Hürriyet yazarı Mehmet Yakup Yılmaz, Başbakan Binali Yıldırım'ın “15 Temmuz alçak darbe girişimini yaptılar, akılları başlarına gelmedi, şimdi meydanlarda hayır kampanyası yapıyorlar. 15 Temmuz’da derslerini verdiniz, 16 Nisan’da da derslerini vermeye hazır mısınız” açıklamasına tepki gösterdi. "Bu siyaset işini bir türlü anlayamayacağım sanıyorum. Daha geçen hafta 'Evet diyen de hayır diyen de aynı ölçüde saygındır' dememişler miydi?" diyen Yılmaz, "Şimdi birdenbire hayır diyen milyonlarca insan FETÖ’cü mü oldu?" ifadesini kullandı.
Mehmet Yakup Yılmaz'ın "Bunun FETÖ ile ne ilgisi var?" başlığıyla yayımlanan (8 Nisan 2017) yazısı şöyle:
Başbakan Binali Yıldırım, “15 Temmuz alçak darbe girişimini yaptılar, akılları başlarına gelmedi, şimdi meydanlarda hayır kampanyası yapıyorlar. 15 Temmuz’da derslerini verdiniz, 16 Nisan’da da derslerini vermeye hazır mısınız” diye sordu.
Bu siyaset işini bir türlü anlayamayacağım sanıyorum. Daha geçen hafta “Evet diyen de hayır diyen de aynı ölçüde saygındır” dememişler miydi?
Şimdi birdenbire hayır diyen milyonlarca insan FETÖ’cü mü oldu?
FETÖ’cülere, bir de PKK’lıları ekliyorlar, toplasan hepsini bu kadar çok olabilirler mi?
Araştırmalar gösteriyor ki bu referandumdan evet çıkması ne kadar olası ise, hayır çıkması da o kadar ihtimal dahilinde. Hayır çıkarsa, FETÖ’cüler mi kazanmış olacak?
Böyle olmayacak tabii, çünkü bu söyledikleri, son derece zayıf tezlere dayanan evet kampanyasına gerekçe olsun diye uydurdukları bir durumdan ibaret.
Milyonlarca insan “hayır” diyor, çünkü kontrolsüz bir gücün tek başına bu ülkeyi yönetmesini istemiyor.
“Hayır” diyorlar, çünkü partili bir Cumhurbaşkanı’nın elinde, devletin bir tek parti devletine dönüşeceğinin farkındalar.
AKP’liler içinde de “hayır” demeyi düşünenler var, çünkü onlar da biliyorlar ki bu yetkiler yarın hiç istemedikleri birinin eline geçerse, 15 yıllık iktidarın kazanımlarını bir gecede kaybedebilirler.
“Hayır” diyenler, hâkimleri ve savcıları bir politikacının tek başına seçmesini istemiyorlar.
“Hayır” diyorlar çünkü Meclis’in göstermelik bir kuruma dönüşmesini istemiyorlar.
“Hayır” diyorlar çünkü bakanların ve Cumhurbaşkanı yardımcılarının, kimseye hesap vermeleri gerekmeden beş yıl süreyle memleketi yönetmesini istemiyorlar.
Bunun ne FETÖ ile alakası var, ne PKK ile.
Darbe girişimini araştırmak için TBMM’de kurulan komisyonun AKP’li başkanı Burdur Milletvekili Reşat Petek, komisyon raporunun henüz tamamlanmadığını açıkladı.
Önce bir taslak rapor yazılıp komisyon üyelerine dağıtılacak, rapor ondan sonra tamamlanacak, itirazı olan varsa itirazını yazacak vs.
Bu komisyon, çalışmalarına 4 Ekim 2016’da başladı. Ve üç aylık sürenin uzatılmasını da istemeden 4 Ocak 2017’de çalışmalarını tamamladı.
Nisan ayının başında olduğumuza göre 4 aydır taslak raporun yazımı da tamamlanmamış demek ki.
Bu komisyon, alakalı alakasız herkesle görüştü. Darbe girişimi sırasında hayatlarını kaybedenlerin yakınları da dahil olmak üzere. Ama bu girişimi gerçekten aydınlatmaya yönelik, siyasi ayağını ortaya çıkarmaya yönelik kimseyle görüşmedi.
