzmanlar bunu kalp hastalıkları ve sigaraya yönelik kamu sağlığı kampanyalarına bağlıyor. Zira bu iki unsur Alzheimer açısından risk faktörü oluşturuyor. Erkeklerde kalp hastalıklarına daha erken yaşta rastlanması ve kadınlardan daha fazla sigara içmeleri nedeniyle bu kampanyanın kadınlara kıyasla onlar açısından daha iyi sonuç verdiği görülüyor.
Fakat diğer risk faktörleri kadınları daha fazla etkiliyor. Örneğin depresyon kadınlarda daha fazla görülüyor; depresyonun ise Alzheimer'ı tetikleyebileceği biliniyor.
Ayrıca ameliyat kaynaklı menopoz ve preeklampsi (gebeliğin ikinci yarısında gelişebilen hipertansiyon ve proteinüri ile kendisini gösteren rahatsızlık) gibi sorunlu gebeliklerin ileri yaşlarda bilişsel / zihinsel gerilemeye yol açabileceği biliniyor.
Hasta ve yaşlı bakımı gibi sosyal rollerin de demans riskini artırdığı söyleniyor. Bu bakıcılar ise çoğunlukla kadın oluyor.
Kadın-erkek farkını gözetmek
Kadınlarla ilgili bu tür risk faktörleri konusunda daha fazla bilgi edinme yoluyla onlara yönelik önleyici tedbirler bakımından önemli adımlar atılabilir.
Kadın Beyni Projesi (WBP) son on yıllık bilimsel literatürü inceleyerek mevcut verilerin cinsiyete göre tasnif edilmesini öngörüyor.
Zürih Üniversitesi'nde biyotıp uzmanı Maria Teresa Ferretti'ye göre, "Alzheimer hastalığı bakımından kadınlarla erkekler arasındaki en belirgin fark, hastalığın bilişsel ve psikiyatrik belirtilerinin ortaya çıkması ve ilerlemesi konusunda görülüyor." Ferretti, bu yeni araştırmalar sayesinde hastaların tedavisi konusunda yeni yöntemler geliştirilebileceğini söylüyor.
Günümüzde, beyinde biriken iki toksik proteinin olup olmadığına bakılarak Alzheimer teşhisi yapılıyor. Veriler, Alzheimer hastası kadınlar ile erkekler arasında bu proteinlerin seviyesi bakımından bir fark olmadığını gösteriyor. Ama kadınlarda daha ağır algısal ve bilişsel gerileme yaşanıyor.
Ferretti, belki de her iki cinsiyet için farklı seviyeler belirlemek gerektiğini vurguluyor.
Bir diğer sorun ise teşhis sonrası bu hastalığın erkeklere kıyasla neden kadınlarda daha hızlı ilerlediğini belirlemek. Bazıları bunu östrojen hormonuna bağlıyor. Gençlikte bu hormon kadınların beynini korurken, yaşla birlikte hormondaki azalma nedeniyle koruyucu işlevi de ortadan kalkıyor.
Bazıları ise ilk testlerde kadınların çok daha iyi sonuç almasının doktorların teşhisini zorlaştırdığını, bu nedenle her iki cinsiyet arasındaki nöropsikolojik farkları gözeten yeni testler geliştirilmesi gerektiğini söylüyor.
Ayrıca Alzheimer hastalığı kadınlarda daha fazla görülse de, tedaviye yönelik ilaçların klinik denemelerinde erkeklerle eşit sayıda kadın kullanılıyor. Depresyon gibi kadınlarda daha fazla görülen hastalıkların klinik deneylerinde daha fazla sayıda kadın kullanılması olumlu sonuç vermişti. Oysa Alzheimer ilaçlarında aynı olumlu sonuç alınamadı.
Bir diğer sorun ise demans alanında yapılan araştırmalara çok daha az kaynak ayrılması.
Bütün bunlar dikkate alındığında, demansta cinsiyet farklarını gözeten araştırmaların yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi bakımından önemli olduğunu vurgulamak gerekir.