Ünlü sanatçı Burhan Şeşen, 5 Aralık'ta yüksek ateş ve boğaz ağrısı şikayetiyle gittiği hastanede yanlış teşhis sonucu hayatını kaybeden oğlu Serhan Şeşen için bir mektup kaleme aldı. Burhan Şeşen'in oğluna duyduğu özlemi ve acısını anlatan mektup bu ayki Akort dergisinde yayımlandı. İşte o duygusal mektup:.. Ben sadece bir oğul kaybetmedim oğlum. En iyi arkadaşımı, sırdaşımı ve de öğretmenimi kaybettim. Bana yaşattığın dolu dolu 26 sene için teşekkür ediyorum. Ağlıyorsam da şu anda idare et, duygusallığıma ver ve bana bir kez daha 'Babuş' diye sarıl... O hiç ağzından eksik etmediğin 'Seni Seviyorum' sözünü bir daha söyle bana... Bu 'sığ' ortamda bu kadar 'derin'de olmanda bir 'mana' var benimle paylaşmadığın, bunu da hissediyorum. Bu da anlatamadığından değil... Üzülmemi istemediğinden... Öyle yumuşacık bir kalbin vardı ki... Hatırlar mısın? Küçük bir arabamız vardı ve bir gün sen, ben, Diloş ve babaannen arabamızla Darüşşafaka'dan evimize doğru giderken ellerinde paketlerle durakta otobüs bekleyen yaşlı bir teyzeye rastlamıştık ta sen arabayı durdurtup, teyzeyi arabamıza bindirip bir taksiye atlayıp öyle dönmüştün eve... Biz şaşkınlıkla arkandan bakmıştık... Bugün gibi... Sonra askere gideceğim gün ki, o gün de annenin doğum günüydü çatı katındaki odanda doğum gününe uygun müzikler yapman, tam ben kapıdan çıkacakken de belime sarılıp mavi mavi ağlaman... Çocukla çocuk, büyükle büyük olman... Zaman zaman ikisini birbirine karıştırman ama sonunda yine haklı çıkman... Ne yapacağız BurhanOkuman... Okuman... Okuman... Sonra seni Gölköy'de Deniz'le tanıştırmam... Onunla beş yıla yakındır birlikte olman... Ve de sana artık 'büyük baba' olma isteğimi söylemeyip, bunu 'kızım' kadar sevdiğim Deniz'le senden sonra paylaşmam... Kızkardeşin Dilhan'ın 'Ben ağabeyimle bu kadar az mı yaşayacaktım!' diyen masum isyanı... Amcan Gökhan'ın sürekli ıslak gözleriyle dimdik durması, annenle elele yoğun bakım odasına girmemiz, Şeşen Kaptan'ın Camii'de sürekli 'Ne yapacağız ya Burhan?' deyip kafasını sallaması... İlhan amcanın, Arzu yengenin bir masa etrafındaki çaresizliği, annemin makyajsız yüzü, İsmet Dede'nin, Müşerref anneannenin sessizliği, Demet teyzenin yüzündeki acı, Selin ve Selen'in seni kaybetme korkusu, Hasan'ın sürekli yere bakması, dargınların barışması, hastanedeki tüm akrabalarının ve arkadaşlarının sabırlı bekleyişi, seni tanıyıp tanımayan tüm insanların duası... Hepimizin sana bir 'teşekkür' ve de 'özür' borcu var Serhoşçum... Bizlere yaşattıkların için 'teşekkür' ama sana yaşattıklarımız için de bir 'özür' borcumuz var canım oğlum... Zira bizler hep başkalarının başına bu tür 'çağdışı', 'insanlık dışı' olayların geleceğini düşündük. Asıl ve de gerçek 'kahramanlar'ın bunları yaşayabileceğini hiç düşünmedik... 21.yüzyılda Türkiye'nin yaşadığı sağlık skandallarını gazetelerin say falarında satışı arttıran bir haber, televizyonlarda rating kaygısı olarak algıladık. Ta ki senin başına, bizlerin başına bunlar gelinceye kadar... Felsefe masterı yaptığın Galatasaray Üniversitesi'ndeki öğretmenlerinin söylediğine göre; sen 'milyonda bir gelebilecek bir öğrenciydin' ama 'milyonda bir olabilecek, tıp fakültesi öğrencilerinin bile yapmayacağı bir hata ve ihmalin' sonucu artık aramızda değilsin... Hatayı kabul ederim ama duyarsızlığı değil oğlum. Şu anda sabahın beş buçuğu... Çengelköy'deki bahçene seni görmeye geleceğim birazdan bir paket sigara ve birkaç şişe birayla... Ne demişti Gökhan amcan: Gündoğarken ufukta yeni bir can taşır elinde...