Tayfun Ertan
Dün gece seçim sonuçlarını heyecan ve meraktan uzak, Déjà vu duygusuyla izledim. Bana göre ortaya çıkan tablo, içinde soluk alıp verdiğimiz Türkiye'nin, aşırı sağ ideoloji ve muhafazakâr hayat tarzı ile sarmalanmış olduğunu; bu ortama da tek partinin hükmettiğini gösteriyor.
Sonuçlar, Türkiye genelinde AKP'nin %46, CHP'nin %28 ve MHP'nin %15 oy aldığını gösteriyor. Diğer partileri dikkate bile almaya gerek olmadan, sadece AKP ve MHP'nin milliyetçi/muhafazakâr oy tabanı %60'ı aşıyor. İşin ilginci bu sayılar yeni bir siyasal olguyu da yansıtmıyor. Sayılar, 1995 yılından bu yana Türkiye'de merkez sağ siyasetin çöküp, sağın daha sağa kaydığı, aşırı sağın da başta AKP ve MHP'de kümelenmesinden başka bir şey demiyor aslında, ayrıntıları dışarıda bırakırsak.
Bu tablonun ne kadar ürkütücü olduğunu görmek için, iç anadolu'nun kırsalına bakmamız bile gerekmiyor. Aşırı sağ oyun, CHP'nin kalesi gibi görünen batı sahil kuşağından Çanakkale'de bile %43 olduğunu, sahilde bir türlü ele geçirilemeyen Balıkesir'de, sıkı durun %72 olduğunu, İzmir'de %44, Aydın'da %51 ve Muğla'da %50 seviyelerinde olduğunu fark ettiniz mi dün gece? Düşünün artık, buralar CHP'nin en güçlü olduğu yerler...
İstanbul ve Ankara'daki heyecanlı çekişmeyi takip ederken, aşırı sağın Kayseri'de %85, Kütahya'da %95, Sakarya'da %85, Konya'da %90, Manisa'da % 77, Şanlıurfa'da %70, Düzce'de %88 ve Rize'de %86 seviyelerinde olduğunu fark etmemiş olabilirsiniz.
Bu sayıları, ortalığı alarma vermek için yansıtmıyorum, tam tersine zaten neredeyse yirmi yıldır içinde var olduğumuz siyasi ortamın sayıları bunlar, eğer şaşırdıysanız, eski seçim sonuçlarını her yerde bulabilirsiniz. Bu durumun daha bir süre daha böyle devam edeceğini, çünkü böylesi derine işlemiş siyasi, ideolojik oy verme davranışının öyle beş on yılda pek değişiklik geçirmeyeceğini söylemeye bilmem gerek var mı? 'Aşırı sağ' ifadesini kullanırken de, bunun benim ifadem olmadığını, seçmenlerin kendi konumlarını böyle tanımladıklarını söyleyeyim yeri gelmişken. Sağ siyasetteki bu aşırı sağa kayışın akademik analizini Profesör Ersin Kalaycıoğlu'nun yaptığı, ilk anda şaşırtıcı duran ama zaman içinde doğruluğu kendiliğinden ortaya çıkan kapsamlı araştırmalarda bulabilirsiniz.
Peki bu tablo bu seçimin hassas konuları açısından ne diyor bize? Yolsuzluklar açısından baktığımızda, seçmenin AKP'den memnun olduğunu, kendi ekmeği garantide olduğu sürece yolsuzluklar gibi konulara pek ilgi göstermeyeceğini, kendi ekonomik menfaatini korumak için AKP iktidarının devam etmesini tercih ettiğini anlıyoruz. Şu son üç hafta içinde Bağımsız Gazetecilik Platformu, P24'ün düzenlediği seçim gezisi sırasında Rize'den, Urfa'ya ve Kayseri'ye kadar AKP seçmeninin yolsuzluklar karşısında partisini eleştirmekten çok korumaya çalıştığını gördüm ve yazılarımda da yansıtmaya çalıştım.
Cemaat meselesine gelince; gündeme öyle hızlı bir şekilde girdi ki bu konu, Gülencilerin kim ve ne olduğu bilinmediği için, AKP/Cemaat kavgasının, AKP'den diğer partilere büyük oy kaymalarına neden olacağı varsayıldı galiba. Oysa Gülen Hareketi büyük bir oy tabanına sahip değil, gücünü sayılardan değil, Anadolu kentlerinde söz sahibi olan kanaat önderlerinin ve Anadolu sermayesinin yarattığı etkiden sağlıyor. Böyle bakıldığında seçim sonuçlarında iktidar/cemaat kavgasının oy kaymasına yol açmadığını gördük. Cemaatin, AKP'den sonra ikinci güçlü partiyi destekleme kararı vermişliklerinin belki bazı ilçelerde sınırlı bir etkisi olmuştur.
Peki acaba dün gece gördüğümüz seçim tablosu, önümüzdeki siyasal sorunlar, demokrasi, otoriter eğilimler ve bireysel özgürlükler açısından ileriye dönük olarak bir şeyler söylüyor mu? Aşırı sağ tablo, 1980 darbesi sonrasında ağızlardan düşmeyen 'Türk İslam Sentezi' denen baskıların sonucunda ortaya çıktı hiç kuşkusuz. Sol düşüncenin ortadan kaldırıldığı, tüm ortamın tek tip düşünce ile beslendiği bir süreç yaşandı, yavaş yavaş orta sağ ve orta sol ortadan kalktı. Türk İslam sentezinin körüklediği ideoloji, yaşama aşırı muhafazakârlığı ve apolitikliği de getirdi, birey ve özgürlükler arka plana itildi.
Son altı ay içinde izlediklerimiz, unutulmaya yüz tuttuğunu sandığımız bu arka planı bir kez daha önümüze koydu bence. Eskiden olduğu gibi yine toplumun kutuplaştırıldığını gördük. Toplumun önemlice bir kesimini karşısına almayı tercih eden bir iktidardan demokrasiyi ileriye götürmesini beklemek biraz saflık olacaktır. Demokrasiyi yaşam tercihleri açısından azınlığın haklarının korunması olarak görmek yerine, çoğunluğun istediğinin gerekirse zor kullanarak da yapılması olarak tanımlayan bir iktidarla, örneğin Gezi hareketinin ruhunun uzlaşmasını bekleyemeyiz herhalde. Kolayca otoriterliğe kayabilen ve adalet duygusunu zedeleyen kararlar alabilen, kendi masum halkını ve gençlerini suçluymuşlar gibi davranarak haberleşme gibi olanaklardan mahsun bırakarak cezalandırmayı tercih eden bir iktidarın, seçim sonuçlarını bütün bu yaptıklarını haklı kılmak olarak anlaması, olabilecek en tatsız sonuç olur herhalde.