Genelkurmay Başkanı, MİT Müsteşarı, Cumhurbaşkanı, Başbakan gelip milletvekillerinin sorularını yanıtlamadılar.
Çünkü komisyonun AKP’li üyeleri, bu talepleri görmezden geldi, darbe girişiminin en önemli dört tanığını dinlemedi.
Onun için rapor yazılırsa da bu “sade suya tirit” bir rapor olacak, temel sorular yine yanıtsız kalacak.
BİR kitap yazmak kolay bir iş değil. Yazma becerisi kadar zaman ve emek de isteyen bir iş.
Bu nedenle anılarını, tecrübelerini ya da bir konudaki bilgilerini bir kitap olarak geleceğe bırakmak isteyenler, profesyonel bir yazardan yardım alıyorlar.
Her şeyi ona anlatıyorlar, o da kendi araştırmasını yapıyor ve oturup kitabı yazıyor. Ancak kitabın yazarı olarak görünen kişi, kitabı yazan değil, yazdıran oluyor.
Bu işe “hayalet yazarlık” deniliyor ve bu hayalet yazarın kimliği, eğer kitabı yazdırtan uygun görmüyorsa kimse tarafından bilinmiyor.
Prof. Dr. Baskın Oran’ın yaptığı da bir tür “hayalet yazarlık” ama farkı, bu iş için kimsenin ona görev vermiş olmaması. 12 Eylül’den sonra “Kenan Evren’in Yazılmamış Anıları” isimli bir kitap yazmıştı. Evren’in “söylev ve demeçlerinden”yola çıkarak yazılmış, gerçekle, kurgunun iç içe geçtiği bir siyasi mizah romanıydı bu.
Kahramanı gerçek bir kişi olan, ciddi bir araştırmaya dayalı bir siyasal mizah romanı.
Baskın Hoca, şimdi aynı şeyi Recep Tayyip Erdoğan’ın demeçlerinden, konuşmalarından yola çıkarak yapmış.
“Recep Tayyip Erdoğan’ın Yazılmamış Anıları” her şeyden önce çok ciddi bir araştırmanın sonucu.
Erdoğan’ın bütün konuşmalarını taramış, o konuşmaları hangi düşünceler ya da psikoloji içinde yaptığı da “kurmaca bir iç ses” olarak romanı oluşturmuş.
Konuşmalarına hâkim olan üslubun, iç ses olarak devamı da mizahi etkiyi yaratıyor. İnsan gülmeden edemiyor.
Kitapta yer alan karikatürler de bu çerçevenin tam olarak zihnimizde oluşmasını sağlıyor.
Siyasal mizah, bizim gibi demokrasisi kıt ülkelerde, o güne ve geleceğe karamsarlıkla bakmamanın bir ilacı sayılır.
“Kenan Evren’in Yazılmamış Anıları”nı okurken çok gülmemizin nedeni, o dönemi geride bırakmış olmamızdı sanırım. Çünkü içinde yaşarken, olup bitenler insana her zaman o kadar komik gelmeyebiliyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın Yazılmamış Anıları’nı okurken, bazen içimin daralmasının ve “Gülsem mi, ağlasam mı” diye düşünmemin nedeni bu olmalı.
Ama şu gerçeğin de altını çizmeliyim ki insan, en zor durumlar içindeyken bile eğer mizah duygusunu canlı tutabiliyorsa daha kolay katlanabiliyor olup bitenlere.
Aziz Nesin, Kenan Evren’in Yazılmamış Anıları için yazdığı önsözde “Yaşamım boyunca bu kadar keyifle okuduğum başka bir kitap anımsamıyorum” diye yazmıştı.
Eğer günümüzün karamsarlıklarından bir an için bile olsa sıyrılıp, yaşadığımız güne biraz neşeyle bakıp, gülmek de istiyorsanız, önereceğim bir kitap bu. (Baskın Oran, Recep Tayyip Erdoğan’ın Yazılmamış Anıları, Belge Yayınları.)